gerlendirme esası üzerine kurulmuş bir çalışmaya koyuldular. İlk günki çalışma iki ayrı safha arzetti. Heyet, önce meselenin umumi prensipleri ü- zerinde durmakta fayda mülâhaza etti. Neden bir Kurucu Meclis teşki- line lüzum görülmüştü? Neden bu işin 20 gün gibi kısa bir zamanda ta- mamlanması mecburiyeti vardı? Bü- tün bu suallerin cevabı, ilk toplantı- yı müteakip Feyzioğlu tarafından ba- sma açıklandı. Kurucu Meclisin se- beb-i hikmeti milli ihtiyaçları gözden geçirmek ve Anayasayı bu ihtiyaçlar muvacehesinde ele almaktı. Feyzioğ- lu bunu kendine has bir üslüpla söyle ifade etti: "— Milletin zulme karşı direnme hakkının ifadesi halinde, meşru bir iktidar olarak Türk Devletinin İdare- sini yüklenmiş olan 27 Mayıs dev- rimcilerinin yanıbaşında toplanmak ve zinde güçlerin daha geniş Ölçüde 2. Cumhuriyetin kuruluş gayretleri- ne katılmasını ve bunun tabil sonucu olarak milli birlik ve milli ohuzurun daha da kuvvetlenmesini o sağla - mak..." İşte haftanın sonlarında bir gün Adakale sokağının mütevazi 28 nu- maralı binasında başlıyan verimli ça- lışmanın ilk meyvaları böylece alını- yor ve bu komisyonun, malüm ve meşhur Anayasa Komisyonundan pek farklı bir tarzda çalışacağı anlaşılı- yordu. Tabii, bundan en ziyade mem- nun olanlar gazetecilerdi. Komisyonun çalışması sabahın er- ken saatlerinde başlıyor ve aralıksız devam ediyordu. Perşembe sabahı faaliyet saat 9.30 da başladı. Toplan- tıya, Bahri Savcı hariç, bütün üyeler gelmişlerdi. Uzun masanın etrafına geçildi ve ilk gizli celse aktedildi. Bu faaliyet saat 1l'e kadar devam etti. Saatlerin 1l'i gösterdiği sıralarda ta- rihi müzakerelere sahne olmağa baş- lıyan Türk Hukuk Kurumunun kapı- sında ilk görünen yakışıklılığı ile şöh- ret yapmış Anayasa Profesörü İlhan Arsel oldu. Onu diğerleri takip etti- ler. Hep birlikte Arselin 1938 model bej Forduna binildi ve Siyasal Bilgi- ler Fakültesine omüteveccihen yola çıkıldı. İlim adamları diğer öğretim üyeleriyle istişarelerde bulunmakta fayda mülâhaza etmiş olmalılar ki, Fakültede tam iki saat kalındı. Zaman şaşıran öğle yemeği urucu Meclis Komisyonunun ça- K uşkan üyeleri Siyasal Bilgiler Fa- kültesini terke hazırlanırlarken acık- tıklarını farkettiler. - Yemek akılları- na hiç gelmemişti. Evlere dönüldü ve zamansız bir öğle yemeğinde yorgun- luk çıkarıldı. Günün ikinci yarısından faydalanmak üzere saat 15.30 da AKİS, 7 KASIM. 1960 Türk Hukuk. Kurumuna gelen ilim adamları tekrar masanın başına geç- tiler, çalışmağa koyuldular. Bu çalış- manın mahsulü, aksanı geç vakitler- de Feyzioğlu tarafından basına yapı- lan açıklama ile alındı. Ancak komis- yonun çalışması bu açıklama ile bit- miş olmadı. Evlerinde sâdece bir kaç saat kalan üyeler, tekrar Kuruma döndüklerinde etrafı pek sessiz bul- dular. Anlaşılan gazeteciler (O bekle- mekten yorulmuş ve gazetelerine dön- müşlerdi. üyeler uzun masanın başı- na bir gün içinde üç defa geçiyor vs mesuliyeti! vaaifenin ilk merhaleleri- ni katetmeğe çalışıyorlardı. Masatta baş tarafına oturan Fey- zioğlu, sağ tarafına Bahri Savcı ile Muammer Aksoyu, sol tarafına da Süheyp Derbil ile İlhan Arseli aldı. Oturum açılmıştı. Nedense üyeler, di- YURTTA OLUP BİTENLER bahçede bulunan iki yaşlı ağacın göl- gesine sığınmağa icbar etti. Üyelerin titiz çalışması hayli uzun sürdü. Hepsi heyecanlı, hepsi şevk dolu idiler. Elleri ve kollarıyla yap- tıkları hareketler son derece mühim meselelerin münakaşasına giriştikle- rini gösteriyordu. Kurumun mütered- dit bakışlı şüpheci odacısı da, aldığı talimat üzerine sık sik demir kapıyı aralıyor ve dışarıyı kontrol ediyordu Saatler ilerledikçe başkanlık oda sındaki sigara dumanı çekilmez bir hal aldı. Belli ki Üyeler hayli sigara sarf ediyorlardı. Tabii bu duman ke- safeti arasında çalışmak pek güç olu- yordu. Bunun üzerine Aksoy yerin- den kalktı ve o kendine has acelece tavrı ile pencereye yaklaştı, dışarıyı bir göz attıktan sonra kitapları ara- liyarak pencerenin mandalını çevirdi Turhan Feyzioğlu basın toplantısında konuşuyor Gizli bir şey yok şarıya bir şeyler sızmasından endişe ediyorlardı. Mamafih onlara da hak varmak lazımdı. Zira mesele çeşitli tefsirlere fırsat verilmemesini gerek- tirecek kadar mül ve ciddiydi, Bunun için tedbirde kusur edilmedi. Adakale sokağına bakan pencerelerin içine raflardan alman kitaplar yer- leştirilerek dışarıya fısıltının bile sız- ması önlendi. Kendilerini gözetliyen bir çift gözden habersiz, saçları azal- mağa yüz tutmuş bu beş aydın baş, 200 mumluk ampulün parlak ışığı al- tında verimli omesailerine tekrar ve büyük bir hevesle başladılar. Bir çift göz bir gazeteciye aitti. habir, arkadaşlarıma toplantının aktedildiği urumunu terketmemiş, hâdiselerin inkişafını beklemişti. Ne var ki su- ratına kapanan demir kapılar onu, içeriye temiz hava girmesini sağladı. Pencerenin açılmasıyla, gecenin ses- sizliği içinde Adakale Sokağına bir- biriyle alakasız gibi görünen bir kaç kelime dökülüverdi. Bu kelimeler "temsil", "anayasa" ve "seçim"di. İn- ce bir ses, muhatabına "Temsil key- fiyeti, anayasa ve seçim kanunu İtşte, o kadar mühim meseleler ki bun- lar" diyor ve ilave ediyordu, "Her bi- rinin üzerinde ayrı ayrı durmak la- zım". Muhatabı kalın bir sesle muka- belede bulunuyordu. "Evet evet; Za- ten zamanımız az. Prensipleri tespit ettiğimize göre, zannederim işler bun- dan böyle daha seri gelişebilir". Tam bu sırada, pencerenin önünde hava- lanmakta bulunan, saçlarının kırları hayli çoğalmış Aksoyun gözü, bir a- Saç gölgesini kendisine siper etmiş İnce bıyıklı genç bir adama takıldı. 9