YURTTA OLUP BİTENLER bütün acemiliğine rağmen Referan- dumun tek ve gerçek kurbanının Y. T. P. olduğunu görmüş, aydın lider- lerin nasıl olsa dize geleceklerini ve yüzsuyu dökeceklerini anlamıştı. Ni- tekim, işi ağırdan alarak "Gürsel, küçük partilerin birleşmesini tavsi- ye ediyor. Bunun, A. P. ile bir alâ- kası yok" demekten geri kalmadı. Hâdiseden bir kaç gün sonra A. P. nin Genel Merkezinde cereyan fi- den bir e birleşme konusun- da çalımlı A. P. , durumunu daha iyi belli etti. O ip Vi boylu; beyaz gömlekli, mavi gözlü bir adam kol- tuğunda yarım sağa döndü ve karşı- sındaki yusyuvarlak, babayani kılık- lı adama: en söyle ağbi, Allahaşkına sen söyle, birleşebilir miyiz?" dedi. Bir an durdu ve ayni serdengeç- ti edayla devam etti: nsiplerimizin hangisinden ” fedakârlık “edebiliriz?” Karşısındaki (Oadamın cevabım bekleyerek sustu. Yusyuvarlak (ove babayani kılıklı adam önce bir gö- ğüs geçirdi, sonra oturduğu koltuk- ta geriye yaslanarak söze başladı: — Bir partili olarak benim fik- rimi sorarsanız, bu birleşmede A. P belli üç prensibinden fedakârlık ede- mez. Zaten ettiği takdirde ortada A. P. diye bir şey de kalmaz." Ardından, kendinden emin bir ta vırla, meşhur partinin prensiplerini saymağa koyuldu. Bu vazgeçilmez prensiplerin başında liberalizm geli- yor, onu milliyetçilik ve Türk mille- tini adalet esaslarına göre idare et- mek umdeleri takip ediyordu. Masanın baş tarafında, oturmakta olan mavi gözlü zat pek memnundu. Fetvayı almış kimselerin rahatlığı İçinde, az ilerisinde oturan ve ken- disine dikkatle bakan genç bir ada- ma döndü ve ellerini iki yana açarak, belli belirsiz bir "Gördünüz mü? işareti çaktı. Masanın başındaki adam A. P. nin Genel Sekreteri Şinasi Osma, akıl hocası durumunda olan ise, D. P.'den atlama Natık Poyrazogluy- du. Ancak bu, partinin Genel Başkan yardımcısı ve politikaya kürsüden geçme Doçent Cevdet Perinin İstan- bulda, politika yetimlerinin ağzına su getiren avansları vermekte ode- vam etmesine mani olmadı. A. P. li- ler talihsiz Y. T. P. lilere ipi bir uza- tıyorlar, bir çekiyorlardı." 16 Lâfa bak! gu politikanın ne acemileri 5 var! 4. P.ile Y. T, P. bir- leşemezlermiş. Zira 4. P. libe- ral -D. P. de liberaldi ya!-, Y. T. P. ise devletçiymişler. Ece, ikisi de prensip partisi olduğu- na göre.. Iaf mı, bu ? Ateş sarmış bacayı, Y. T.P. tpkı Hür. P. gibi ve aynı dehşetengiz poli- tikacıların aynı parlak metod- ları sayesinde gelmiş, dayan- mış iflasa. Böyle bir anda yok liberalmiş, yok devletçiymiş, lâfı mı otur ? Bak, Alicana! Şimdi, akla bir sual geli- yor: "Hangi Alicana? Bir Alican var, arazi vergi- sinin 20 misli arttırılması için, Maliye Bakanı olduğu o hükü- mete teklif getiren Alican! Bir Alican var, arazi ver- gisini, partisi iktidarı alır al- maz toptan kaldıracağını vaad eden lider Alican! Bir Alican var, Meclisteki karşı okomisyonda aritma nis- betmek üç misli olması için oy kullanan temsilci Alican! r Alican E teşkilâtına arazi vergisini C. H. P. lilerin çışarttığımm gılmasını iem- bihleyen akl-ı evvel Alican! Ha, bir Alican daha var ta- bü: Prensip adamı Alican! Her halde, ona bakmalı.. Kurtuluş çâresi Muhafazakâr Parti Genel Başkanı- nın Y.T. P. Genel Başkanına mektubu, bu sıralarda Menekşe so- kakta tetkik ediliyordu. Mektup gel- diğinde Alican yol hazırlıklarıyla meşgüldü. Bunun için mektup başka dirayetli ellere tevdi edildi. Fakat meraklı Alican mektubun muhtevası Gır'Gır SÜPÜRGELERİ. SIHHIDİR AKİS - Reklâm — 69 hakkında bilgi istemişti. Genel İdare Kurulunun elemanları mektubu trene yetiştirdiler ve Alicanın okumasını sağladılar. Alican mektubu aldı, dik- katle bir-iki defa okudu ve karşısındakilere baktı. Aydın reciler ne yapacaklarını bilmedikle- rinden, lider Alicanın konuşmasını bekliyorlardı. Alican meseleyi opek umursar görünmedi. Telâşlı olduğu- nu ve üstelik simdi yolculukta o bu- lunduğunu bildirerek, meselenin sı- rası geldiğinde konuşulman gerek- tiğini ifada etti! Sonra kompartıma- nına yerleşti. Haftanın sonlarında, cuma günü Muh. P. Genel merkezine Y.T. P. Genel Merkezinden gönderilen mek- tupta Alicanın dedikleri yazılıydı. Ancak Alican, daha yolculuğu- nun ilk merhalesinde bir (o gerçeği keşfetmekten geri kalmadı: Y. T. P. eski Hür. P. nin mukadder akıbetine, seçimleri dahi bekleyemeden uğra- mıştı. Hezimet, 1967 seçimlerinden sonra yapıldığı gibi, gene partinin çakaralmaz topları tarafından C. H. P. ye yaylım ateşi açılmasıyla örtül- mek istendi. Fakat, bunun bozulan asapları tamir kudreti dahi kalma- mıştı. Nitekim Alican, yolculuk ko- nuşmalarında A. P. ye avuç açtı ve “Ne yapalım halk böyle İstiyor" te- ranesinin arkasına sığındı. Alicanın talihsizliği, işte bu ara- da gazetecilerin Y. T. P. m uğramalarıyla ortaya çıktı. teciler, orada mutlaka cevahir söyle- yecek birini bulacaklarından emin Menekşe sokağı bir kolaçan ettiler. Karşılarına çıkan, partinin cebi kin idare Kurulu üyesi Celal Cün- doğlu oldu. Cündoğlu elindeki Bafra sigarasından keyifli keyifli bir kaç nefes çekerek: — Bey kardeşim, biz birleşme- mizin mümkün olamadığım bir tür- lü vatandaşa anlatamıyoruz ki... On- lar kendi kafalarına göre (boyuna birleşin diyorlar. Bunun hukuki ve teknik cephesini tabii bilmiyorlar" dedi ve kendince malüm hukuki ve teknik sebebi izaha başladı. Efendim, birleşmeye imkân yok- tu. Zira birleşmek demek, yeni bir parti kurmak demekti. Üstelik bir taraf devletçi, bir taraf liberaldi! Sonra, işbirliğine de kanun cevaz vermiyordu. Karma liste yapmak mümkün olmadığına göre birleş- menin ne faydan vardı?. Cebi e Cündoğlu, bundan sonra meseleyi "-— Sizin anlıyacağınız. bu bir- leşme hikâyesinin ne aslı, ne de faslı olabilir” tı. AKİS, diyerek kestirip at- 17 TEMMUZ 1961