Eğlence Resmi"! Lütfi AY Tiyatro (o bir kültür ocağıdır, tiyatro bir mekteptir, ei geniş halk toplulukları üzerinde en tesirli eğitim vasıtasıdır" vs., vs... Atatürk devrimleriyle beraber kulaklarımızı dolduran, sonslan rı bizim de baş- Me sık sık an bu gerçeği resmen yalanlayan bir şey var: "Eğlence resmi" Bu, adı üstünde, Belediyenin "eğlence" yerlerinden aldığı bir vergi-. dir. Daha doğrusu tiyatronun, "eğlence yeri" sayıldığı günlerden kal- ma, bir derdi. Öyle bir dert ki yıllardan beri varlığını durmadan kemirir, bir türlü belini doğrultmasına imkân vermez. Ödenekli Şehir ve Devlet tiyatrolarımız bu derdin acısını bilmezler. Çünkü "eğlence resmi"ne ya tâbi değillerdir, ya da Belediye bir eliyle aldığı bu vergiyi, öbür eliyle onlara geri verir. Gelgelelim özel tiyatro- lar, üvey evlât durumunda oldukları için, böyle bir himaye de görmezler. Oysaki Belediyenin himayesine en çok onların ihtiyacı vardır. Gişe gelirinden başka bir dayanakları, gelir kaynakları yoktur. Hemen hepsi kendilerine ait olmıyan binalarda, yüksek kira ödeyerek çalışırlar: Gişe gelirinin yüzde kırkından eksik olmıyan bir kira! Buna, en azından, yüzde on da telif hakkı eklenince, gelirin yarısı ellerinden gider. O ka- darla kalsa iyi, Belediye de mahut “eğlence resmi" ile yakalarına yapı- şır. Bilet satış fiyatının yüzde onbeşini de ellerinden o alır. Böylece özel tiyatrolara gişe gelirinden kala kala ancak yüzde otuzbeş kalır. Bütün masraflarını bununla mr ai ve teknisyenlerinin aylıkları- nı bununla ödemek zorundadırlar Bu şartlar altında özel tiyatroların gelişemiyeceklerini, sanat ödev- lerini yerine getiremiyeceklerini, hattâ iflâstan kurtulamıyacaklarını yazdık, çizdik, dilimizin döndüğü kadar anlatmıya çalıştık. Tiyatro bir kültür hizmeti olduğuna göre Belediyeler özel tiyatroların ciddi sanat faaliyetinde bulunanlarına olsun el uzatmalıdır, yardım etmelidir dedik. Tesiri de, çok şükür nihayet görüldü: Özel tiyatro faaliyetinin en kesif olduğu İstanbulda Belediye -suyun, elektriğin, gazın, otobüsün fiyatını durmadan arttırdığı halde özel tiyatroların bilet fiyatlarım büyük bir hassasiyetle arttırmayan Belediye!- anlayış gösterdi. Özel tiyatroların âzami bilet m . gn liradan on liraya çıkarmalarına müsa- ade etti. Ama bir şar Nedir o şart? Özel tiyatroların daha ciddi, daha muntazam çalış- maları mı? Repertuvarlarına her mevsim en az bir telif eser almaları mı? Yakın illere, ilçelere, bucaklara gidip tiyatrodan mahrum yaşayan yurttaşlara temsiller vermeleri mi? Telif haklarına saygı göstermeleri mi? Yoksa çalıştırdıkları sanatçılara, işçilere geleceklerini sağlama bağlayacak bir takım haklar tanımaları m Boşuna yorulmayın, kırk yıl düşünseniz aklınıza gelmez: "Eğlence Resmi" olarak almakta olduğu yüzde onbeşi yüzde yirmibeşe çıkarmak! Evet, iki milyonluk İstanbulu medeni bir şehir haline getirmek, iki milyon ağın e kafasını beslemek için gecesini gündü- züne katarak binbir güçlüğe, sıkıntıya katlanarak çalışan bir avuç sa- natçıya İstanbul Belediyesinin yardımı budur. "Eğlence Resmi"ni yüz- de yirmibeşe çıkarmak! 