ÜNİVERSİTE nün direktörlüğünü teklif etmişlerse de, er geç sahibi bulunduğu kürsüsü- ne ve sevgili talebelerine döneceğin- den şüphesi obulunmıyan o basiretli ilim adamından mamışlardır. kanser tedavisinde yegâne izotop mütehassısıdır eni kurulan siyasi teşekküller, 147'lere karsı bir iltifat kampanyası astılar. Evvelâ mağdur, ayrıca birer kıymet olan 147'ler, kadrolarına şöh- ret celbetme yarışına giren yeni par- tiler için bulunmaz nimetlerdi. Fakat pek azı kendilerini siyasetin cazibe- sine kaptırdı. Şaşırtıcı 15 Ekim ge- nel seçimlerinde 147'ler, T.B.M. Mec- lisine 7 temsilcilerini soktular. İzzet Birand, Celâl Ertuğ ve A. F. Başgil senatör, Zeki e Abdülhak Kemal Yörük, Kudre avitan ve Cevdet Perin milletvekili seçildiler C.H.P. li ne girdiler. 114 sayılı kanunun ilgası ile ilme ve öğreticiliğe âşık Birand ve Ertuğun Üniversiteye dönecekle- ri muhakkak gibidir. Karanlık noktalar tamamen aydınlan- beraber, (o 147'lerin düşercesine mİ uzaklaştırılmalarının sebep ve âmil- lerinde hâlâ bazı karanlık nokia kalmıştır. Fikrin öncülüğünü 14'ler- den Orhan Erkanlının yaptığı ve son- radan hareketin şimdiki hükümet müşavirlerinden ideal arkadaşı Nu- man Esin ve Muzaffer Özdağ tara- fından benimsendiği hi kimsenin meçhulü değildir. Ateşli trionun, il- mi kudretleriyle ön plâna geçemiye- ceklerine kanaat getiren Üniversi- teler içindeki ihbarcılar, o iftiracılar, jJurnalcılar ve kaydırmacılar tarafın- dan işlenip aldatıldıkları da bilin- mektedir. Hattâ artık bunlar adları ile sayılabilmektedirler. 147'ler, deh- şetli Alparslan Türkeş gibi içten pa- zarlıklılar bir tarafa, bilhassa Özdağ, Erkanlı ve Esin gibi saf ve temiz, fakat yanıltılmış vatan çocuklarının suiniyetlerine inanmamaktadırlar. Tri o, öğrencilere kulak vermediklerini 147lere ısrarla söylemişse de, şimdi yurtlan dolaşıp onları da dinledikleri meydana çıkmıştır. hâlâ, Ord. 147lere Prof. Halil larına rağmen, cezalandırılma sebep- leri açıklanmamıştır. Fakat bazıları, meselâ doçent Bülent Köprülü, özel olarak öğrenebilme saadetine erişebil mişlerdir. Gerçekten, ortada derme - çatma, küçük parmak kalınlığında yeşil ile mavi arası açık renkli esra- 24 Sıddık Sami Onar ve Fikret Narter Başkent rengiz bir dosya mevcuttur ama, ha- lihazırda nerededir, kimdedir, bilen yoktur. Üst kapağı yarım dosyaya uzunca, eni dar birkaç kâğıt iliştiril- miştir. 147'lerden her birinin isminin karşısında üç, dört, beş satırlık âfâki ve çoğu ciddiye alınamıyacak dedi- kodu mahiyetinde ithamlar sıralan- mıştır. Arada bir, "ilmi kifayetsiz- lik" veya "bütün ilmi neşriyatı hiç- bir kıymet arzetmez" şeklinde mes- netsiz ve kesin hükümler de mevcut- tur. Hukuk Fakültesinden olan Köp- rülü, azmetmiş, n didişmelerden ve Ankaraya kadar gidip günlerce beklemeyi göze aldıktan sonra deh- şet saçan dosyayı (o görebilmiştir. 9 Kasım 1960'ta eski Büyük Millet Meclisi binasının bir odasında İrfan Solmazer tarafından kabul edilmiş- tir. Tüyleri diken diken, kendininki- ni oku okumuş, diğer üç arkadaşı hak- kındaki hükümlere de dosyada göz yolcuları atarken içeriye Özdağ, Erkanlı ve diğer birkaç kişi daha girmişlerdir. Ozdağın, Erk anlıya: "— Yahu, ne yapıyorsun?" tar- zında çıkışmasından sonra, dosya e- linden kaçırılırcasına alınmıştır. Solmazer, Köprülüyü oarkadaşla- rına tanıtırken: "— Bir tane kurban daha" demiş- tir. Köprülü, orada bulunan eski M. B.K. üyelerine, hakkındaki yüz kı- zartıcı ithamların asılsızlığım ii edince, gözleri yaşaran Solmaze "— Bunu içinizden üç kişi yaptı. İkisinin de sesi Obanttadır" şeklinde konuşmuştur. Köprülü, o üç kişiyle tek başına kendisinin bir jüri (oOhuzurun leştirilmesini, eğer kaybederse şeref- siz ilân etmelerini o istediği zaman, Solmazer: AKİS, 13 KASIM 1961