hikâye daha cereyan etti. Eski A. P. Teşkilâtlandırma (Başkanı Mehmet Yorgancıoğlu Gümüşpala (aleyhine 2. Asliye Hukuk mahkemesinde bir dâva ikame etmişti. Partiden ihra- -ının usulsüz olduğunu iddia (o edi- yordu. 2. Asliye Hukuk yargıcı bu çeşit dâvalara yabancı değildi. İ lâlden bir gün evvel Şeref Balkan- lı adındaki bir zatın aynı mealde Menderes hakkında açtığı (o dâvayı sonuçlandırmış ve Menderes aleyhi- ne karara bağlamıştı. Dâvanın başlangıcında 2. Asliye Hukuk mahkemesi mübaşiri üç defa "Ragıp Gümüşpala" diye bağırınca meraklılar salonu birden doldurdu- lar. Yorgancıoğlu hayli hazırlıklı gel- mişti. Elinde bulundurduğu (o ihraç karalının metni altında A.P. yetki- lilerinden sâdece Genel Merkez odacı sının parafı bulunuyordu. Ayrıca bir- çok Genel İdare Kurulu üyelerinin telefondan zapdedilmiş ifadeleri mev- cuttu. Hepsi böyle bir karardan ha- bersiz olduklarım söylüyorlardı. Ni- hat Su telefonda bir hayli bağırmış olmalı ki, sesi pek net duyuluyordu. Yorgancıoğlu, zapdedilmiş sesle- ri dinletirken gülüyor ve etrafa zafe- rin eşiğindeki kumandan gibi bakı- yordu. Teşkilâtın sesi, bir kısım iyi ni- yetli ama dar hesaplı ve tecrübesiz milletvekilinin moralini bozdu. Senatörler faaliyette... Bu keşmekeşin önüne geçmek iste - yenler, başkentte paçaları Meclisindeki tanıdıkları milletvekilleriyle koridor- larda kulis faaliyetine giriştiler. İs- tanbul Senatörlerinden bir kısmı, me- selâ Berç Turan bilhassa bir nokta üzerinde duruyorlardı. A. P. içindeki mücadele partinin Atatürk ilkelerin- den ayrıldığı gibi düşüncelerin orta- a çıkmasına sebep oluyordu. Başgil hikâyesi, bu düşünceyi aydın sınıfın kafasına yerleştirmişti. Hal o böyle olunca, her şeyin kaybedilmesi müm- kündü. Onun için itidalli hareket et- meğe ihtiyaç vardı. Bir noktada bir- leşilmeliydi. Bir askeri idareden, sivil idareye geçişte elbette ki, dik bir hat üzerinde yürünemezdi. Hattın biraz yumuşak olması, hafifçe eğri olması gerekiyordu. Bu bakımdan Oo sesleri biraz alçaltmak lâzımdı. Gene bir senatör-Denizli senatörü Cahit Ak- yar- hemen aynı şeylerin savunmasını yapıyordu. Askeri idareden sivil idareye ge- çerken, intikal devresinde, mutedil hareket etmek isteyen milletvekille- rine gelince, sayıları çok olmamakla beraber ümit verici tarafları (genç olmalarıydı. Rize milletvekillerinden AKİS, 13 KASIM 1961 Cevat Yalçın, Yılmaz Akçal, Aydın- dan İsmet Sezgin, gene Aydın sena- törlerinden 1. Cenap Ege gruplar a- rasında anlaşmaya varılmasını isti- yor ve bunun için uğraşıyorlardı. A. P.ninen güzel ve Ri nın sonlarında bir gün A. P. nin Ko- caeli Milletvekillerinden birisi Di Nisap sağlanamadığı için yapılamı- yan grup toplantısından yeni çıkmış- ti. Kendisiyle e kulisinde kar- şılaşan iki C. P. li milletvekiline şöyle Vr — Biz dut ağacına benziyoruz. Sala dökülüyoruz. Ağaçtan nenin dökülüp nenin kal- dığı, A. P. nin kabine konusundaki nihai kararıyla belli olacak ve her- kes safını alacaktır. C.H.P. Asıl fedakârlık