Yaşama Merakı teleri erken atmışlar ve kar altında kalmıştı. O gün de gazete dağıtmaktan kurtuldu, fakat akşama kadar te- lefona cevap verdik durduk. Bâzı müşteriler halden an- lıyor ve çocuğa ceza yazdırmamak için idarehaneye de- -il, eve telefon eniyorlardı. En gücü cuma günü gaze- te dağıtmaktı. Zaten burada gazeteler çarşaf gibi ve ağır. İnsan, gazetesini bir yere dayamadan okuyamı- yor. Cuma günleri her mağaza ilân verdiği için gaze- teler 80 - 100 sayfa olarak çıkıyorlardı. 100 gazeteyi sırtta ve torbada taşımak imkânsız bir hal alıyordu. O zaman gazeteleri ben lâstikle sarıyordum, babası oto- mobille sokak başına taşıyordu ve çocuk dağıtıyordu. Birgün çocuk para toplamaya gitmişti. Bir müşteri te- lefon etti, telâş içindeydi. Çocuğa S dolarlık çek yerine 800 dolarlık çek vermişti. Gelince göndereceğimi söyle- dim. Arkadan iki defa daha telefon etmiş, nihayet gaze- teye kadar gitmiş. Onlar da telefon ettiler. Gece saat dokuz olmuştu, çocuk hâlâ meydanda yoktu. Ben ço- cuğun geç döneceğini biliyor, kadının telâşına kıs kıs gülüyordum. Ama birden o da rahatladı. Bizim yabancı olduğumuzu anlamıştı. Amerikalıların Amerikan genç- liğine hiç emniyetleri yok. "Teen - Ager" denilen mah- lük, onlarca herşey yapar. Bizim çocuklara gıpta edi- yorlar. Çalışma zevki Çocuk her sabah karanlıkta kalkıyor, buz gibi havada gazeteleri dağıtıp eve dönüyor, sonra da okula gidi- yordu. Fakat yine de işini çok seviyor ve bırakmak is- temiyordu. Çünkü bütün bu güçlüklere rağmen, idare- ciler bu en basit işi zevkli bir şekilde yürütme yollarını buluyorlardı. Dikkat ettikleri birinci nokta, çocuklara bir iş arkadaşı muamelesi yapmaktı. Birkaç ayda bu» "tanışma" toplantısı yapıyor ve yeni çocukları eskilere takdim ediyorlar, onlara şehrin en güzel lokalinde bir öğle yemeği veriyorlar, gazete idarehanesini, matbaayı gezdiriyorlardı. Yemekte iş konuşuluyor, o çocukların fikri alınıyor, onlara şahsiyetlerini kullanma imkânı veriliyordu. Meselâ bisikletle gazete dağıtmakla, yaya dağıtmak arasında ne fark vardı? Müşteri nasıl mem- nun edilirdi, abone nisbeti nasıl arttırılırdı? Gazeteye en fazla abone kazandıran çocuk o mevsimin en İyi "pa- per boy" unvanını alıyor ve güzel bir hediye kazanıyor- du. Daha birçok mükğfatlar vardı. Her hafta üç eve be- dava gazete dağıtılıyor ve sonradan o evleri abone et- mek üzere müracaat ediliyordu. Yenilikler ve cazip mükğfatlar işin zorluğunu unutturuyor ve rekabet his- sini körüklüyordu. Bu da Amerikada iş hayatının 1 nu- maralı marifetiydi. Çocukların izzetinefsi de mütema- diyen okşanıyor, bayramlarda tebrik kartları, ufak te- fek hediyeler hiç ihmal edilmiyordu. Yılbaşında hepsi- ne faydalı bir hediye verildi. Bu, mıknatıslı bir elektrik feneriydi. Sabah karanlığında gazete dağıtırken çok ise yarıyordu. Kabadayılar burada da kendisini gününde parayı toplayıp mükâfat konmuştu. Gününde Herşeyi pratikleştirmek merakı gösteriyordu. Çocukların, ödemeleri için