1914'de İstanbul Şehremini Operatör Cemil Paşa, ilk Türk Konser- vatuvarını kurmak için Antoine'ı İstanbula getirtmişti. Bugünkü Şehir Tiyatrosu onun tohumlarını attığı Darülbedayiden yeşermiş, serpilip gelişmiştir. Kırkyedi yıl sonra İstanbul Belediyesi de sanat tiyatrola- rından kaldırılmasını beklediğimiz "Eğlence Resmi"ni yüzde yirmibeşe çıkarıyor! Bravo... Sanat anlayışımızla beraber Belediyeciliğimiz de -şu kısa zamanda- ne dev adımlarıyla İlerlemiş! 32 zaman içinde herşey, herkes değiş- miştir. Geçim sıkıntısı karısını, ev- lerinin üst katını Amerikalılara kira- lar okumayı bırakmış, içkili, danslı "parti"lere, "Ameri- kaya gitme" hülyalarına kaptırmış- lardır. Karısı, vaktiyle babasının kâ- tipliğini etmiş, şimdi muhalif parti- den milletvekili seçilmiş bir düzen- ile beraber, sanki aklını kaybetmiş, başka bir insan oluvermiştir. Sebep? unu zaman akımının toplum “zamana uyma" çabası gösteriyor da Fatin Kaya, şuu ru yerine geldikten sonra, neden bu- nu yapamıyor, yapmıya çalışmıyor? Orası belli değil... Krık yıllık namus- lu karısı, kocasının evrakı arasında bulunmuş bir kadın mektubunu onun çapkınlıklarının bir delili sayıyor, bu kadar sudan bir bahane ile, o yaştan sonra, yakışıksız işlere kalkıyor da, o mektubun kocasına değil okayınbi- raderine ait olduğu meydana çıkın- ca en küçük bir pişmanlık duymıya bile lüzum görmüyor, tuttuğu sakat yolda yürümeğe devam ediyor... Herşey, görüldüğü gibi, pamuk ipliğine bağlı kalmış, her gelişme psikolojik bakımdan hazırlıksız. Herkes, yazar öyle istediği için, bir yıl içinde, kötüye doğru kaydıkça . Tek karakter sahibi, Fatin Çünkü geçen zamanı o "yaşa- den de bir melodram kişisi gibi her- kese, herşeye öfkeleniyor, bağırıyor, çağırıyor ve nihayet -tahmin edilece- ği gibi- yeni bir "şok" la gene eski haline dönüyor, şuurunu tekrar kay- bediyor. Sahnedeki oyun Bu kadar zorlama bir oyunu inan- dırıcı bir şekil içinde (o seyirciye sunmak kolay değildir. Nüvit Ö doğru,'kurtuluş yolunu, gençlere ait "a- lâmerikan" yaşayışını ve esprisi ile süslü diyaloglarını değer- lendirmekte, büyüklere ait sahneleri de koyu bir drama bulamakta gör- müş, böylece işin içinden sıyrılmak istemiştir. Ama gene de eseri ayak- ta tutmıya muvaffak olamamıştır. Genç, yaşlı bütün rol sahipleri inanmadan, inanamadan oynuyorlar. Tabii, seyirciyi de ne kişiliklerine, ne de mâceralarına inandırabiliyor- lar... Yalnız, Doktorda Ertuğrul Bil- da, Ferhunde Kayada Nezihe Bece- rikli, . Selim Perçinde İlhan Hemşe- ri gerçek yönleri olan tipler çiziyor- lar. Başrolde Zihni Rona, çoktan unutulmuş bir oyun tarzı içinde, otuz yıl önceki "Cehennem"in Muhsin Er- tuğrulunu ihya ediyor. AKİS, 27 KASIM 1961