Duruşmaların Anatomisi Haksız Kazanılmış Milyonlar Cemiyette, 27 Mayıs inkılâbından . bu yana gelişen bir “servet odüşmanlığı"ndan bahsediliyor. Bunun bir gerçek ifade ettiğinde zerrece şüphe yoktur. Nitekim bu düşmanlığın korkusundan dolayıdır ki bir takım kimseler hayat tarzlarını değiştirmişler, göze fazla bat- mamayı tercih eder olmuşlardır. Ama, "servet düşmanlığı" 17 Mayıs inkılâbının çocuğu mudur? Buna müsbet cevap vermek mümkün değildir. Menderesin o meşum ekonomi politikası orta sınıfı yok ederken meydanda iki zümre bırakmıştır: Görülmemiş Sıkıntı içinde olanlar ve Görülmemiş Refa- ha kavuşmuş bulunanlar! Bunlardan birincisinin ikin- ciye karşı derin bir kin, korkunç haset beslemesinden daha tabii bir şey düşünülemez. 87 Mayısa kadar içten içe yanan alevler o tarihten itibaren bacayı sarmış, suni baskı kalkınca cemiyetin hakiki manzarası belirmiştir. 6/7 Eylül gecesi, bilhassa hava karardıktan sonra cere- yan eden hâdiseler daha o tarihlerde bir tehlike çam görevi görmek gerekirdi. Ama sese kulak verilmemiş, haksız servetler bütün servetlere karşı düşmanlık ya- ratmış, en sonda cemiyet bir kargaşalık içine atılmıştır. "Servet düşmanlığı"nı tedavi etmek, Yassıadadaki hâkimlerin, ya da o neviden mercilerin elindedir. "Ser- vet düşmanlığı", aslında, cemiyet içinde adalet hissinin derin surette rencide edilmesinin bir neticesidir. Tür- kiyede milli gelirin, dolayısıyla fert başına düşen geli- rin yüksek olmadığı bir gerçektir. Ama bu gelir içinde ziyadesiyle kabarık servetlerin pek kısa zaman zarfında ve meşru olmayan yollardan belirli kişilerin elinde top- lanması "Servet düşmanlığı"nın başlıca sebebini teşkil etmiştir. Bu mecmua, daha Menderes iktidardayken çok yazmıştır: Toplum için en tehlikeli his, haksızlığı görme- nin ve buna karşı bir şey yapamamanın doğurduğu infi- aldir, insanlar pek çok şeye tahammül edebilirler. Hattâ açlığa ve sefalete bile.. Eğer haksızlık araya karışmazsa, fedakârlık veya feragat gibi cazip kelimeler bu taham- mülü zevkli hale dahi sokar. Ancak haksızlık, açık hak- sızlıktır ki bütün emniyet supaplarının atılmasına ve kazanın patlamasına yol açar. 27 Mayıstan sonra Yüksek Soruşturma Kurulu ta- rafından girişilen tahkikatlar cemiyetin ne derece haklı teşhis sonunda "servet düşmanlığı" gibi bir hisse ken- dini kaptırdığım göstermiştir. Bir tek adamın on yıl zar- fında sâdece D.P. 11 olduğu için tam 9 milyon liralık gay- rımeşru servet sağladığını öğrenmek insanı deli etme- ye yetebilir. Bu 9 milyon lira, en cömert ölçülerle he- saplar yapılarak tesbit edilmiştir. Yoksa, 9 milyon lira- nın yanında D.P. silâhşörünün malik bulunduğu diğer 11 milyon lira normal yoldan kazanılmış addedilmiştir. Böyle bir adamın elini kolunu sallayarak, serbest ve hattâ belirti kimselerden itibar bile görerek, dolaştığını, sırf zenginliğinden dolayı daima an üstünde kalmaya muvaffak olduğunu görmek cemiyette mikropların en tehlikelilerinden biri olan "servet düşmanlığı"nı yok mu eder, yoksa besler mi, lütfen söyleyiniz. Haksız kazanılmış servetlere ve bu yoldan son on yılda milyonlar vurmuş kimselere karşı girişilen sava- şın hiç, ama hiç tatmin edici olmamasından dolayıdır ki bugün herkesin refahı bir şüphenin altındadır. Cemi- yette haksız edinildiği tesbit edilmiş milyonların milyo- ner sahiplerinin yanına kâr