Basın ise, bütün antenlerini germesi- ne rağmen, işin halli yolunda adım atıldığına dair haber vermek imka- nından mahrumdu. Karışıklık biraz da bundan doğuyordu ya... Devlet Başkanlığı Bilardo merakı bıraktığımız haftanın orta- sında bir gün kır saçlı Sağlık Bakanı Ragıp Üner, heyecandan -sevinçten doğan bir oheyecandı- az kaldı düşüp bayılacaktı. Bakan, ger- çi bazı olaylardan haberdardı. Zira Cemal Gürselin o sıhhatiyle en faz- la alakadar olanlardan birisiydi. Du- rumu günü gününe inceliyordu. İn- celiyordu ama, gördüğü sahne, kanı pek seven eski arkadaşını se- vinçten o çıldırtacak kadar önemli bir sahneydi. Üneri bu derece se- vindiren, kırmızı bir bilardo topunun yeşil çuha üzerinde oradan oraya yu- varlanmasıydı. oZira, kırmızı topu oradan oraya koşturan ıstakanın ar- dındaki kol, Gürsele aitti. Devlet Başkanı son hafta içinde tamamen iyileşmiş sıhhatini kazanmıştı. rüyor, konuşuyor, gülüyor ve çok az tutukluk olmasına rağmen sol kolu- na kullanabiliyordu. O kadar ki, Baş- kan bir ara yeni taşındığı Cumhur- başkanlığı Köşkündeki meşhur bilar- do masasına dayanamamış -Ata- türk de İnönü de bilardoyu sevmiş- lerdir- ve bilardo oOynamağa bile kalkmıştı. Üstelik General, pekâlâ banttan turnike kaçırmıyor ve usta bir bilârdocu edasıyla otopları koş- turuyordu. General Gürsel ıstakayı eline alıp ta dağınık toplardan birine vurunca, yanında bulunanların yüzü güldü ve Gürseli sevinçli bakışlarla osüzmeğe başladılar. General de bu sevince iş- tirak etti ve: "— Nasıl, iyi Oynuyorum değil Başkanın bilardo partisi pek uzun sürmedi. Zira herşeye rağmen fazla yorgunluk Gürsel için iyi değildi ve doktorlar bilhassa buna pek dikkat ediyorlardı. Son iki hafta içinde yaptığı ge- zintiler, Generali eski neşesine ka- vuşturmuştu. Sabahları mütadı veç- hile pek erken kalkıyor, kahvaltısını ettikten sonra günlük gazeteleri de- rin bir zevkle okuyordu. Durumdan en ziyade memnun olan, rahatsızlık Havaların iyi gittiği gün- lerde Başkan bahçede (o dolaşıyordu. Generalin merakla takip ettiği ha- dise, Kurucu Meclis oçalışmalarıydı. Kurucu Meclis (o çalışmalarını günü gününe ve en ufak teferruatına ka- 18 dar ilgililerden soruyordu. Anlatılan- ları dinliyor, kısa notlar alıyor ve gerekli direktifleri veriyordu. Yemeklerinde bir hayli gelişme olmuştu. Perhiz sadece sigara için- di. Başkan, alkol dahi alabilirdi. An- cak, her ne sebepleyse alkole artık pek itibar etmiyordu. Sâde kahvesi- ne kavuşmuştu. Yemeklerden sonra bir fincan kahveyi büyük zevkle içi- yordu. Doktorlar bir ihtiyat tedbiri olarak fazla hamurlu yiyecek verme- mekteydiler. Bu, şişmanlamanın önü- ne geçmek içindi. Bir de, fazla ba- harlı yemekler oGenerale hâlâ ya- saktı. Ancak Gürselin bundan bir şikâyeti yoktu, önüne verileni son derece iştalda yiyordu. Bir misafir Generalin son hafta içinde en fazla hoşlandığı şey, Ankarayı seyret- Cemal Gürsel Zinde ve kuvvetli