lanmış görünüyordu. o Genç kadının yüzünde tuvalet yoktu. Çizgileri bi- raz daha derinleşmişti. Bu sırada girenlerle re ve Cezaevine girmek ümidini kaybe- denler bir araya geldiler. Öözamsinin önü birden kalabalıklaştı. Hükümlü- lerin bilhassa eşleri birbirleriyle pek çabuk dost oluveriyorlar ve dertleş- meğe koyuluyorlardı. İşte, D.P. nin sâbık milletvekillerinden Durdur Tu- ranın eşi ile bir ahbabı arasında "ma- lâm mesele" ile ilgili bir sohbet bu sırada başladı. "Malüm mesele", çık- ması beklenen bir aftı. Biraz sonra sohbete, Cezaevinin oemniyetini te- n görevli yakışıklı oJandarma Üsteğmeni Yılmaz Erkekoğlu da Hükümlülerin eşleri Üsteğ- meni kendilerine yakın buluyorlardı. Bayan Turan elindeki kestane pake- tini Üsteğmene uzattı ve: "— Kumandanım, bugün görüşe gelenler pek az. Acaba bizi bir defa daha içeriye alamaz mısınız?" diye sordu. Genç kumandan güldü ve: — Benim elimde bir şey rr ki." dedi. Kadınlar hep bir ağızdan "— Elinizde olsa yaparsınız, bu- nu biliriz" dediler. Sonra attan ko- nuştular. Bir af bekliyorlardı, bekli- yorlardı ama bu e kadar erken ol- mıyacak, memleketin şartları ne za- man elverirse o zaman af çıkacaktı. Boludan gelmiş bir hükümlü yakını mi söze karıştı ve: — Ben tâ, nerelerden kopup m Yollar” bozuk, çocuk var. A- ma kimseye kırgın değilim. Kadere boyun eğmek lâzım. Af da inşallah çıkar" dedi. urdu el eşi kader arkada- şına katıldı v ği "— Affin çıkmasından o evvel, e birlik gelmeli, huzur gel- meli" Doğrusu istenirse hüküm lülerin emer bir çoğu son derece iyi niyetli ve ümitliydiler. Ancak ba- zı müfrit D.P. lilerin eşleri veya D.P. lilerin müfrit eşleri içlerindeki ateşi hâlâ söndürememiş olmalılar ki he- zeyan eseri gösterdiler. Zaten, belki de bugünkü yaratanların ekalliyet geliyordu. Az ilerdeki otobüsün içinde ise ayrı bir grup sohbet ediyordu. Grupun en hürmet edilen kadım Celal Baya- rın eşi Reşide Bayardı. Bayan Ba- yar gece saat 23 de Ankaradan kal- kan ikinci otobüsle Kayseriye gelen- ler arasındaydı. Bayan Bayar görüş saati dışında otobüsteki kanepeden bir an olsun kalkmadı. Bayan Baya- na dışarıyla irtibatını, kızı Nilüfer Gürsoy sağlıyordu. İçerdekiler Geniş demir kapıların ardında şu soğuk kış günleri üç yüz politi- kacı, cumartesi ve pazar günlerini AKİS, 27 KASIM 1961 Bir Adam Celâl Bayar Günün hâdiselerini, tarih açısından görmek elbette ki kolay değildir. Ama kimse zerrece şüphe etmesin, 1960 - 61 yıllarının memlekete ve bir çok aileye getirdiği ıstırabın gerçek sorumlusu arandığında, tarihin parmağı bir tek insanı gösterecektir: Celâl Bayar! Bu iptidai, cahil ve aşağılık kompleksiyle dola adam sâdece Adnan Menderesin, sâdece Zor- la ve Polatkanın kanına girmekle kalmamış, şimdi kendisiyle beraber bir hapishanenin ne de olsa soğuk koğuşlarında çile dolduran yüzlerce insanın felâket sebebi olmuş, onları âkıbetlerin en haziniyle karşı kar- şıya bırakmıştır. XX. asrın ikinci yansında Türk toplumunun "Bayar Prensipleri" ile idare edilebileceğine kâni olanlar, ancak başlarım Yas- sıadanın. sert kayalarına vurduklarında ayılmışlardır. Şu anda, Türkiyede pek çok kimse bir takım ıstırabın nasıl dindiri- lebileceğinin yolunu aramaktadır. Bu güç işin karşısında ne gibi mâni- lerin dikili olduğa kimin meçhulüdür ki?. Manilerle burun buruna ge- lenlerin titreye titreye attıkları imzaların mürekkebi henüz kurama- mıştır. Buna rağmen, bir hal çaresinin mantıki ve mâkul en kısa zaman- da bulunabilmesi için gayret sarfedilmektedir. Herkesce malümdur ki o ıstıraplar sâdece ve sâdece insani hislerle, şefkatin tesiri altında teda- vi edilebilir. Yoksa, siyasi kabadayılığa, çalım ve cakaya, metelik etme- yen tafraya iş kaldı mı, demir kapıları zorlamağa kalkışacakların o ka- pıların arkasında -bir zamanlar kullanılan tâbirle- yalnız ve yalnız et, kemik yığını bulacaklarından rahatça emin olunabilir. O demir kapıla- ra insanlık ve şefkat hislerinin b pm sebeplerle el sürmek, bu memle- kette İsmet Paşanın bile kârı değ Durum bu iken ve bir takan “llerilerin sebepleri hulüs ile ortadan kaldırılmaya çalışılırken Celâl Bayara bakınız! Bir gazete düşük Cum- hurbaşkanının, İsmet İnönünün etrafında toplanılması gerektiğini söy- lediğini yazmış, onun, Atatürkün ölüm yıldönümünde Atatürkün ve İnö- nünün bu vatana hizmetlerini gözleri oyaşararak anlattığını bildirmiş. Celâl Bayar Kayseriden derhal telgraf çekiyor ve bunları yalanlıyor Gazete yanlış yazmış olamaz mı? Şüphesiz! Ama bir gazeteye ilk tel- grafım çeken Sayarın titizliğinin altında nenin, hangi hislerin ve hangi niyetlerin yattığını anlamamak i için ancak ve sâdece Bayarın, memleket ve ordu bir ihtilâl için kaynarken "Tenkil!" diye bağıran o Bayarın an- layışsızlığına sahip olmak lâzımdır. En insani hislerin, melanet erbabı- nın elinde nasıl istismar vasıtası olacağı, ne gibi gayeler için kullanıla- cağı, "Bir kurtulayım, ben gösteririm!" hevesinin ne derece canlı halde ayakta tutulduğu bundan daha açık şekilde ortaya konulamazdı. Eğer Kayserinin sâkinleri, onların yakınları ve onlara acıyanlar hesap sormak İstiyorlarsa bütün nefretleriyle bu kin tulumuna dönme- liler ve haykırmalıdırlar: "Yetmedi mi? yetmedi mi?