kapatma yetkisi!.. Komiteciler bu- nun oldukça büyük zararlar tevlit edeceği fikrindeydiler. Üstelik, ken- dilerince en basit hukuk kaidesi ih- lâl ediliyor ve bir veya birkaç şahıs yüzünden birçok kişiler cezalandırı- lıyordu. Öyle ya bir gazete, içindeki herhangi bir yazıdan dolayı kapatı- lırsa o gazetede çalışan herkes ceza- landırılmış oluyordu, Bu konuda dü- şünmeyi ve bir hal çaresi bulmayı M.B.K. üyelerinin büyük bir kısmı kararlaştırdı. Devlet Başkanlığı me- selesine gelince, Komitede iki fikir mevcuttu. Cumhurbaşkanının tek dereceli olarak seçilmesini isteyenler sivil idareye geçilirken çıkacak bir takım engellerin ortadan kaldırılma- sı bakımından "tarafsızlık" fikrinden hareket ediyorlardı. bu yolun türlü güçlüklere sebep ola- cağını, daha vahim tehlikelere gebe bulunduğunu, Meclis içinden seçile- cek bir Cumhurbaşkanının da pekâlâ tarafsız olabileceğini o ileri sürüyor- lardı. Komitede genel kanaat hafta- nın sonunda ikinci fikir etrafında kü- meleşti. Bu fikir şöyle ifade ediliyor- du: "— Canım, aklıselim diye bir şey vardır. Toplanacak Meclisin seçtiği adam pekâlâ tarafsız davranabilir. Kaldı ki, mesele prensip meselesidir ve seçilecek adamın tarafsız kalabil- me gücüne bağlıdır". Garanti! (g öemek in alâka uyandırıcı bir kısmı, işte tebliğin bu maddesine "İnkılâp idaresine ait hukuki tasar- rufların yeni Anayasadaki teminatı" formülüyle girdi. Maddede, bu hu- susta varılan karar açıklanıyordu. Aslında, iki günlük görüşmelerde Kurmaylar uzun zamandır kafaları- nı kurcalayan bir meselenin üzerinde durdular. Bu, İhtilâl Hükümetinin hukuki tasarruflarının durumuydu. Sivil idareye devir muamelesi tamam- landıktan sonra, M.B.K. tarafından çıkarılan bazı kanunlar ne olacaktı? Bunların Anayasaya aykırılığı iddia edilebilir, hattâ Anayasa Mahkeme- lerinde açılacak dâvalar, şikâyetçile- rin lehinde bile tecelli edebilirdi. Bu türlü hareketler İkinci (Cumhuriyet Hükümetlerine pek zararlı olabilirdi. Bir adam seneler sonra Mecburi İs- kân Kanununun kendisine verdiği zararları ileri sürüp, bunun Anayasa- Hele ortada, Üniversitede yapılan bir ayıklama da varken. Bütün bunlar kurmayları düşündü- rüyor ve endişelendiriyordu. oHazır- lanan Anayasaya konulacak geçici AKİS 17 NİSAN 1961 bir madde bütün bu pürüzleri orta- dan kaldırabilir ve ilerde zuhuru muhtemel ihtilâtların önüne böylece geçilebilir diye düşündüler. Komite üyelerinin bir çoğu bu fikirdeydi. En az hata prensibiyle hareket edilerek, yapılmış hataların daha da kötü so- nuçlar vermesinin önüne geçilmesi gerektiğini savunuyorlardı. Gerekçe- leri ise, "bir ihtilâlde bu kadar hata olabilir" fikriydi. Tebliğin üçüncü maddesine yerleş- tirilen bir deyimle bu mesele de haf- tanın sonunda halk oyuna, biraz ima yoluyla olmakla beraber, anlatıldı. Kendilerine meselenin mahiyeti so- rulduğunda Komite üyeleri pek fazla malümat vermekten kaçmıyor ve "is- te bu, oldukça zor bir sual" diyorlar- dı. albuki Anayasada, bahis konusu edilen tasarrufların başa dert olma- sını önleyecek Bir madde vardır. E- vet, İskân kanunuyla zarar gördü- günü iddia eden bir kimse, M.B.K. tarafından emekliye ayrılan bir su- bay veya 147 lerden biri her vatan- daş gibi Anayasa mahkemesine baş- vurabilecektir. Ama bu iptal hükmü makable şâmil olmayacaktır. Yani o kanunla bir daha bir başka adam tehcir edilemeyecek, bir başka subay emekliye ayrılamayacak, bir başka öğretim Üyesi görevinden affedileme- yecektir. Ama haklarında kanun zâ- ten tatbik edilmiş bulunan kimsele- rin durumunda bir değişiklik yapıla- mayacaktır! Şahap Kocatopçu Yeşilköyde Bir maceranın son durağı YURTTA OLUP BİTENLER Hükümet Tebdil-i mekândaki ferahlık Yiördiğimiz haftanın sonlarında bir , Saatlerin 16.40 ı gösterdiği sıralarda Yeşilköy Hava Alanına i- nen T.H.Y. na ait Toz isimli, dört motorlu Friendship'ten çıkan bir çift halef - selef, karşılarında 20 kişilik bir yazı ve foto muhabiri kadrosunu görünce doğrusu pek şaşırdılar. Bu ne alâkaydı? Gelenler uç saatlik müstafi Sanayi Bakanı Şahap Koca- topçu ile ona vekâlet eden Maliye Bakanı Kemal Kurdaştı. Basın men- supları, çok evvelden karargâh kur- dukları Yeşilköy Hava Alanında dört yıldızlı babacan bir generali bekler- ken, karşılarında her dem taze iki Bakanı görünce hemen mevzi aldılar ve flâş salvosuna başladılar. Papyon kravatı dillere destan Ko- catopçu gene şıktı. Kaliteli bir lâci- vert kumaştan dikilmiş ince yakalı, tek düğmeli bir kruvaze elbise giy- mişti. Yanında uzun boylu, zarif eşi bulunmaktaydı. Basın mensupları hemen Bakanın etrafım aldılar ve sual yağmuruna başladılar. İlk sual: — Beyfendi, istifanızın hakiki se- bebi nedir?" oldu. Bakan, bu suale gülerek cevap ye- tişürdi: — Sıhhi sebepler". Fakat suali soran muhabir bu ce- vaptan pek memnun olmamış olmalı ki, ikinci defa hamle yaptı: "— Efendim, bu sıhhi sebepler mazereti münfesih D.P. devrinde kli- şeleşen mazeretin ta kendisi. Sonra, siz tığ gibisiniz". Müstafi Bakan bunun üzerine ce- vabım tevil etmek lüzumunu hisset- ti. — sesin değil de, daha doğru- su yorgun pa am bir başka gazeteci atıl- — Aman efendim, yapmayın. Si- zin El gençler de yorulursa, kim çalışacak? Buna kimse inanmaz". Fakat Bakanın, istifasını mutlaka bu tip bir sebebe bağlamak istediği anlaşılıyordu. Nitekim Ankaralı ga- Fey ima burada da tekrar et — Görevimi benden ehil olanlara bırakmak niyetiyle (o hareket ettim. Sonra bu iş, bayrak yarışı gibidir. Bi risi 100 veya 400 metre koşar, bay- rağı bir başkasına devreder. Gazeteciler gene de tatmin olma- mışlardı. Sportmen Bakana sitemde bulunuldu. Bir gazeteci: — Gene olmadı beyfendi. Siz Ma- şallah 100, 400, hattâ 4000 metre koşacak takattesiniz" dedi. Kocatopçunun bu siteme verecek