CEM "Ekrem Alican ne yapıyor?" diyen- lere bir Y.T. P. li cevap verdi: — Kuluçka gibi oturuyor, Y, T. P. li milletvekillerinin üstünde... A- man, kaçmasınlar. diye..." mar e çoğu çok , çok rahat, çok sözü soh- beti eli di kişiler. Biraz fazla ka- dın, kız konuşuyorlar ama, onu ar- tık erkekliğe vermeli. İnsanın bir tek alışamadığı taraf, onlarda: Ağız- larını açınca, insan kendini kuyumcu dükkânında sanıyor. Pırıl pırıl, ışıl ışıl, altınü, som altın dişler... Altın me- rakı herkeste var, ama ağızda altın merakı! Doğu milletvekillerine ait çok şi- rin bir hikâye ortalıkta geziyor. Bun- lardan birkaçı Başbakanlığa , gider. Karşılarında Sıtkı Ulay Paşanın bu- lunduğunu sanarak, dertlerini -dert- leri neyse- p dökerler. Dönüşte e çıkarırlar Sıtkı Ulay Paşayı, man ne anlayışlı, aman ne rakik, Anla ne iyi adam " diye. Gerçekten de Ulay Paşada bütün bu özellikler vardır. Yalnız o gün o saatte kendisi Mecliste bulunuyor- du!.. Acaba kimdi o, "Ben Ulay Pa- şa değilim" demeyi bile akletmiyen. aklıevvel?.. * Geçen gün Millet Meclisinde iki saat süren heyecanlı bir tartışma- dan sonra, hayati bir mesele halle- dildi: e Pazarlıklara, dalaşmalara, a- tışmalara paydos! Mesele küçümsenecek cinsten de- &ildi. Avrupaya bir heyet gidecekti... Senatodan 3 kişi mi olsun, milletve- killerinden 7 mi?.. Milletvekilleri, sa kız çiğner gibi çiğnediler bu konu- İYET yu... Bu kadar hayati bir meselenin iki santçık tartışmayla halledilmesi herkesi derin bir memnuniyete boğ- du. * Herkes oAnkarada yeni bir arkadaş- lık keşfetti... Daha önce ihsanları birbirlerine (o sımsıkı bağlıyan silâh arkadaşlığı bilinirdi, mektep arkadaş- lığı bilinirdi. Şimdi ise, Temsilciler Meclisi arkadaşlığı yâdediliyor. Ömer Sami Coşarla Sami ie geçen gün birbirlerine "kıl çekiyo lardı", "Ah, o ne arkadaşlıktı tyler" diye... Ayni arkadaşlığın, ayni ği de- vam etmesinde hizi var mı? Behiye Aksoy ”— '— Aramızda bir var!" Geceydi, Göl gazinosu kalabalık- tı. Salona üç arkadaşıyla Osman Bö- lükbaşı girmişti. Behiye Aksoy devam etti: "— Şimdi onun için bir türkü söy- liyeceğim." Türkü mealen şöyleydi: ma, ne huyuma göre yâr dim." büyüğümüz "Ne boyu- bulabil- İkinci bir türkü, birinci"uygun" e “Akibettii "Haaanem peri- a Kalk alkışlıyordu. Politakaya ka- rışmış halk hicvi de öğrenmişti, kayı da, gülmeyi de... Politikacılar bunları, henüz öğrenmemişlerdi. Bö- lükbaşı zoraki ben bg Gene hazımlıydı, kendine göre. Ya Allah vermiye, onun yerinde Mehmet Unal- dı olsaydı, Behiye Aksoyun göreceği ve çekeceği vardı! Gece iyi bitti.. Behiye Aksoy - Osman Bölükbaşı Bir, çiçek, bir böcek AKİS, 27 KASIM 1961 Vehbi Koçun hanımının o dostlarına ak sık tekrarladığı iki mısra: "Kuldan kula belâ gelmez, yazmayınca" "Haktan kula belâ gelmez, kul az- mayınca" * Doğulu ağalardan . Kartalın bir sözü: ayat bir kere bile düşüp kalkmak için fazla kısadır." Tam "ağaca" bir söz! Bunu bir ömürde değil, bir günde 48 kere dü- şüp 50 kere kalkan mütevazi Yane daşa anlatmak imkânsız, ağam 21