ceza değil, AKİS, 23 OCAK 1961 Jale CANDAN parayı ödeyenin borcundan 2 dolar indiriyorlardı. Geç götüren, bu parayı da ödüyordu. Bunun için ödeme gün- leri çocuklar sıraya giriyorlardı. Yeni vazifeye başlıyan bir çocuk, müşterilerine adresini ve ismini bildiriyor, telefon numarasını veriyordu. Bunun için hazır matbu kâğıtlar vardı. Çocuk yalnız temini yazıyordu. Kartın altında şöyle bir rica vardı: "Lütfen beni bekletmeyin, parayı zamanında ödeyin ve ödemezseniz hatırlayın ki ziyan edecek olan o büyük gazete idarehanesi değil, be- nim. Ben gazeteleri satın alıp size satıyorum. Siz bor- cunuzu ödeyince, ben de borcumu ödüyorum. Kontrol Bütün bu kolaylık ve işi sevdirme gayretleri yanında, Amerikada hiç eksik olmıyan bir şey de "kontrol" dür. Şehirlerarası büyük "High Way" lerde polis çoğu zaman radarla, size gözükmeden sizi kontrol eder. Ama bu gizli değildir, "radarla kontrol" diye levhalar var- dır. Büyük mağazalarda kendiniz malı alır, kasaya gö- türürsünüz, ama orada sizi kontrol eden polis memur- lar da vardır. Büyük supermerketlerde tepedeki ayna- larla bütün hareketleriniz görünür. Yanlış bir yere oto- mobilinizi bırakırsanız, dönüşünüzde muhakkak para cezası kâğıdını cama yapışık bulursunuz. Cezayı ödeye- ceğiniz yerin adresi ile zarf ta beraber ilişiktir. Zama- nında o adrese para gitmezse otomobil numaranız alın- dığı içki iki misli ceza ödersiniz. Bizim çocuk birgün gazetelerin arasında cazip bir mavi kart buldu. Kendisine ismiyle hitap edilmişti ve hayırlı sabahlar temenni ediliyordu. Patronunun ondan bir ricası vardı, o sabah gazeteleri dağıtıp eve döndüğü zaman kendisine telefon etmesini rica ediyordu! Saat altıda gazetelerin hepsi dağılmış olacaktı. Çocuğun müşterileri memnun edip etmediği böylece kontrol edi- liyordu. Bu "hayırlı sabahlar" temennisinin ne zaman geleceği hiç bilinmezdi. Bize üç defa geldi, üçünde de çalar saat gecikmişti! Oğlumun gazete dağıtması bize, dünyanın her ye- rinde insanların birbirlerine ne kadar benzediğini öğ- retti. Kimisi çocuğun gazeteleri sardığı lâstikleri bi- riktirip kapıda bir çiviye asacak kadar düşünceliydi. Böylece, çocuğun boyuna lâstik masrafı yapmasına mâ- ni oluyorlardı. Bu, oldukça bir yekün tutuyordu. Bâzıla- rı, bayramlarda çocuğa ufak hediyeler hazırlıyorlardı. Biri de Türkleri metheden, Ruslar aleyhinde bir şiir ya- zıp kendisine hediye etmişti. Ama her ay muhakkak or- talama iki ev borcunu kaçırdı. Evler eşyalı olduğu için sik sık ve kolaylıkla taşmıyorlar ve parayı bilhassa ödemiyorlardı. Bazan da boşalmış bir eve yanlışlıkla atılan gazeteleri komşular alıyor ve paraya gelince, ödemiyorlardı. Halbuki gazeteleri kapıda bırakmaları ve böylece çocuğun dikkatini çekmeleri lâzımdı. Para- yı ödememek için çocuğu tehdit edenler bile oldu. Galiba insanlar her yerde aynı. İyisi de çok, kötüsü de. Ama cemiyet halinde huzurlu yaşamak için kurulan sistemler her şeyi pek çok değiştiriyor, yaşamayı ko- laylaştırıyor. 29