Mecmua hakkında Y assıada duruşmaları ile birlikte mecmuanız haftada iki defa neş- rediliyordu. Bilâhare tekrar hafta- da bire avdet edildi. Hâlen ise mecmuanızda bu duruşmalar hak- kında hiç malümat verilmemektedir. Yassıada duruşmaları, başladığı zamanki öneminden bir miktar kay- nemlilerinden biri olduğu muhak- kaktır ve bu önem neticeye doğru gittikçe artmaktadır. Memleket (dışından bizim rad- yoları (o dinlemek hemen mümkün olmadığına ve günlük ga- zetelerin takibi'ise ayrıca bir kül- feti mucip bulunduğuna göre bil- hassa yurt dışındaki okuyucuları- nız için mecmuanızda (Yassıada duruşmalarına tekrar lüzumu ka- dar bir yer ayrılmasının faydalı olacağına kaniim Sirsterİneiirer - Fuad Öge * Yedenberi (oOAKİS'i (büyük bir zevk içinde okurum.. Memleke- timizde AKİS'in gazetecilik mev- zuunda yaptığı inkılâbı kabul et- memek mümkün değildir. Son za- manlarda yayınlanmaya ( başlanan ve AKİS'i kopya etmekten ileri ge- çemiyen bazı yayın (organlarının. ise mecmuanızın yerini tutması ka- bil değildir. Ancak 'KİS'in ilk sayılarına nazaran son o Sayılarında bazı alt saklıklar bulunduğu (gözden kaç- mamaktadır. İlk sayılardaki ra- hatlık, son sayılarda yok gibi. Me- mak için bol tarafı zengin (o sayfalar yaparsanız benim gibi mn Mi nızı sevindirmiş olur Antalya . Mustafa “Çelikçi lasa Yem Prof. Dr. Mustafa İnan, Prof. Giyas Korkut, Prof. Dr. Fahir iz Prof, Dr. Hamit Nafiz Pamir de bir vesileyle başkente gel- mişlerdi. Bunların hepsinin kulakla- rına eriştirilmiş bir söylenti vardı: Güya Üniversite, 147 lerin kürsüle- rine dönmesine muhalifti! Kudret sahiplerine bu yolda haberler uçurul- muştu. Halbuki, işte bunun aslı yok- tu. O gün saat 10 da bu kerli ferli ve muteber ilim adamları Ankara Palas- ta toplanıp Başkandan bir randevu istemeyi (o kararlaştırdılar. o Durum Başbakanlığa telefonla anlatıldı. Ne- ticede, Başkanın kendilerini saat 11 de Başbakanlıkta kabul edeceği bil- dirildi. Böylece, 147 lerle ilgili ikinci bir görüşmenin adımı atılmış oldu. Saat 11 sıralarında Başbakanlığın, artık umumi efkârca pek meşhur ol- muş bordo halı kaplı beyaz mermer merdivenlerinin -zira bu merdivenler, geçmiş devrin aksine, gazetecilerin uğrak yeri haline gelmiştir ve Gür- sel her defasında basın mensuplarıy- la burada bir iki dakika sohbet et- meden geçmemeyi adet edinmiştir- önünden geçenler, hallerinden akade- misyen oldukları belli olan adamları sıkılgan adımlarla merdivenleri tır- manırken gördüler. Prof. Tevfik Sağlamın başkanlık ettiği heyet, Başbakanın iki Mehmetçikle tutulu kapısından içeri süzüldü. Başkan kendilerini bekliyordu. Özel Kalem Müdürlüğünde bekletilmeden içeri a- lındılar. Başkan, ilim adamlarını a- yakta karşıladı. o Üzerinde koyu gri bir elbise bulunuyordu ve neşeli ol- duğu halinden belliydi. Üyelerin te- ker teker ellerini sıktıktan sonra, o- turacak yer gösterdi. Profesörler ve doçentler oturdular. İik sözü Tevfik Sağlam aldı. Sağlam, oldukça sıkıl- gandı. Şöylece bir tereddüt geçirdik- ten sonra meramım anlatmağa ko- yuldu. Sağlamın üzerinde hassasiyet - le durduğu nokta, Üniversite cami- asının 147 teri tekrar aralarında gör- mek isteğiyle dolu olduğuydu. Ger- çi bazı kimseler