Geride bıraktığımız haftanın o tari- i inü, Ankara radyosu- nun saat 19'daki Haberler Bülteni- nin hemen başında spiker, Cumhur- başkanının Malatya milletvekili İs- met İnönüyü yeni hükümeti kurmaya memur ettiğini bildirmişti ki C.H.P. li kütleler birden iki zıt hissi yürek- lerinde duydular. İki histen kalbi ilk dolduran derin ve ciddi bir sevinç ol- du. Memleketin içine düştüğü durum, C.H.P. lileri iki bakımdan üzüyordu. Evvelâ, her vatandaş gibi huzursuz- dular. İşleri, güçleri, her şeyleri mu- allakta duruyordu ve toplum, karan- lıklara doğru sürükleniyordu. İkinci- İsmail Rüştü Aksal Dertli baş YURTTA OLUP BİTENLER si, seçimlerden bir C.H.P. iktidarının çıkacağına kendilerini inandırmışlar- dı. Bu inancı bir hayal kırıklığı takip etmişti. Şimdi ise, işte, milletin ma- küs talihini bir defa daha yenmek gene İnönüye, kendi liderlerine ve onun kuracağı hükümete düşüyordu. Ancak daha sonra, ilk heyecan dalgası durulduktan sonradır ki C.H. P. nin akıllı başları yeni durumun C.H.P. için ne mânaya geldiğini sez- diler. O zaman, partinin batı İllerin- den gelmiş bir genç ve idealist mil- letvekili Meclisin gösterişli koridor- larında, koluna girdiği bir gazeteci- ye: "-- Fedakârlık gene bize düştü.." dedi ve içini çekti. Sonra durdu, birden gelen bu hüz- nün manasım anlamamış olan basın mensubunun gözleri içine bakarak izah etti: "- — Açılan devrin. C.H.P. için İ- nönüsüz bir devir olacağım, kendi yağımızla kavrulmak zorunda bulun- duğumuzu görmüyor musun?" Aynı gerçek, haberin yayılmasını takiben binler ve binlerle C.H.P. li tarafından idrak edildi. Bu yüzdendir ki, haftanın tamamlandığı sırada C. .P. liler sevinmek mi, yoksa ke- derlenmek mi gerektiği (ohususunda mütereddittiler. Partinin üst kade- melerindekiler ise, bir "primus inter pares — eşitler arasında birinci"yi seçmek için partiiçi yarışın başladı- gım hissetmekte gecikmediler. İnönü ve C.H.P. Aslında, netice ne olursa olsun, bu seçimin C.H.P. nin İsmet İnönü tarafından idare edildiği son seçim olduğu az sayıda da olsa bir takım kimselerin bildiği gerçekti. İnönü, seçimler C.H.P. tarafından kazanıl- dığı takdirde, bir hususi arzusu bu- lunduğundan dolayı değil, ama de- mokrasiyi ilk günlerin fırtınası için- de ayakta tutmak, müesseseleri yer- lerine oturtmak için kendisine görev düşeceğini bildiğinden, gerekli kısa bir zaman devlet hizmeti görmeği göze almıştı. Mecliste bir C.H.P. ek- seriyeti bulunsaydı, o partisinin ba- şından hemen ayrılacak, Devletin başında görevini tamamladıktan sön ra -en çok iki sene diye düşünüyor- du- yıllardır hasretini çektiği -ve hak ettiğini en koyu düşmanının teslim edeceğ- politika dışı hayata nihayet kavuşacaktı. İnönü seçimlerin neticesine, şah- si sebepleri göz önünde tuttuğunda, sâdece bu imkânı elinden kaçırdığı için üzüldü. Şimdi, gene partisinin başında, daha da karışık bir durum içinde o eliyle kurduğu odemokrasi- nin bekçiliği vazifesini, muhalefette kalarak kim bilir ne kadar zaman