kalmadığı en gösterişli şe- kilde ortaya konmadığı takdirde meşru "haksız ser- AKİS, 23 OCAK 1961 vete karşı düşmanlık", mahiyetini değiştirecek ve ser- mayeye, mala, mülke, nihayet bir sisteme karşı düş- manlık şeklini alacaktır. Bir ayıklamanın, bir temizli- gin, yıllar yılı infial duygusu içinde yaşamış kütleleri bu hislerinden kurtaracak bir tasfiyenin yapılması ve gerçek suçluların cezalarını görmeleri herkesten çok cemiyetin müreffeh fakat namuslu zümreleri tarafın- dan arzulanmalıdır. Orada burada bur "Patron edebi- yatının gittikçe taraftar kazanması "Menderes mil- yonerleri" nın yarattığı nefretin devam etmesi yüzün- dendir. Haksız servetleri haklı kolay olmadığı muhakkaktır, iş ve ticaret hayatının kendine mahsus usulleri, âdabı ve kaideleri bulunduğu şüphesizdir. Bir devrin şartlarının da tüccarı ve iş ada- mını nerelere kadar itebileceğini hesaplamak şarttır. Tüccarın ve iş adamının mutlaka bir hürriyet kahrama- nı olması gerekmez. Mahvolmamak için eğilip bükülme- ler, bir belirli yolu zalim idareyle birlikte yürümeler bile pek âlâ anlaşılabilir. Ama bunların dışında, sâdece haksız bir serveti sağlayabilmek için alçaklık yapan- lar, daha fazla kâr yolunda ortaklıklar kuranlar, V.C. ordularının gönüllü kumandanları araşma katılanlar, bu maksada âlet edilen teşekküllerde maşa rolü oyna- yanlar ve cemiyetin on yıl iliğini emenler Yassıada sa- kinlerinden asla daha az günahkâr değiillerdir. Birer sülükten farksız bu tipler bu milletin evlâdı olmak hak- kından mahrum edilmezlerse, yarın başka iktidarlara aynı adamların, ya da onların eşlerinin musallat olması nasıl önlenebilir, bunun tehlikesi nasıl bertaraf edile- bilir? Piyasada istikrarsızlıktan, emniyet buhranın- dan, korku ve çekingenlikten bahsediliyor. Sebep, kati ve gösterişli tasfiyenin bir türlü yapılmamış olmasıdır. Yüksek Soruşturma Kurulunun vardığı neticeler zaman zaman ilan ediliyor. Sonra? Sonra, hiç bir şey! Her mahalledeki onbeş bin kişi aynı mahallenin onbeş "Menderes milyoneri"nin yeni vurgunlar peşinde oldu- gundan şüphelenirse cemiyet nasıl sıhhate kavuşur, kıskançlık, haset ve kin her türlü başarının yakasını nasıl bırakır ? servetlerden ayırmanın Çabuk, kati ve bir defalık haksız servet tasfiyesi! Menderesin meşum ekonomi politikasının Türk cemi- yeti içinde yarattığı en tehlikeli zehirin panzehiri sâde- ce ve sâdece bundan ibarettir. Elbette ki bundan sonra bile bir takım tortular kalacaktır, bâzı kimseler gene sıyrılacaktır. Bunun zerrece ehemmiyeti yoktur. Bu mecmua her zaman söylemiştir. Gene tekrarla- mak ister: insanlarda, hele toplumda haksızlığın doğur- duğu o dayanılmaz infiale meydan verilmemelidir. Hak- sızlığın doğurduğu ve bu haksızlığa karşı bir şey yapa- mamanın beslediği infial her aşırılığın tohumudur. E- linde kudret tuttuğunu sananlar bu infiali ortadan kal- dırmak için bir şey yapmazlar, hattâ tıpkı Menderes gibi "yapmıyorum işte, ne olacak!" derlerse bir gün bütün supapların havalara fırladığım acı acı görürler. Evet, gene Yassıada hâkimlerinin ve onların arka daşlarının omuzlarında bir yük! Ama on hasta yılın ce rahatini akıtma işini onların nâzik ellerine terkettiği- mize göre, ne yapalım, katlanacaklar.. Türk cemiyetin- den şu menhus "servet düşmanlığı" zer değil, ikna ve tatmin yoluyla mutlaka bir an evvel yok edilmelidir. 21