Haftanın içinden Giderken... İhtilâlin genç kurmaylarını anlamak o kadar kolay ki.. Geldiler ve gidiyorlar. İstiyorlar ki, hâdise Türk tarihinde bir defa daha tekerrür etmesin. Zira biliyor- lar ki, hadise yeniden tekerrür ederse gelen gitmez. Daha doğrusu, kudreti yeterse kalır. Kalmak için de, mazeretlerin en iyisini ileri sürer: "İşte onlar gittiler, bakın memleketin haline!" Bunun için, giderayak uğ- raşıyorlar, didiniyorlar, çırpınıyorlar. Arzuları, ellerin- deki bütün imkânları kullanmak. İlerde, "Şu yapılabi- lirdi, yapılmadı" dedirtmekten kaçınıyorlar, endişe edi- yorlar. Memleketin kaderini devretmeden önce, her sı- kış yolunu deniyorlar, zorluyorlar. Durumdan ziyadesiyle memnun olmadıklarım his- setmemek imkânsız. Seçim arefesinin çalkantıları, ken- dilerini üzüyor. Memleketin bütün kuvvetlerinin aynı istikamette niçin birleşmediğini, ayırıcı cereyanların neden hüküm sürdüğünü anlamıyorlar. Partilerin mü- cadele usülleri, birbirlerine reva gördükleri muamele- ler, üzerinde anlaşabilecekleri "asgari şartlar" varken bunlara sırt çevirmeleri hoşlarına gitmiyor. Bir başka havanın seçimden önce ve seçimden sonra esmesini is- tiyorlar. Yuvarlak Masa, bunu temin için genç ihtilâlcilerin buldukları çâredir. Demokrasi oyununu partiler oyna- mayacaklar mı? Onların liderleri bir masanın etrafın- da toplanırlar, millete karşı bir takım açık taahhütler- de bulunurlar. Bu, onları bugün de, yarın da bağlaya- cak bir kayıt olur. Artık o hududun dışına, bir prestij kaybı göze alınmaksızın çıkılamaz. Çıkıldı mı, millet elini kaldırır ve "Ya taahhüdün?" diye vaziyet alıverir. Böylece, üzerinde anlaşılabilecek "asgari şartlar" kâ- ğıt üzerine dökülmüş olur. İhtilâl, bunda kendinin, ih- tilâlcilerin ve memleketin emniyetini görmektedir. İhtilâlcileri tedirgin eden, memlekette iki kuvve- tin karşılıklı cephe tutmuş olmasıdır. e Kuyvetlerden biri “uygun kuvvetler", öteki "aykırı kuwetler"dir. Komite bilmektedir ki, bir serbest seçimin neticeleri- nin arzulanan neticeler olmasını sağlayacak bir tedbir henüz keşfedilmemiştir. Her serbest seçim, nihayet gö- ze alınması şart bir rizikodur. Bugün kudreti elinde tutanlar, yarın bunu, milli iradeyle tecelli edecek ikti- dara, bu iktidar nasıl olursa olsun, hangisi olursa ol- sun, mutlaka devredeceklerdir. Milli irade üzerine, ve- sayet koymaya kalkışmak ne vatanseverliğe yaraşır bir harekettir, ne de zaten kimsenin kudreti dahilinde- dir. Komite bunu, hatırından dahi geçirmemektedir. Memleket mukadderatının "aykırı kuvvetler"e geçebil- mesi ihtimali, bunların şimdiden bir takım taahhütlere bağlanması fikrini ihtilâlcilerin kafasında yeşertmiş- tir. Böylece, korkulan zararın husule gelmeyeceği veya çapının küçüleceği ümidindedirler. ikirde, sosyal hâdiseleri biraz fazla basite irca temayülünü sezmemek kabil değildir. Bir defa, mille- tin iki cepheye ayrılmış obuasını felâket gibi görme- mek, tabu karşılamak lâzımdır. Çok partili sisteme geçişin şartları, bizde böyle bir durum yaratmıştır ki, bunun zararı kadar faydası vardır. Nihayet demokra- si, ayrılıklar üzerine bina edilen bir sistemdir. Bu cep- helerden birinin oyuna talip olanlar, mutlaka onun nabzı sandıkları nabza göre şerbet vereceklerdir. Bu- nun aksini hayal etmek, kendi