inekti. Eskiden beri pek sevdiği kus seslerini dinlemek fırsatım kaçırmı- yor, sabahleyin erkenden o kalkıyor, odasından çıkıp büyük salona geçi- yor ve camdan Ankarayı doya doya seyrediyordu. Bu arada Köşkün bah- çesindeki serçelerin ötüşmesini derin bir zevkle dinliyordu. Başkana, haftanın ortasında ye- ni bir muayene uygun görüldü. Ta- pipler perşembe akşamı saat 17 su- larında Köşkte birleştiler ve Gürseli inceden inceye bir muayeneden ge- çirdiler. Neticeden zaten emindiler. Muayene sonunda pek memnun kal- dılar. Gürsel, ertesi günkü Bakanlar Kuruluna başkanlık edebilecekti (Bk. Hükümet - S: ; Esasen, Amerikalı meslektaşları Mr. Adama neticeyi çok o evvelden Okuyucu Mektubu V.C. Hakkında, 340 sayılı dergimizğle (Müsaadeni- zi dileyerek) (o başlıklı yazınızda Hayri Baranın servetini korumak ve arttırmak için başvurduğu yolu tenkit ediyor, vicdan ve kanaatle- rin maddi menfaatler uğruna satıl- masını hoş görmüyorsunuz. Doğrudur, yerinde bir müta- leadır. Düşük iktidarın en büyük gaf- letlerinden biri de her vicdanın bir baremi olduğunu kabul etmiş ol- masıdır. Bu kanaatledir ki muha- liflerini saflarına çekmek için gö- rülmedik tazyikler yapmış, muka- vemet edenleri açlığa mahküm et- miş, boyun eğenleri nimetlere gar- ketmiştir. İktidarın savletlerine mütevazi köşesinde mukavemet edip boyun eğmeyen, bu sebeple işi elinden a- lınanlar ne yazık ki bu karakter imtihanlarının cezasını hâlâ çek- mektedirler. Halk Partili veya ta- rafsız oldukları ve tazyiklere rağ- men V.C. sine iltihak etmedikleri için bir çok Petrol Ofisi acenteleri- nin acentelikleri ellerinden alın- mış ve V.C. kahramanlarına veril- yun eğenlerin ise acente- likleri uhdelerinde kalmıştır. İnkılâptan sonra bu haksızlıkla- rın telâfisi yoluna gidilmek üzere V.C kahramanlarının acentelikleri feshedilmiştir. | Fakat ne yazık ki haksızlıklar telâfi edilmemiş, bu defa daha başkalarına verilmek su- retile ikinci bir o haksızlık yoluna gidilmiştir ve gidilmektedir. V.C. ne iltihak edip acentelikle- rini kurtaranlar işlerine devam e- derken, vicdan ve kanaatlerini mad di menfaat uğruna satmayanlar dün olduğu gibi bugün de mağdur edilmişler ve edilmektedirler. Kısacası, soyu getiren de desti- yi kıran da aynıdır. Misaller böyle olunca milli ka- rakterin doğmasına, o vicdanların satılık meta olmaktan kurtulması- na, yüzlerce binlerce Hayri Ba- ranlara orastlanmamasına oimkân var mıdır? Lütfen söyler misiniz? Hüseyin Mortaş — İSTANBUL söylemiş ve bu günlerde Generalin sıhhatinde büyük bir gelişme olaca- ğını belirtmişti. Kendisi de Nisan ayı başlarında Türkiyeye gelmek ve Ge- nerali görmek istiyordu. Sicilyada yapılacak bir okongreden sonra A- merikalı doktor, Gürselin misafiri olarak memleketimizi ikinci defa zi- yaret edecekti. Doktor bu arada Ge- neralin sıhhati hakkında sık sık ma- lâmat alıyor ve Gürseli uzakta da ol- sa yalnız bırakmıyordu. AKİS, 23 OCAK 1961