28 Ağustos 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 10

28 Ağustos 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER sualin cevabını vermek biz C.H.P. Meclisine düşmez. İstifanın hikmeti- ni izah edecek olan zat, istifayı ya- pan zattır Bir ara sustu ve sonra: "— Eğer isteniyorsa, istifayı ya- pan zat gelip cevap vermelidir" şek- linde sözlerini bağladı. Bu sırada salon birden karıştı. Delegelerden çoğu, bu yerinde müta- lâayı alkışla karşılıyordu. Bir kısıra delege ise anlaşılmaz seslerle teklifi protestoya yeltendiler. Alkışlar galip çıkınca, meselenin bu yolla halledile- ceği kanaatine varıldı ve Doğan bu- nun üzerine birkaç söz daha söyle- mek lüzumunu hissetti: "— Tabii o zaman, kendisinin id- dialarına karşılık oObizim de C.H.P Meclisi olarak bazı mütalâalarımız olacaktır. Bu sözler de mi a nınca, Başkan müdahale "— Eski Genel Sekreter sayın Kasım Gülekin kürsüye dâvet edile- rek istifa sebeplerini tek- lifini reyinize arzediyo Başkan, kalkan elleri dikkatle gözden geçirdi ve neticeyi bildirdi: — Sayın Gülekin gelip istifa se- ma ittifakla kabul edilmiştir Bunun üzerine . Gülek mikrofona dâvet edildi. Pek çok mikrofonun dâ- vetsiz misafiri, nedense bu defa dâ- vete icabet etmiyordu. Dışarıda ku- lis yapmakla meşgul olduğu bildiri- lince, vazifeliler bu defa dış salonla- rı aramağa çıktılar. Fakat Gülek yoktu! Gülekin bulunması ve mikro- fon başına getirilmesi işi Adana İl Başkanına havale edildi ve Kurultay ayni minval üzere çalışmasına devam etti. Tabii, heyecan tansiyonu bakı- mından bir parça yüksek olarak... Güleki en fazla merakla bekleyen- ler' gazetecilerdi. Gülekin o dinlenilmesine ittifakla karar verildiği sırada saatler tamı ta- mına 17.45'i gösteriyordu. Gülekin a- ranması, 19'da verilen kifayeti mü- zakere takririyle bitti ve oturuma, ertesi gün saat 9'da tekrar açılmak üzere, ara verildi. (o Güleki burmak mümkün olmamıştı! Basın mensup- ları, basın locasında boynu bükük bekleyen Gülekin Genel Kurmayı Ta- nin mensuplarına Ağalarının nerede bulunabileceğini sorduklarında, al- dıkları cevap: Herkesi kör, âlemi sersem sananlar İnsan, gülmesi mi lâzım, ağlaması mı lâzım, anlıyamıyor. Gülme his- si, fütursuzluğun derecesinden geliyor. Ağlama hissi ise, böylesine akılsız kimselerin bu cemiyette hâlâ bulunabildiğini düşünmenin neti- cesidir İnönü diyor ki: "Seçimlerde iktidar C.H.P. ne teveccüh etmezse ne gam! Muhalefete geçer ve vazifemi orada yaparım. " Bir çevre, kıya- meti ea Vay, milleti tehdit ediyor, baskı yapıyor! vre bu? Hani Mender es, hem de Meclis kürsüsünden "İk- tidar mı? Avuçlarını yalasınlar!" diye feryat ederken ona alkış tutan- ların çevresi. İnönü diyor ki: "Bir liderin, vunmasını sonuna kadar yapar. Bu Kurultay herşeye hâkimdir. Karar verir ve biter. Ama ben, inandığı fikirleri vardır. Onların sa- nları, burada görüşürüz. Elbette ki inandığım fikirlerin aksini yapmam. Bunu kabul etmem. Reddederim. Ne yapa- rım? Emaneti teslim ederim ve sizin liderlik anlayışım budur. Simdi gene feryad kopuyor: hortladı.. Bu baskıdır, aranıza geçer, orada çalışırım. Vay, gördünüz mü Milli Şefi? İşte baskı! Ne