EŞLERİNİN AĞZINDAN GÜNÜN ADAMLARI Salim Başol Yüksek Adalet Divanına riyaset ediyor “Sanıklar getirildiler. adi eniştesinin pek hoşuna gitmiş olacak ki, hâdiseyi bütün dostları- na anlatmıştır. Küçük kız, Salim Başolu çok özlemiş.. "Gelsin artık" diyor.. Salim bey 3 Ekim 1960 ta Anka- radan ayrılmış. Cumhuriyet Bay- ramında Meliha hanım, diğer hâ- kira eşleriyle beraber Gölcüğe git- miş. Bayramı orada, kocalarıyla geçirmişler. Meliha Hanım ancak o zaman Yassında Duruşmalarına gidebilmiş. Şansına! O gün de Be- bek Dâvası varmış! Salim Başol şimdi her zamandan çok kendine bakıyor. Tabii, her za- mankinden de fazla çalışarak!. Heybeliadada rahatı yerinde. Ak- şamları radyoda Yassıada Saatini dinledikten sonra, diğer arkadaş- larının oyunlarına, sohbetlerine iş- tirak etmeden, dosyalarını oup o- dasına kapanıyor. Meliha hanımın endişesi de, fazla çalışıp, kendisini yormasından. "Burada iken eve ge- lince hiç olmazsa bir az dinlenebi- liyordu. Şimdi hiç nefes çalışıyor" diyor. Salim bey eve dö- nemiyor ama, hiç olmazsa her ak- şam telefon ediyor. Hanımı ile, oğ- lu ile ayrı ayrı konuşuyor, herkesin hatırını soruyor. Tabii İremi de u- nutmuyor, onun da sesini duymak istiyor. Duruşmalar başladığından beri tün vaktini evde geçiriyor. bulsa gene Çankayanın tepesine ka dar yürüyecek ama, bırakmıyorlar. Tabii misafir çok oluyor. Hele te- lefona cevap vermekten evde kim- sede hal kalmıyor. Başollara gelen mektupların haddi hesabı yok. Ko- casının hayranları, Meliha hanım- dan resim istiyorlar. O da bunu kendisine iş edinip Salim beyi eli- ne geçirince, masanın başma otur- tuyor, resimleri imzalatıyor. Genç komşusuna varıncaya kadar bütün arkadaşları ona şaşıyorlar. "Kızmı- yor musun?" diyorlar. Meliha Ha- nım omuz silkiyor. Kızacak ne var? Dışarda halk arasında kocasına gelen mektupları bir. dosya halinde sakladığına dair bir rivayet oldu- ğunu söyleyince gülüyor. Böyle bir şeyin aslı yok. Yalnız Salim Başol kendisine gelen mektupları topla- yıp her gelişinde evine getiriyor. Hanımına, oğluna okuyor. Bazıla- rna gülüyorlar, bazılarında da göz yaşlarını zor tutuyorlar. İstanbula dönerken Başol mektupları gene yanına alıyor. Niyeti ilerde onları rlemek. Yassıada duruşmalarını dinleyen- lerin hepsinin merak ettikleri diğer bir suali soruyorum. Son on senelik hâdiseleri, kocası nasıl bu kadar yakından takip etmiş? Meliha hanıma göre kocasının alâkası her okumuş adamnı alâka- sı kadar. "Ah, nerede?" demekten kendimi alamıyorum. Yalnız hafı- zası çok kuvvetliymiş. Okuduğunu unutmazmış. Eskidenberi Cumhuri- yet okurlarımış. Ankaraya geldik- ten sonra Ulusla Zaferi de almağa başlamışlar. Yalnız son zamanlar- a ikincisini bırakmışlar. İsim u- nutmazmış, ama simaları karıştı- rılmış. Sokakta birisi selâm verin- ce, hep hanımına sorarmış; "Kim- di bu?" diye. Tabii artık selâm ve- Bağlı olmaksızın..." renleri hatırlamağa çalışmıyor bi- le. Meşhur olmanın rahatlığı var. İlerisi için karı kocanın en bü- yük gayesi oğullarını evlendirmek. Başol sık sık tekrarlar, “ben mal mülk, apartman istemem, bana Güngör gibi bir evlât yeter" diye. Anne babaya kalsa, oğullarının çok tan çoluk çocuğa karışmış olması lâzım. Başolun bütün ümidi çok torun sahibi olmak. Bir kaçma kendi bakmak istiyor." Ailenin şimdilik en mühim derdi ev meselesi. Yedi tenedir oturduk- ları bu daire satılmış. Mal sahibi kendisi oturacağı için, Başollara çıkmak düşmüş. Haziranda daireyi teslim edecekler. 14 Mayıs Koope- ratifinde iki katlı bir evleri var. O- nun bir katına çıkmak mümkün a- ma, Temyiz Mahkemesine uzak o- lacak diye tereddüt ediyorlar. Sa- lim bey yürüyerek gidebileceği, ye- meklere dönebileceği bir yer isti- yor. Meliha hanım "Salim bey bu tarafları çok sever" diyor ve hemen ilâve ediyor: "— Aman, sıhhati bo- zulmadan Yassıada Mahkemeleri bitsin de, evine dönsün. En büyük arzum, duam bu!". Özden TOKER NOT: Geçen hafta bir yanlışlık yapmışım. Jale ile İsmail Rüştü Ak- salı 1958 Sonbaharında birbirleriyle tanıştırmış, 1988 Şubatında evlen- dirmişim. Halbuki (Aksalların ta- nışma tarihi 1956 Sonbaharı, evlen- me tarihi 1957 Şubatı. Bu kadarlık acemiliği bağışlarsınız, değil mi ? Ö.T.