YASSIADA DURUŞMALARI Dolmabahçe İrtibat Bürosu önünde emniyet tertibatı Hikâyenin "- Doktorlar Henüz tam teşhis koyamadılar. Bu, ya fazla miktarda uyku hapı almaktan, ya da geçirilen *r korku şokundan olurmuş. Midesi yıkatıldı ve tahlile gönderildi. Neti- cealındığında, o vaziyet anlaşılacak. Şimdi içerde, yatıyor. Kendinden geçmiş halde.. Gözlerinizle görecek- tiniz ya.. Gösteriyoruz ki, adına kuy- ruk dediğimiz o aşağılık insanlar ge- le beyaz ata bindirip adamı uçurt- masınlar, veya kendisini öldürdüğü- nüz, yok ettiğimiz yolunda haberler kaymasınlar. Başucunda doktorlar bekliyor ve daldığı uykudan çekip çıkarmak için elimizden geleni yapı- yoruz" demişti. Gazeteciler Ada Komutanından, Menderesin bol miktarda uyku hapı bulup bulamayacağını sordular. Yar- bay rütbesinin iki yıldızına, 30 Ağus- tosta aldığı ve ziyadesiyle hak edil- miş Albaylığının üçüncü yıldızını ek- sonu, lemiş olan Tarık Güryay mavi gözle- rini açarak: "— İmkânı yok.. Dün gece bütün Adada azama yapıldı ve bu neviden her madde müsadere edildi" dedi. Sonra, omuzlarını silkeleyerek ilâve etti! "— Ama adam, bunları biriktir* miş ve bilmem neresine dikmiş ola- bilir. Önlemenin imkânı yoktur ki.." Vefasız bir kaptan Menderesle alâkalı hadise o güneş- li günün sabahı, şafağın henüz sökmediği bir sırada cereyan etti. D.P. iktidarının değişmez Başbakanı geceyi o saate kadar odasında müte- madiyen sigara içerek ve dolaşarak geçirdi. Pencereden kapıya kapıdan pencereye gidip geliyordu. Üç adım- da biten bu mesafeyi o sayısız defa katetti. Saat dört olmuştu ki, odada nöbetçi bulunan subay bir kısa müd- det sonra âkibetini öğrenmek üzere Yüksek Adalet Divanının karşısına çıkacak olan meşum Başbakanın ga- rip bir uykuya ansızın ve hiç bekle- nilmedik sırada (odaldığını farketti. Subay, anormal bir hadisenin cere- yan ettiğini anlayarak derhal komu- tanlığa haber verdi. İlk yetişenler, Garnizon hastaha- nesinin doktorları oldu. Onlar vak'- aya el koyduktan sonra İstanbuldan mütehassıslar ocelbedildi. e Bunların biri, meşhur Sedat Tavattı. Fakat onlar da. kat'i bir teşhis koyamadı- lar. Tahlilin neticesine intizar etmek gerekiyordu. AKİS muhabiri Adnan Menderesi, bu şartlar altında gördü. Türkiyenin bir zamanlarki Kud- retli oOAdamının başı sağa kaymıştı. Daha ziyade siyah renkteki saçları dağılmış, traşı uzamıştı. Kendinden tamamile geçmiş, dalgın yatıyordu Gözleri pek hafif aralıktı ve terden ıslak yüzü kirli irin sarısıydı. OÜze- rinde mavi çizgili opijaması bulunu- yordu. Ceketinin önü açılmıştı. Kolu- na bir pazubent sarılıydı ve karyola- sının yanındaki âletten oksijen veri- liyordu. Burnunda bunun çatallı ucu vardı. İlk bakışta, koma halindeki bir adamı hatırlatıyordu. Zayıflamış- t ve çizgileri (o çekilmişti. Çökmüş, bitmiş, sönmüş bir insan olduğu der- hal hissediliyordu. Bir kaç saat ev- vel Celâl Bayarın metin, hattâ vakur halini görmüş olanlar D.P. iktidarı- arasında bir kıyaslama kendilerini alamadılar. Mukadder âkibetin eşiğinde, karak- terler bütün çıplaklığıyla belli olu- yordu. Manzaranın acıklı, o nisbette de iğrendirici bir levha teşkil ettiğinde herkes ittifak etti. Bu, insanlıktan çıkmış, bir torba et ve kemikten baş- ka bir şey olmayan, hiç bir şahsiye- ti kalmamış adamın bir zamanlar iki dudağı usunda Türkiye gibi bir memleketin ve biz Türkler gibi bir milletin kaderini tutmuş olduğuna inanmak o kadar zordu ki.. İlk imti- han saati gelip çattığında, taraftar- larının uzun bir süre -hattâ, en saf- dillerinin hâlâ- evliya gözüyle bak- tıkları, taptıkları (oMenderesin sinip sistemi hemen atmış, bir Murat Ali Ülgenin gösterdiği (ometaneti dahi göstermekten bu o sahte evliya âciz kalmıştı. O gün Menderesi, kaderlerini kendisine bağlamış olanlar jimnas- tikhaneden bozma duruşma salonun- da boşuna beklediler. Düşük efendi, bütün ömrünce olduğu gibi bu ran- devusuna da sâdık değildi. Sonun sonu Heyecan, Emektar daha sabahtan başladı. Fenerbahçe saat 8'de AKİS, 18 EYLÜL 1961