YURTTA OLUP BİTENLER larını ve çalışmaları anlatıyordu. Konu, emeklilerin kurduğu Üçüncü Partiydi. Bunlar neden ayrılmışlar- dı? Böyle bir partinin kurulmasının sebebi hikmeti neydi? Emekliler, -A- dakana göre- Yeni Partide hakika- ten bir kuvvet olarak bulunmayı ar- zuluyorlardı. Bu sebeple, o ara yapıl- ması düşünülen ön kongre için An- kara Vilâyetinden izin talep eden di- lekçede emekliler adına bir imzanın bulunmasını uygun görmüşlerdi. İm- za Naci Bozkurt olacaktı. Ancak bâzı arkadaşlar işin içine asker ka- rıştırmayı doğru bulmamışlar, e- meklileri bu işin dışında otutmağa çalışmışlardı, işte bunun içindir ki parti kurma yarışmasında emekliler kendilerini seçmişlerdi. Ancak, üzü- lecek bir şey yoktu. Memlekette kuv vetli bir parti olabilecek, sâdece kendilerininkiydi. o Diğerleri tabelâ- dan ibaret kalacaktı. Zafer Tanyolaçın yazıhanesinden Sıktıktan sonra Adakanı takip et- mek hakikaten güç bir iş oldu. E- vinde katiyen bulunmuyordu. Nere- ye gittiği sureti katiyede söylen- memekteydi. Adakan enfes bir ma- cera romanının kahramanı kesilmiş- ti. Romanın diğer eşhası arasında A- li İhsan Çelikkan, Hasan Kangal, Hilmi Ergun, Ziyad Ebuzziya vardı. Bir başka esrarengiz şahıs ta, eski D.P.H Başkanı Servet Sürenköktü, Sürenkök, belli ki eski teşkilâtını to- parlamakla o vazifeliydi ve (doğrusu istenirse bu eski politikacı var gü- cüyle çalışıyordu. Faydalı olmadığı da söylenemezdi. Trakya, teşkilâtının ayağa kaldı- rılmasını gönüllü olarak Zafer Tan- yolaç üzerine almıştı. Tanyolaç baş- kente yaptığı küçük seyahatin s0- nunda Trakya ve civarım teşkilât- landırmak işini rahatlıkla yüklenebi- leceğini Alicana söyledi. Alicanın bu bakımdan o keyfine âyan yoktu. Genç arkadaşları ateşli ve çalışkan- dılar. D.P. İşte geçen haftanın içinde politika- cılar, ellerinde küçük ağları, kele- bek avına çıkar gibi D.P. 1l avına li avı çıktılar. Rekabet sıkı orekabetti ve paçaların adamakıllı sıvanması lâ- zungeliyordu.. M.C.P. lilerin Anadoluda bir za- manların tanınmış D.P. lileriyle te- masta oldukları biliniyordu. oÇevre- lerine tesir edebilecek olan tanınmış Demokratlara gerekli taviz veriliyor ve boşluğun doldurulması için böyle bir parti ihtiyacının lüzumu anlatılı- yordu. Teşkilâtlanmanın ne derece- ye kadar tesirli olduğu şimdilik bi- linmemektedir Ama taraflar, Orta- da dolaşan oyları kendilerine mal et 10 Selim sarper Hâzır ve nazır mek için her türlü çareye başvura- caklardır Bu arada ortaya bir garip zat da- ha çıktı ve malüm numaralarına baş- ladı. Bu, kısa boylu, güleç yüzlü bir diplomattı. Dışişleri (o bakanlığındaki vazifesinden ayrılalı birkaç gün olu- yordu. Adı Fahrettin Kerim Gökay olan küçük boylu adamın zahiri gö- rünüşü, şimdilik bir şeye. karar ver- memiş gibiydi. Ancak Gökayın poli- tikaca atılacağı -kendi o ifadesinden de anlaşılacağı ogibi- muhakkaktı. Kısa boylu sabık diplomat bir müd- det düşünecek, sonra karara vara- caktı! Anlaşılan, eski İstanbul