rardan başka bir şey getirmiyeceğin- de müttefiktiler. Üstelik Kadircan Kaflının C.K.M. P. kontenjanından ve bizzat Bölükbaşının kotasından Tem- silciler Meclisine girmiş olması ma- nalı bulundu. Bazı Genel İdare Ku- rulu Üyeleri: "— Partiyi Kaflı mı, yoksa biz mi İdare edeceğiz?" seklinde beyan- larda bulundular. Bütün bunlar irikıyım liderin ba- sının bir parça daha eğilmesinden başka bir fayda sağlamadı. Daha sonra, ilgisizlikten yakınıldı ve üye- lerin partiye gereği kadar önem ver- mediklerinden bahsedildi. Seçimlerin ufukta belirdiği şu sıralarda bir ve beraber olmak gerekirken, herkesin ayrı bas çekmesi lüzumsuz ve zarar- lıydı. Bunun için, bir tamimle parti içinde disiplini sağlamak kararına varıldı. Fakat yüksek politikacılar, toplantının havasına hakim olmakta güçlük çekmediler ve basiret taraf- tarlarını susturmasını bildiler. Tem- silciler Meclisinde yapılacak bunca iş varken, kalkıp burada nutuk at- manın hikmeti yoktu! Nutuk atmak için en iyi yer Meclis kürsüsü olma- lıydı. Karşılarında kuvvetli bir parti vardı. Seçim kanunu ve Anayasa gö- rüşülürken yapılacak iş, kürsüye ma- rifetli hatipler çıkarmak, gerekirse aka kara demek, fakat C.H.P. yi he- zimete uğratarak Temsilciler Mecli- sinde azınlık olmanın acısını çıkar- YURTTA OLUP BİTENLER maktı. Bu fikrin ateşli müdafii tabii dehşetli hatip Ahmet Oğuz oldu. Li- der Bölükbaşı ise mütebessim bir eda ile başını sallamakla yetindi. Bir ara basından şikâyet etmek lüzumu his- sedildi ve basının C.K.M.P. ye mülte- fit davranmamasının niçini ve nede- ni üzerinde duruldu. Fakat asıl der- de bir türlü temas edilmedi. Gündem- siz Genel İdare Kurulu toplantısının en mühim konusu, tabii, C.KM.P. içindeki liderler mücadelesi oldu. Ka- palı geçilen meselenin, partiyi zayıf düşürdüğü mütalaası pek revaç bul- du. C.K.M.P. nin seçim arefesinde her ne pahasına olursa olsun bir ve be- raber olması gerekiyordu. Toplantı bu hava içinde bittiğinde Din ve Dinbaz Fvansızlar “Uçlar birleşir”, derler. Şu anda Türkiyede kara yobaz- la kızıl komünistin elele çalıştığı göz önünde tutulursa bu söze bak vermemek imkânsızdır. Aslında, bunda fazla şaşılacak bir taraf yok- tur. İki zümrenin de arzusu memle- kette karışıklık çıkarmak olduğuna göre, bir ve beraber olmaları tabii- komünizmin "Yoldaş- lar, hep komünist olalım, Moskova- nın türküsünü söyliyelim" diye a- çıktan ortaya çıktığı görülmüş bir hâdise değildir. Mutlak kendisine bir paravana bulacak, mutlaka ken- disini gizleyecek, mutlaka başka melanetlerin savunucusu rolünü oy- nayacaktır. Türkiyede en fazla is- tismar ettiği konu, dindir. Bir broşürün ve bir gazetenin gizli eller tarafından köylere dağı- tıldığı tesbit edilmiştir. Broşür “Dinde Reform" adını ve Osman Nuri Çerman imzasını taşımakta- dır. Osman Nuri Çerman bir "meç- hul şöhret"tir. İyi niyetlidir veya değildir. O taraf baklanda, bilgisiz- likten, bir şey söylemek haksızlık olur. Ancak yazdıklarının bir avuç saçmadan ibaret bulunduğu mu- hakkaktir. Temsilciler Meclisiyle uzaktan yalandan alâkası olmayan bu zat, sözüm ona bir "tasarı tas- lağı" hazırlamıştır. Tasarı taslağın da neler yoktur ki.. Menderes dal- kavuklarının Menderesin peygamber liğini ilan ettikleri gibi bu zat da Atatürkü dine karıştırmakta, yeni bir Kur'an yazılmasını istemekte Atatürkten vecizelerin camilerde peygamber kelâmının yerini alma- sını teklif etmektedir. Sözüm ona, bunun adı dinde reformdur! AKİS, 22 MAYIS 1961 Bu broşür üzerine, Temsilciler Meclisi üyesi ve C.K.M.P. konten- jJanından sızma Kadırcan Kaflı Ter- cüman gazetesinde bir yazı döktür- müş tür. Yazıda, sâdece broşürden parçalar vardır. Ama Kaflı, böyle Ur teklifin Temsilciler (Meclisinde ancak alay konusu olacağından bahse dahi lüzum görmemiştir. E- vet, yazıda bir kusurlu taraf, hattâ Osman Nuri Çermanın teklifinin bir tasarı olduğuna dair sarahat yoktur. Ancak, Bölükbaşının ideal arkadaşı ve Kudret ile Tercümanın garip' yazan objektiflik kisvesi al- tında "Suna bakın, şuna!. Ne tek- lifler yapılıyor.." demeye getirmiş, mensubu olduğu Meclisi böyle bir Kadircan Kaflı Laf ebesi teklifi ele almaktan tenzih etme- miştir. İşte, adı meçhul, fakat ken- dileri pek âlâ malüm eller broşürle birlikte bu yazıyı ihtiva eden Ter- cümanı da paket paket köylere sev- ketmişler ve "Din elden gidiyor!" diye feryadı basmışlardır. Tabii, di- nin elden gitmemesi için çâre, Yas- sında sâkinlerinin kurtarılmasıdır. Bu propagandanın Yassıada sâ- kinlerinin kurtarılması mı, yoksa kahredilmesi suretiyle kanlı huzur- suzluk tohumlarının atılması gaye- sini mi güttüğü (Üzerinde durulup düşünülecek bir konudur. Üzerinde düşünülmesi dahi fazla nokta ise, böyle gayretlere destek olan, hattâ onların yayılmasında âlet rolü oy- nayan bir zatin Temsilciler Mecli- sindeki yerini muhafaza edebilme- sidir. Kadırcan Kaflının yazısında, saf hukuk bakımından muaheze e- dilecek bir taraf bulunmadığı orta- dadır. Ama üstadın iyiniyet bakı- mından sıfır alması gerektiği mu- hakkaktır. Nitekim Temsilciler Meclisinin bu yüzden karışmasın- dan da sonra, Kadırcan Kaflı Kud- rette yazdığı ve Tercümandaki ya- zısının havasına sahip bir başka makalesinde İslâmlığın dört karı almaya cevaz vermesini dinimizin Afrikadaki gelinmesinin sebebi diye göstermekten kaçınmamış ve Afri- kalı erkeğin bir karıyla nefsini tat- min edemeyeceğim ciddi ciddi yazıp taaddüdü zevatın lebinde bulun- maktan, onun propagandasını yap- maktan çekinmemiştir. Her şey gösteriyor ki, şakırtı iki selin şakırtısıdır. Bu ellerden birini tutarken ötekinin faaliyet sahasını açık tutmak pek de basiretli bir yol olmasa gerek! 19