CEMİYET Bir oObuçuk yıldanberi nişanlı bulu- lunan, Cumhuriyet gazetesi- mu- habirlerinden Kayhan Sağlamer ni- hayet evindi. Nikâh, günün son ni- kâhı olduğu için içlerinde çok az ga- zeteci bulunan davetliler, o gelinlik giymiş olan müstakbel zevceyi ve mahcubiyetten kıpkırmızı olmuş Kayhanı rahat rahat, doya doya ediyorsunuz ?" dedi. Nikah muamelesi Onbeş dakika gecikmeyle başladı. Memur, normal formalite icabı Kayhana döndü: "— Siz tabii, Güler hanımı kabul ediyorsunuz?" dedi. Salonu birden bir kahkaha sar- dı. Kimse kendini tutamıyor, gülü- yordu. Füme de alınan nikâh biter- ken, damadın şahidi Cevat Fehmi Başkut Kayhana sarıldı ve iki yana- ğından öptü. Biraz nasihat ettikten sonra, tutup tekrar öptü. Gelin ise, kocasıyla öpüşmediği gibi el dahi sı- kışamamıştı. Davetlilerden biri, Kay hanın yüzündeki mahcup tebessümü yanındakine işaretle: " —İçmediği nasıl da belli.." diye fısıldadı. Genç evlileri tebrik eden davetli- ler: "— Hayatımızda bu kadar neşeli nikâha gelmedik" demekten kendile- rini alamadılar. Son günlerde Roma gazetelerinin birinci sayfalarını işgal eden en mühim dedikodu, İstanbulun ve hat- tâ Türkiyenin en zengin kadınının ölümü ve bir İtalyanla evli olan gü- zel kızına bıraktığı milyarlık miras- dır. Museviyken müslüman olan, ha- zineye 25 bin lira bağışta bulunan, musevilere dâima meydan okuyan Yasemin -eski ismi ile Madam Ko- TÜRK BASIN TARİHİ ÖZEL SAYISI Kitap Belleten dergisinin İkinci sayısı çıktı. Bu sayıda basın ta- rihimizin oproblemleri incelen- mektedir. Geçen bir ayda ya- yınlanan kitaplar ve makaleler üzerine bilgi edinmek istiyor- sanız muhakkak bir Kitap Bel- leten alınız. Kitap Belleten'de en yetkili imzaların bilimsel ve aydınlatıcı yazılarım bulacak- sınız. İsteme adresi: P.K. 23, Beyazıt — İSTANBUL AKİS, 23 OCAK 1961 henka- Bulgar oHastahanesinin üst katından o atlayıvermişti. (o Paçaları sıvayan Haham, müntehiri kimseye danışmadan kendi dinlerince yapılan bir merasimden sonra gömdürmüştü. Annesinin cenazesine oyetişemeyen milyarder mirasyedi ise doğruca Di- van Oteline indi ve annesinin dillere destan mücevherlerini otoplamağa başladı. İstanbuldaki museviler hâlâ din kavgası yapıyorlardı. Fakat gü- zel mirasyedi münakaşaya dahi işti- rak etmiyordu. Çünkü kendisi İtal- yanla evlenirken Oo katolik olmuştu. Tıpkı annesi gibi o da kendini mu- sevi saymıyordu. Para saadet getirmez, derler. İn- sanın, bu ata sözüne inanacağı geli- yor. Hilton Oteli, açıldığından beri ilk defa boş kalmakta -hâlen 150 oda boş-, akşam çayları ve yemekler çok sessiz geçmektedir. Bunun, pa- rasızlıktan ileri geldiği söylenmekte - dir. Otele gelen Amerikalılar sand- viç ve bira ile karınlarını doyuruyor, otelin müdavimleri ise, orada bulu- şup başka yerde eğleniyorlar. Dali- la'nın geleceği haberi ilgi uyandır- mıştı. Güzel şantözün bu fikrinden vazgeçmesi gene oteli ölü hale sok- tu. Fakat son haberlere göre, İstan- bul kadınlarının hayran oldukları Arjantinli -Louis Jordana benzeyen" meşhur şantör tekrar o geliyormuş. Yakışıklı şantörün üzel şantözden daha çok ilgi çektiği söylenmektedir. Almanların skandal kraliçesi Bar- bara Valentin'in hususi hayatı perdede canlandırdığı tiplerin haya- tından çok daha renkli. Geçenlerde İstanbuldan ayrılan (o dilber, Divan Otelinden bir kaç defa ihtar almış- tı.. İri göğüsleri minicik bluzlardan fırlayacakmış gibi dururken, geniş kalçaları da giydiği dar pantalonla- rın dikişlerini zorluyordu. Görünüşte yumuşak, uysal duran Alman dilbe- ri, aslında -hele kadın gazetecilere karşı- hiç de nâzik sayılmazdı. Yal- nız foto muhabirlerine iltifat ediyor, onlara da "bu mesafe çok yakın, o- rası çok ışıklı" diye âdeta fotoğraf- çılık, dersi' veriyordu. Bütün ömrünce bir kralın metres- liğini yapmakla övüneceği anlaşılan Alman dilberi, yakında İstanbula geleceği Oo söylenen Kral Hüseyin'in annesi Ana Kraliçe Zeyn ile karşı- laşmadan Türkiyeyi terketti!..