10 Demokrasi diye, diye.. endisini bir iktidarın filozofu sa- yan ve aslında o iktidarın habis ruha olan Samet Ağaoğlu Yassıada- da zaman zaman mikrofon başına koşuyor. Söylediklerinin çoğu, kendi şahsi tutumunun İfadesi olmaktan ziyade bir, "Grubu derleyip toparla- gayreti"dir. Ağaoğlu, Men- deresin gözünde bulunduğu zaman- lar dalma bu iş için kullanılmıştır. Onun ep sanatındaki ustalığının, D. P. Grubunun -liderleri ta- rafından odundan farksız addedilen- üyelerinin güzünü (boyayabile- ceği inancı 'Menderesi sık sık bu yola itmiştir. Hâdiselere teşhis koy- maktaki kabiliyeti "Hangi ihtilâl? Kim, neyle yapacakmış bu ihtilâ- li? İnönü, o Battal Gazi ordusuyla mı?" diye çektiği nutuklarla sabit Samet Ağaoğlu, şimdi de Yassıadadaki duruşma salonunda aynı rolü oynama sevdasındadır. Ancak, bunu modası geçmiş şarkılarla yapa- bileceğini sanıyor. D. P. iktidarının habis ruhu Ağaoğluna bakılırsa, bu iktidar asla Demokrasi aleyhinde Ur lâf söylememiştir! Hele kendisi, hele kendi- si? Kendisi hep, bütün nutuklarında bir Demokrasi havarisi olmuştur. Arkadaşları da öyle. Meclis zabıtları, Grup zabıtları ortadadır. Evet, bazı basiretsiz, hattâ begi sözler söylenmiştir. -Onlar da, filozoftan sadır olmamıştır ya..- Ama, hiç bir Demokrat lider bu memlekette De- mokrasi istemediğini, diktatörlüğü tercih ettiğini, o yola gönül rıza- sıyla sapacağını ifade etmemiştir. anki, XX. asrın bu ikinci yarısında diktatörlüğü öven, Demokra- siyi yeren bir tek lider varmış . . asrın hele ikinci yarısında De- mokrasilerin daima "Demokrasi" diye diye katledildiğini "Babanım Arkadaşları" kitabının yazan bilmez mi? Bilmemesine imkân yoktur. Zira bu, aslında "Babamın Arkadaşları" kitabı yazarının bizzat tuttu- ğu yolun ta kendisidir. Demokrasiyi bir adedi ekseriyet sayıp en fazla miktarda adet sağlamak için istisnasız her yolu mubah ilân alan ve ruhundaki unutulmaz kinin, hırsın, belki da fiziki çirkinliğinin yarattı- ğı kompleksin esiri olarak kudret sarhoşu kesilen bizzat Samet Ağaoğludur. Demokrasi, hiç bir prensibi ve tabii fazileti bulunmayan rejim olursa şüphesiz ki oy avcılığı için liderlerin yapmayacağı kalmaz- Samet Ağaoğlu "Demokrasi" diye diye dejenere etmek yolunda inanıl- maz gayretler sarfettiği bu hayat tarzının daha başında, Atatürk inkı- lâplarını "Tutan İnkılâplar" ve "Tutmayan İnkılâplar" diye ayırıp ken- dilerine göre tutmamış inkılâpların tahribi için gerici kütlelere fetva va- ran Demokrat liderlerin biri, belki de birincisidir. Samet Ağaoğlu Gerçek bu ve şimdi aynı Samet Ağaoğlu Yassıadada kalkıyor, "Re- is beyfendi hazretleri, bizim ağzımızdan Demokrasi aleyhinde bir lâf mı çıktı ki.." diye sızlanıyor, kendi savunması tamammış gibi ağabey- lerini savunuyor. Bütün o tedbirler, Tahkikat Komisyonuna kadar, hep Demokrasinin koruyucu melekleri!.. Anlaşılıyor ki üstad, Mendere- si de geçti. Hiç olmazsa Menderes, sâdece e Grubu üyelerini adan sayıyordu. Çırağı, hepimizi odundan zannediy Ooo, odunlar çoktan yandı. Yandı da kül ol ve 27 Mayıs rüzgâ- rında üfürüldü gitti, bay Ağaoğlu! sanıkları huzura alınarak ayrı ayrı tefhim olunacaktır. “Perişan manzaramız" Bitirdiğimiz hafta içindeki duruş- alar boyunca bir kısım sanıkla- rın ii ral istihfaf dolu bir gü- lümseme anlı kaldı. Mikrofon başı- na gelenlerden pek çoğu o hala düş- tüler kii, bu adamlara memleket mu- kadderatının nasıl teslim edilmiş ol- duğunu anlamak imkânı kalmadı. Gülümseme, daha ağır başlı sanıkla- rn bunlara karşı besledikleri hissin ifadesiydi. Ama haftanın sonunda iki büyük lider, Celâl Bayar ile Refik Koraltan, mikrofon başındaki iki is- kemlenin üzerinde tan Karagöz ile Hacıvatı hatırlatan bir duruma dü- ünce bazı sanıklar başlarım ibretle sallamaktan kendilerini alamadılar. Divanın elinde, Koraltanın hatıra defteri vardı. Koca Reis bu defterine günlük intibalarıni kaydetmişti. İn- tihaların Bayarla alâkalı kısımları, düşük Cumhurbaşkanı için hiç de ö- günülecek şeyler değildi. Koraltana bakılırsa, partilerarası anlaşmazlık Bayarın eseriydi. Bayar, uzlaşma is- temiyor ve Zafer ile Havadis gazete- lerine havayı bozacak yazılar yazdır- tıyordu. Muhalefetin tahkikat öner- gelerinin Meclis gündemine alınması- na mâni olan de eski Cumhurbaşka- nıydı. Koraltan Bayarın bu hali için “öyle gelmiş, öyle gider" diyordu. Yazılar okunduğunda, Bayarın gri elbisesi içinde kasıldığı ve seksen- sekiz kaşlarının daha de dikleştiği görüldü. Dilini avurtları içinde dolaş- tırıyordu. Kalın camlı gözlüklerinin üzerinden Başkana bakarak, Koral- tanın bu notlarını görmek istediğini bildirdi. Bundan kolay şey yoktu. Defterler, başkanlık kürsüsünün üze- rindeydi. Başkan alâkalı sayfayı bul- du ve salonda mübaşirlik görevini yapan cakalı deniz assubayına vere- rek Bayara gönderirken ilâve etti: "— Yalnız, yazısı pek kolay okun- uyor.. Sfenks gülümsemekten kendini a- lamadı: — Ben alışığım, okurum Reis bey, kim, okudu da.. Okudu aşna* okuduklarından hiç sevinmişe ben- zemiyordu. Sinirli bir halde, Korolta- nın gelip izahat vermesini istedi. Bundan da kolay bir şey yoktu. Ko- raltan, lâcivert elbiseleri içinde, saç- ları bembeyaz, başı öne eğik, bir kaç sandalya ötede oturuyordu. Mikro- fon başına geldi ve bu satırların ken- di intibaları olduğunu söyledi Bayar "Müteessir oldum" demekten kendini alamadı. Fakat biraz sonra Ethem Menderesin defterinde (bulunan ve kendisine ait olan "İcap ederse İsmet Paşayı da sehpaya götürmekten te- reddüt etmem" ve "İcap ederse dük- AKİS, 22 MAYIS 1961