YURTTA nunları çıkarmışlardır. Halbuki Ku- rucu Meclisin teşekkülü bir kaç gün geriye atılabilir ve kanunlar ekspres vasfından o kurtarılabilirdi. eo Yasama yetkisini M.B.K. nin Temsildir Mec- lisiyle paylaşmayı kabul etmesindeki feragat, iyniyet ve Demokrasi aşkı, inancı üzerinde söylenecek söz yok- tur. Ancak bunlara boş yere gölge düşmesini önlemek pek âlâ kabildi. Son kanunlar bir zaruretin, cemiye- timizin gerçek manzarasının bir ica- bı olabilirler. Geniş mânada düşünü- lürse öyledir de.. Ama tenkit edilen şekildir ve bir çok çevredeki şok te- siri bu şeklin neticesidir. Bu hafta, şimdiye kadar bir Çalı defa olduğu, gibi, CHP. başka bir heyetin -M.B.K.- tasarrufunun mesu- liyetini oOyüklenmiş durumdaydı ve bunun böyle atmadığını anlatmaya çalışıyordu. Ama hâdise, İki teşek- külün kaderinin ne derece eş olduğu- nu gösteren yeni bir fırsat teşkil et- ti, ihtilâlde., bu yana C.H.P., M.B.K. hin hareketlerinin kendisine malol- duğundan ve bunlardan bâzılarının kendisini zayıf düşürdüğünden dert- lidir. Nitekim İstanbulda, bilhassa gayrımüslüm çevrelerde malüm pro- pagandacılar -hiç alâkası, hiç aslı bulunmadığı halde- "İsmet Paşa ik- tidara geliyor ya, işte yeni bir Varlık Vergisi koyduracak.." turnasını işle- meye başlamışlardır. Ama bu, başka temaların ve inançların kefaretidir. İhtilâlden bu yana M.B.K. ne iyi iş yapmışsa -hiç alâkası, hiç aslı bulunmadığı halde- "Tabii! Aklı İsmet Paşa vermiştir.." İnancı, M.B.K. ne aksak iş yapmışsa -hiç alâkası, hiç aslı) bulunmadığı halde- "Yahu, İsmet Paşa burnunu- zun dibinde.. Gidip ondan sorsanız, da, böyle hatâlara düşmeseniz olmaz mı?" tenkidi dudaklardan fırlayı, fırlayıvermiştir. Bunun sebebi biraz da iki teşek- külün Atatürk inkılâpları ve -CHP. nin Çirkin Politikacıları bir yana iti- lirse- sosyal adalet konularında bir safta bulunmalarıdır. - Zaten kader birliğinin de doğması bu yüzdendir. Bu haftanın başında durum, ya- sama yetkisinin Kurucu Meclise kat'i olarak geçmesiyle o halledilmiş bulunuyordu. Şimdi yapılacak iş, ka- nunların aceleye gelmiş çıkıntılarını iyiniyetle traşlamak, aynı zamanda da bunların gerçek mânasını, mahi- yetini millete duyurmaktan ibaret- tir. Demokrasi Diyojenin feneri Telefonu zili çaldığında kır saçlı adana bir mecmuanın sayfalarını OLUP BİTENLER. karıştırıyordu. Okuduğu, kendisiyle ve yeni kurulacak partiyle ilgili bir yazıydı. Yazılanlar, hakikaten alâ- ka çekici şeylerdi. Adam, evvelki hafta içinde başından geçen macera- ların neler oOolduğunu o öğrendikçe, kendisini -kendi o tabiriyle "Bayte- kin" zannediyordu. Meğer bir hafta evvel başından neler neler geçmemiş- ti!.. Doğrusu merakla okunacak ka- dar vardı. Bu yüzden telefonu duy- madı. Zil üçüncü defa ötmüştü ki kır saçlı idamın eşi reseptörü kal- dırdı ve arayan zattan müsaide is- tiyerek eşine, arandığını bildirdi. Ekrem Alicanı arayan gene bir gazeteciydi. Esasen kır saçlı mali- yeci geride bıraktığımız hafta için- de gazetecilerle pek fazla haşır ne- şir oldu. Zira yeni kurulacak parti- müstakbel. i i. On- dan başkası konuşmıyacaktı. Karşı- daki ses: "— Beyfendi, rahatsız ettim ama ne yapalım, gülü seven dikenine kat- lanacak" dedi ve bâzı şeyler soraca- ğını ifade etti. Alican: "— Dikene katlanalım beyim, Ekrem Alican Yolun o başındaki adam katlanalım ama, sizin dikenler de pek iri yahu.." diye cevap verdi. Telefondaki kahkaha Alicanı da güldürdü. Kır saçlı politikacı devim etti: "— Şu gazetecileri odişimin ha- kikaten ağrıdığına bir türlü inandı- ramadım. Ama hakikaten dişçiden giy on. yi ama, O binada dişçi yok ki Ekrem bey. N ahu, gamında binada var. Oradan çikiyor Adamın dişi ağ- rımaz mı yâni?." Muhavere bu minval üzere de- vam etti ve gazeteciyle yeni parti- nin kurucularından Alicin bir hayli gülüştüler. Gazetecinin istediği, par- tinin kesin olarak ne zaman kurula- cağım öğrenmek idi. Alican buna: '— Bu ayın sonunda herşeyi ha- zırlamış olarak ortaya çıkacağız ve seçim yakın olduğu için adamakıllı a diye cevap verdi. Hakikaten, yeni partinin kutu- cuları geride bıraktığımız hafta içinde paçaları adamakıllı sıvadılar ve faaliyetlerini hızlandırdılar. Ada- kan ve Mahmut Yalay, Otel Ban- kanın lüks odalarından ayrılmış ve iki büyük ildeki teşkilâtlanmayı ta- mamlamak üzere İstanbul ve İzmi- rin yolunu tutmuşlardı. Yalay, Par- tinin İzmir teşkilâtını kuracaktı. E- sasen İzmirli Hür. P. Başkanı bir iki aydır bunun hazırlığını yapmak- ta ve eski Hür. P. lileri bir araya toplamağa çalışmaktaydı. Gerçi bun- ların sayısı -eskiden de öyleydi ya...- öyle ahım şahım bir şey değildi. A- ma üçüncü Parti kurucuları da şim- dilik karınca kararınca gitmeyi uy- gun görmüşlerdi. Sâdece içlerinden birkaçı (o-politikayla oalâkaları pek fazla olmıyanları- dünyayı toz pem- be görüyor ve partinin, bekleyen oy- ların üzerinde hemen kuluçkaya o- turup civcivliyeceğini tahmin -daha doğrusu hayal- ediyorlardı. Diğer taraftan yeni parti kuru- cuları, partinin tüzüğünü hazırlama işini beş kişilik bir komisyona ver- mişlerdi. Gerçi tüzük taslağı daha evvelce İstanbulda Giritli ve Tunaya tarafından kaleme alınmıştı. Ancak, Komisyon bunun üzerinde inceleme- ler yapıp, redaksiyona tâbi tutacak ve küçük ilavelerle yeni partinin tü- züğünü hazırlıyacaktı. Komisyona Alican ve Aydın Yal- çın da dahildi. İsmet Giritli do Ku- rucu Meclis çalışmalarından fırsat buldukça yardımcı oluyordu. Tüzük tamamlanmak üzereydi. Kurucular tüzükte bir meselenin üzerinde önemle durdular. D.P. dev- rindeki tecrübeleri ve D.P. içinde geçen maceralı hayatları kendilerini AKİS, 23 OCAK 1961