bunun aksini söy- lemiyor değillerdi. Üniversitede ya- pılan tasfiyenin pek yerinde olduğu- nu iddia eden Üniversite öğretim ü- yeleri de mevcuttu. Bazıları çekim- serdi. Ama doğrusunu söylemek lâ- zım gelirse, bunlar azınlıkta kalı- ordu. Genel arzu, yapılan yanlışlı- ğın düzeltilmesi yönündeydi. Sağlamın konuşmasının yarısında diğer arkadaşları da kendisine yar- dımcı oldular. Bu arada Gürsel, kesik sözlerini can kula- ğıyla dinledi. Heyet omensuplarının sözleri bitince, babacan General kaş larını şöyle bir yukarı kaldırdı. Ba- şını ağır ağır sallıyordu. Uzunca sa- yılacak bir müddet sessiz kaldı. Son- ra; —. Sizleri anlıyorum. Sözlerinizin samimiyetinden şüphem yok. Ben de bu meseleyi en iyi şekilde halletmek için çâreler arıyorum" dedi. Gürsel bundan sonra meselenin öy- le kolay halledilecek bir iş olmadığı- nı da itiraf etti. Bir kere ok yaydan çıkmıştı. Yapılan hatânın-evvelâ bu- raya parmak" basmak" ve hatâ oldu- ğunu kabul, etmek gerekiyordu-düzel- tilmesi için, bazı fedakârlıklar yapıl- ması lüzumluydu. İş, girift bir işti. Bunun için bir formül aranıyordu. A- ranıyordu ama, doğrusu ya, şimdiya kadar bunu bulmak imkânı elde edi- lememişti. YTine de Başkan Gürsel, bir oOçâre (o bulunacağını Ama bütün bunların yanında, vakit de kalmamıştı. Asıl güçlük buydu. Bütün mesele, işin formülünü bul- maktan ibaretti. Formülü bulmak ise zaman istiyordu. Saatlerin 11.40'ı gösterdiği o sıra- larda Başbakanlığın o merdivenlerini ağır ağır inen adamlar üzülmekle ezülmemek arası bir ruh haleti için- de Ankara Palasın yolunu tuttular. Bir bakıma memnundular. Başkan Gürsel bir formül bulunacağını vaad etmişti. Bir bakıma endişedeydiler: Formül aranmağa başlanalı (aylar geçmişi, ama bir türlü bulunama- mıştı. Nitekim haftanın sonlarındaki gün M.B.K. nin yayınlanan tebliği Fadıl' Hakkı Sur gibi iyimserlere rağmen bu formülün bulunmadığını, hattâ aranılmasından vazgeçildiğini ortaya ya koydu. Tebliğde 114 ve 115 sayılı Kanundan bahisle "... kanun- ların uygulanması hususunda ba- sında ve muhtelif çevrelerde, o halk efkârında tereddüt uyandıracak ma- hiyette yorumlara rastlanmaktadır' deniliyor ve devam ediliyordu: o "Sö- zü geçen kanunların aynen uygula- nacağı hususunun ilgililere duyurul- ması zaruri görülmüştür" Bu ifade, her yerde derin bir ü- züntü. uyandırdı ve bu üzüntü baş- yazarlar, yazarlar, talebe cemiyetle- ri başkanları tarafından açıkça be- lirtildi. M. B. K. nin niçin bu yolu tuttuğu anlasılamadı. Haftanın Sso- nunda bir tek açık kapı kalıyordu ki temenni, hiç olmazsa o kapının aralık tutulmasının sağlanmasıydı. 28 Nisan tarihi geriye atılabilir, tüko devam ettirilebilirdi. Belki Ko- mite o tutumun faziletini işlemesine yol açacağı" görmeyecekti ve o ümit de sönünce her şeyin biteceğini sanacaktı. As- lında kapanmamış bir yaranın açık- ta işlemesi içten işlemesinden o bin kat faydalıdır ve yaranın bu şekilde kapanabileceğini sanmak realiteden u zak bir teşhistir. C.H.P. Gençler elele izgili gri elbiseli, pamuk saçlı, dinç görünüşlü adam başını o gençler- den yana çevirerek: — Ooo, hoş geldiniz" dedi.. Zevkle döşenmiş, misafir kabul sa- lonunu ağır, fakat dinç adımlarla ge- AKİS 17 NİSAN 1961