karışıyor o? Karışmasın efendim.. Zulüm yapıyor, müstebitlik ediyor! Hangi ağızlardır bunu söyleyen ve hangi kalemlerdir bunu yazan? Şimdi, kendinizi lütfen sıkı tutunuz: Hani, Menderes D.P. nin Büyük Kongresi arefesinde muarızlarım sıra sıra Haysiyet Divanlarına ve- rir, onların toplantıya girmelerini polis marifetiyle önler, içerde kendi- si "daha kuyrukları var, onları da atacağım" diye nârâlar yükseltir, Ge- nel İdare Kurulu üyelerine kadar, karşı vaziyet alanların hepsini par- tiden kapı dışarı eder ve milletvekilliğinden ıskat teklifini bile getirtir- ken "Yaşa!" diye bağıran ağızlar ve Hayır, hayır! Ne gülmeli, "Bravo!" diye yazan kalemler! ne de ağlamalı. Sâdece omuz silkip geç- meli ve seçimlerde bu milletin, herkesi kör, âlemi sersem sananlara in- direceği okkalı şaman bekleyerek keyiflenmeli. "— Orasına rufailer karışır" oldu. Ne var ki, bir müddet sonra Ta- nin ekibinin sessiz sedasız o rufaile- rin karıştığı yere doğru yollandığı kimsenin gözünden kaçmadı. Kurul- tayın ikinci perdesi de ilk günkü ol- gunluk içinde bittiğinde saat 19.10'- du. Gülek o gece, ertesi gün için ilk sözü bir önergeyle istedi. Gece de, bütün Gülekofiller pandomimanın kulisini yaptılar. Gülek konuşuyor Fakat gün doğmadan nelerin doğa- bileceğini Gülek ertesi sabah pek acı şekilde anladı. Kurultay kapısına kadar gene karga tulumba getirilen Gülek, toplantı sonunda salondan pestili çıkmış bir halde ayrıldı. C.H.P. içinde başa güreşmeğe kalkışan ba- bayiğit, üzerinden İnönü silindiri ge- çince yerle bir olmuştu. Eğer kendisi sözüne inanılır, ciddi bir kimse ol- saydı, elbette ki pestilini çıkarmak ne kimsenin aklından geçer, ne yapmak kimsenin kudreti dahilinde bulunurdu O sabah Lebit Yurdoğlu ilk sözü Kasım Güleke verdiğinde saatler tam 9.10'du. Gülek malüm haliyle ayağa kalktı ve geriye dönerek dinleyici locasında bulunanları eliyle selâmla- dı, sonra cakalı adımlarla kürsüye doğru yürümeğe başladı. Adana de- legasyonunun bulunduğu sıradan bir delege birden ayağa fırlayarak alkış tutmağa, bir yandan da kendisine katılmaları için geridekileri tahrike koyuldu. Alkışa katılanlar, müteber Gülekofillerle, dinleyici obalkonunda bulunan devşirilmiş kimselerdi. Bir an için salonun havası bozuldu, her kafadan bir ses gelmeğe başladı. Üst balkondan cılız sesler "Ya ya ya, şa şa şa Kasım Kasım çok yaşa!" diye bir tempo tutturdular. ülek, konuşmasına başlamadan evvel, Avni Doğana Parti Meclisi ta- rafından selâhiyet (o verilip verilme- diğini sordu VE: — Mu hterem arkadaşlarım, eğer hal böyleyse, ben izahata âmâdeyim" dedi. Bir kurtuluş yolu aradığı belliy- di. Söz sırası, C.H.P. Meclisinin gün- görmüş üyesi Avni Doğanındı. Ku- rultay Başkanı Lebit Yurdoğlu sözü Avni Doğana verince, birden salon- da Kurultayın alkış başladı. sözlerini, Parti (oMeclisi tarafından vazifelendirilmiş olduğunu belirterek bitirdi. Üstelik, konuyu ortaya atan C.H.P. Meclisi de değildi, Kurultay, esrar perdesi arkasında bulunan bir istifa meselesinin açıklanmasını isti- yordu. Eğer Gülek istiyorsa mesele- yi açıklıyacak, istemiyorsa o susa- caktı. AKİS, 28 AĞUSTOS 1961

Bu sayıdan diğer sayfalar: