YURTTA OLUP BİTENLER Bu sözler salonda tasviple karşı- landı. Bu sırada Gülek, pirincin taşı- nı nasıl ayıklıyacağını düşünüyordu. Doğan, geldiği gibi alkışlar arasında yerine döndükten sonra Gülek, bek- lenen açıklamasını yapmağa koyul- du. Sâbık Genel Sekreterin ilk söz- leri: "— Muhterem arkadaşlarım, bu benim istifam meselesi yeni değildir. Bu mesele Genel Sekreter seçildiğim günden başlar" oldu. Salondakiler, üstadın dediklerin- den pek bir şey anlamamış olmalılar ki: — Esasa gir, esasa!" diye bağır- dılar Halbuki Gülekin gayesi, eski hiz- metlerini söz konusu etmek, sonra da dedikodu konusu olan meseleleri bu sütre gerisine saklamaktı. Bunda muvaffak da oldu. 1950 ye döndü ve Partinin o zamanki çalışma şek- lini kötülemeğe başladı. Sonra da ça- rık ayran ve soğan hikâyelerinden medet umdu. Üstad, halk için çalışı- yordu! Bunun için çarık giyiyordu. Halkla beraber olmak istiyordu. Bu- nun için ayran içiyor ve soğan yiyor- du! Bunları bizzat üstadın kendi ağ- zından dinlemek, salondakileri haz- dan kırıp geçirdi. ülek, Menderesi son derece ha- tırlatır bir üslüpla durmadan anlattı, anlattı. Nihayet esas meseleye girdi. AKİS, 28 AĞUSTOS 1961 Kasım Gülek Sallanan Adam İstifasının başlıca üç mühim sebebi vardı: Geyikli hâdiseleri, "Nereden buldun?" kanunu ve Albay Fense yazılmış mektup O hikâyesi... Üstad bunları teker teker Bilhassa Albay Fens'e yazılan mek- tup meselesine pek değer veriyor ol- malı ki, diğer konulan süratle geçe- rek bu konuya atladı. Bu arada bir taktik hatası da yapmaktan geri kal- madı ve yuhalandı. Mektup hikâye- sini anlatırken bir kere daha eskile- re döndü ve Parti içindeki mücade- ni bahis konusu ederek: — 1950 de herkes pardili olmak- tan korkuyordu. Biz o an cesa- retle ileri atıldık" dedi. Delegeler birden kabardılar ve salonu "yuh!", "sus!", "yeter!" ses- leri doldurdu. Zira, Gülekin sandığı- nın aksine 1950'den sonra Partiye sımsıkı sarılanlar osâdece Gülekten ibaret değildi. anda salonu dolduranların yüzde doksanı ya 950 savaşının müşahitleri, ya da -meselâ Sohtorik gibi- C.H.P. ye 950'yi hemen tâkip eden günlerde katılmış ve onun cefasını en azından Gülek kadar çekmiş kimselerdi. Gülek: "-Hattâ bir ara, Altıoku altı kazığa benzetenler bile oldu. Parti- nin ismini değiştirmek istiyorlardı" diye devam edince, delegeler hep bir- den ayağa kalkarak: "— Esasa gel esasa! Asla böyle şey olmadı!" diye bağırdılar. Gülek ne yapsa şansı yâver git- miyordu. Bunun için yine Fens'e ya- zılan mektup meselesine döndü. .E- fendim, mektubu son derece hâlisa- ne hislerle kaleme almış ve Nato Konseyinde" daha fazla delegeyle temsil edilmemiz için şahsi bir teşeb- büste bulunmuştu! Fakat bunu, bir haftalık dergi eline geçirmiş ve ken- disine hücuma başlamıştı. Bunda gü- nahı var mıydı? Üstelik bütün ba- sında mesele dallanıp budaklanınca, Parti Meclisi de işe vaziyet etmek zorunda kalmıştı! Üstada göre her şey bir tertipten ibaretti. C.H.P. Meclisinin o günkü toplantısında üyelerin pek çoğunun önünde AKİS dergisinin bulunması bunun delili değil miydi? Fırsat bu fırsattır deyip, sözün burasında A- KİS'e yüklenmeğe başladı: — Aleyhimde ağır neşriyat yap- tılar. Hattâ evimin harimi ismetine kadar sokuldular" diyerek iddiasını kuvvetlendirmek istedi. Zaten Güle- kin çok basit ve ancak kendisine has iptidailikte bir taktiğe (başvurduğu hemen sezildi. Bütün başına gelenler "Damat Bey"in hışmına uğrama- sından ileri geliyordu. Gülek öyle bir tavır takındı ki, ti ve "Damat de o oluyordu. Koca Partiyi "Damat 11