K Zılırmak Caddesinde, Sema A- partmanını üçüncü katında otu- ran anne, baba ve oğuldan müte- şekkil, küçük aile için o gün, diğer günlerden farksız başlamıştı. Evin reisi, her zamanki gribi erkenden, 6.30 da uyanmış, açık pencere kar- sısında yarım saatlik jimnastiğini yapmıştı. Soğuk bir duştan, sonra neşeyle kahvaltısına oturmuş, nıyla, yetişmiş oğluyla şakalaşarak çayını içmişti. İşine gitmek üzere yola çıktığında vakit hâlâ erkendi. Ama niyeti yürümekti. Sonbahar sabahının temiz havasını derin de- rin içine çekerek, Kızılırmak o te- pesinden aşağı doğru inmeğe baş- ladı. Sokaktaki çocuklara âşinâ ol- duğu anlaşılıyordu. Kiminin başı- nı okşuyor, kimisine gülüyordu. Za- ten yedi senedir bütün mahalleli "Reis bey" diye tanıdıkları bu güler yüzlü, esmer, ortadan uzun boylu adama alışmış, onu benimse- mişlerdi. Ancak kendisinde o tarih- te, öyle bir fevkalâdelik bulan yoktu. Komşu apartmanlarda ki ha- nımlar ne favorilerinin» ne de ka- im kaşlarının arasındaki benin far- kındaydılar. Doğrusu yakışıklılığını da balkondan arkasından bakan karısından başka açıktan söyleyen mevcut değildi. Hanım, oğlunu da uğurladıktan sonra evinin meşgalelerine daldı. Salim Başol ailesi için bir yeni gün baş- lamıştı. Temyiz Mahkemesinde Birinci Ceza Dairesi reisi olan Salim Ba- şol öğleyin eve döndüğünde halinde bir fevkalâdelik hissediliyordu. Ama hanımı bir şey sormadı. Kocasının huyunu bilirdi. Nasıl olsa birazdan o her şeyi kendiliğinden anlatacak- tı. Salim bey işinden eve dönünce somurtup bir köşeye çekilen, karı- sının "bugün nasıl oldu, kimi gör- dün, ne yaptın" nevinden sual yağ- muruna 'tutulmadan ağzından tek kelime, çıkmayan kocalardan değil- di. En büyük zevki Temyizden ai- lesinin yanına gelince, o günkü is- lerinden, dâvalarından bahsetmek- ti. Hattâ mühim bir şey oldu mu, sofra başına geçinceye kadar bile sabredemez, daha banyoda elini yi- Eşlerinin Bayan karken, sesini a için bağırarak seleri anlatırdı. O gün de öyle ii Başol bir kaç ke- lime ile karısını vaziyetten haber- dar etti. O sabah Adliye Bakanı Amil Artüs Salim Başola Yüksek Adalet Divanı Başkanlığını teklif etmişti. Meliha hanım şaşırdı. O anda ha- trından, verilen vazifenin büyük- lüğü, şerefi ile beraber ağırlığı, mesuliyeti ve yorgunluğu geçti. En- dişe ile kocasına, ne cevap verdiğini sordu. Başol kabul etmemişti. Bu- nun Üzerine, düşünmesi için kendi- şleri ağzından GUNUN ADAMLARI Başol bu parti lehinde konuştuğunu, şu veya bu iş hakkında fikir beyân ettiğini duyan olmamıştı, İnkılâp- tan evvelki sıkıntılı günlerde oldu- gu gibi, sonraki heyecanlı günlerde de aynı ketumiyeti muhafaza etme- sini bilmişti. Siyasi hiç bir dostu yoktu. Milli Birlik Komitesinden kimseyi otanımıyordu. Peki, nasıl olmuştu da bu mühim vazife için onu düşünmüşlerdi ? u sualin cevabını, Bayan Ba- şolla konuşmamızın hemen başın- da, kendi ağzından öğrendim. Güngör Ve Salim Başol Babasına, bak, oğlunu al! sine mühlet verilmişti. Karı koca- yı bir düşüncedir aldı. Ne yapacak- lardı? Sonra, Başol ismi kimin, ne- reden hatırına gelmişti? Siyasetle yakından uzaktan hiç bir alâkası yoktu. Şüphesiz ki, Temyizin Birin- ci Ceza Daâirasi Reisi olarak son yedi senede elinden bir çok siyasi dâva geçmişti. Hattâ bu dâvaların en meşhurlarının, altında hep onun imzası vardı. Ama bunlar adli me- selelerdi. Kanunlara ve kendi vic- danına göre hüküm vermişti, sem- pati veya tarafgirlik bu mevzular- da hiç rol oynamamıştı. Mahkemede olsun, dışarda olsun, onun şu veya Bir tarafsız hâkim Ailenin küçük apartman dairesin- deyiz. Üç odası, bir holü var. Hol ile bu odanın arasındaki kapı- yı kaldırmışlar, ev olduğundan ge- niş görünüyor. Günlük oturma, çalışma odası ortada. Ben, yanda, misafir odasında, Meliha Başol ve bir .komşusu ile oturuyorum. Sade. rahat döşenmiş bir ev. Etrafta kol- tuklar, karşıda bir divan, hepsi o kadar. Duvarlar boş. Bir masanın üzerinde Salim Başola şaşılacak de y kona çıkılıyor. Bayan Başol siyah AKİS, 17 NİSAN 1961