kendini aldatmaktır. AKİS, 28 AĞUSTOS 1961 Metin TOKER Bugün, ihtilâlin de, ihtilâlcilerin de, memleketin de gerçek emniyeti şu ilk seçimleri "uygun kuvvetler" temsilcilerinin rahatça bir ekseriyetle kazanmaların- dadır. Referandum neticeleri, milletin de bu gerçeği hangi nisbet dahilinde gördüğünün parlak bir delilidir. O nisbetin seçimlerde aşağı yukarı otekrarlanacağını tahmin etmek için bir çok sebep vardır ve bu bir keha- net sayılmamalıdır. Komite, güvenliği gerçekten söyle- diği yerde buluyorsa, "uygun kuwetier"In seçim şan- sını azaltacak değil, çoğaltacak çâreleri araştırmalı, bulmalıdır. Seçim neticeleri, büyük ölçüde, o sırada memlekette esecek havayla alâkalı olacaktır. Eğer iyimser bir hava estirilirse, millet sandık başı- na hayatından memnun halde, neşeli gönderilebilirse, seçim levhasının rengi pembe olursa "uygun kuvvet- ler" rahat bir ekseriyet sağlarlar. Karamsar bir hava, ruhlarda huzursuzluk, endişe bulutlan ve siyah renk “aykırı kuvvetler"in ekmeğine yağ sürecektir. Dünyanın bütün demokratik memleketlerinde ik- tidarların, seçimlerden önce (memlekete bir ferahlık getirme gayretlerinin sebeb-i hikmeti budur. İyimser hava iktidarı, karamsar hava muhalefeti favori yapar. Bugün, M.B.K. kendisini tarafsız biliyor ve bir oy kaygı- sı taşımamakla iftihar ediyor. Şüphesiz doğrudur. Ama, Milli Birlik İdaresinden duyulan memnunluk kütleleri "uygun kuvvetler", memnunsuzluk "aykırı kuvvetler" cephesine itmektedir. Bu da, hiç kimsenin değiştirmeye muktedir olmadığı, olamayacağı bir gerçektir ve M.B K. ile "Uygun kuwetler" arasındaki kader birliğinin en belirli işaretidir. İyimser havayı yaratmak, vatandaşın yaşama şartlarım iyileştirmekle kabildir. Elbette ki yedi hafta içinde bir iktisadi düzen kurmak veya o düzenin şart- larını değiştirmek kabil değildir. Ancak, mahiyetinden ziyade mânası bakımından hoşa gidecek, sırtlara Milli Birlik İdaresi zamanında yüklenmiş ve zaten gelecek iktidar tarafından kaldırılacak bazı fuzuli ağırlıkların bugünden bertaraf edilmesi havayı anide değiştirecek ve ibreyi getirip emin bir noktaya koyacaktır. Bu çeşit tedbirlerin neler olabileceği kolaylıkla bulunabilir. Me- sele, tam bir iyi niyetle böyle bir "seçim şansını art- tırma" amacını benimsemek ve binilen dalın kesilme- si gayretlerine kat'i şekilde son vermektir. Zira bir taraftan ihtilâlin, ihtilâlcilerin ve memleketin emniye- tini "uygun kuvvetler"in zaferinde görmek, bir taraf- tan ise bu kuvvetlerin şansını fena halde zedeleyen ta- sarruflarda bulunmak, icraat yapmak veya tasarılar ortaya atmak kolay izah edilir bir tutum değildir. Bugün, köylü malını satma devresindedir. Bugün, işçinin bazı küçük sıkıntıları vardır. Bugün, piyasa hafif bir canlılığa şiddetle muhtaçtır. Bunları sağlaya- cak acele, basit kararlar, tedbirler derhal vatandaş vicdanında huzur yaratacak, yüreklere iyimserlik dol- duracaktır. Artık sertlikten, tahditlerden, tevkifler- den, takibattan bahsedilmemesi, bunun yerine kadife eldivenli bir idarenin kendini her sahada hissettirmesi ve bilhassa gündelik bir kaç şikâyet konusunun orta- dan kaldırılıverilmesi bin yuvarlak masanın sağlaya- mayacağı faydayı sağlayacaktır. Kristof Kolombun yumurtası, hiç ibreti bulunma- yan bir hikâye değildir.