Valisi bu defa hiç değilse,en geride kalan ata oynamamaya kararlıydı ve müş- terek bahsin hiç değilse bir ayağının tutmasını oarzulamaktaydı. o Beylik usülü ise kendisinden bahsettirmek, böylece yüklü bir caize koparmaya çalışmaktı. Nitekim o kendisiyle gö- rüşen gazetecilere: " — Bakın, gökte ay var. Gökte ayın olduğu ne kadar muhakkaksa benim politikaya atılacağım o kadar kati. Kafa lâboratuarımda madde- ler formüle bağlanacak elbet" dedi. Ancak bu defa, atraksiyon pek sık tekrarlanmış bulunduğundan tu- haf F.K.B. ye iltifat eden çıkmadı. Hükümet koltuğunda t —l4 dü. Cumhur- Kain büyük ka- Başkan Dışarıda sühun başkanlığı pısından girenler, ılık havayı birden bire teneffüste güçlük çektiler. Son- ra ağır ağır kendilerini alıştırdılar. Girenlerin hemen hepsinin boynunda birer fotoğraf makinesi asılıydı. Bi- lerini oğuşturarak kendilerine çeki- düzen verdiler ve ogösterilen merdi- Me yukarı çıktılar. katta, Kütüphanenin bu- lunduğu tarafa yönelen gazetecileri, emir subayı karşıladı. Kütüphanenin kapısını açtı ve içeri buyur etti. Bü- yük masanın etrafına Başkan ve Ba- kanlar oturmuşlardı. . Cemal Gürsel baş taraftaydı ve pek neşeliydi. Sa- ğında Mumcuoğlu, solunda Zeytin- oğlu vardı. Başkan her zaman- ki koyu gri elbisesini giymiş, bordo- ya yakın koyu renk bir kravat tak- mıştı. o Gülüyordu. o Etrafındakilere takılıyor, şakalar yapıyordu. Bu a- rada, masanın üzerindeki sol elinin parmakları mütemadiyen Oynuyor ve muntazam tik - taklarla masayı dövüyordu. Bakanlar bunu gülerek seyrediyorlardı. General, kaşının birini kaldıra- rak, neşeyle Kızıloğluya baktı. İçiş- leri Bakanı da nazarlarını Başkana tevcih etti. Gürsel gülümsedi ve: " —Kızıloğlu. sende de amma a- yak var. Belçikaya gittin, grevler başladı. İstanbula kar, fırtına götür- dün. Ne dersin?" dedi. Sonra, mütemadiyen flâşlarını pat- latan gazetecilere ee nal göz kırptı ve Kızıloğluya döndü — O İstanbulda yanan tanker ne oldu? Hâlâ yanıyor mu? Bakan, tankerin durumunu Ge- nerale kısaca izah etti. General Gür- sel uzun süren hastalığından sonra ilk defa Bakanlar Kuruluna Baş- kanlık ediyordu. Çalışmalara başla- nacakta. Ama gazetecilerin arzusu bir türlü bitmiyor, foto muhabirleri bir türlü resim çekmeğe doyamıyor- lardı. Nihayet General gülümsiye- rek foto muhabirlerine eliyle bir işa- ret çaktı ve : "— Eee, yeter bakalım artık! Çok çektiniz. Bitirin işinizi" dedi. Salon boşaltıldı ve kütüphane, kapısı ka- patılarak Gürselin (Başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun Oo çalışmalarına terkedildi. Başkan dinliyor Uzun süren Bakanlar Kurulu, top- lantısı denilebilir ki Gürselin son günlerde en mesut dakikalarım teş- kil etti. Bakanların 1961 yılı bütçesi hakkında verdiği izahatı dikkatle dinledi. Hele Kocatopçuoğlunun ya- tırımlarla ilgili açıklamaları ve ya- tırım oprogramlarında tutulan yol hakkında verdiği bilgi Başkanın ala- kasını pek fazla çekti. Daha sonra diğer AKİS, 23 OCAK 1961 Bakanlar ba-