YASSIADA DURUŞMALARI larını gören bir subay vazifeli, "Du- ruşmalardan sonra burayı bir turistik bölge olarak kalkındırmak" latifesi- ni yapmıştır. İşte, şöhreti milli hudutlarımızı çok aşan Yassıadada hayat böyle geçmektedir ve oyunun kahramanla- rı taunlardır. Yolsuzluklar Görülmemiş kepazelik e haftanın sonunda bir gün, sa- atlerin 17'ye yaklaşmakta olduğu sırada Yassıadada, adanın açık deni- ze bakan taraf ındaki bir küçük odada biri gözlüklü, biri gözlüksüz, ama i- kisi de zayıflamış ve süzülmüş iki adam, içeri yeni giren bir üçüncü- ye: — Geçmiş olsun.. Hayrola ?" de- diler İçeriye giren üçüncü, tıpkı ilk iki- si gibi zayıflamıştı ve süzülmüştü, ama bundan başka yorgundu, bitkin- di. Üzerindeki lâcivert elbisenin düğmeli ceketi, ceketsiz giyilmiş b paltoyu andırıyordu. O kadar boldu, genişti. Çıkık elmacık kemikleri âde- ta çökmüştü ve boynu incelmişti. Bir zamanlar malik olduğu bebek yüzü artık bir kadavranın çehresini hatır- latıyordu. Üçüncü adam Hasan Po- latkan, ilk ikisi onun Yassıadadaki oda arkadaşları Halük Şaman ile Rüş- tü Erdelhundu. Düşük Maliye Bakanı görülmemiş bir kapazeliğin hesabını Yüksek Adalet Divanının önünde ver- mekten dönüyordu. Düşük Polatkan muhafizlar arasında duruşmaya getiriliyor Milyonların hesabını verecek O gün, saatin 9.30'a yaklaştığı sı- rada silâhlı askerlerin duruşma salo- nuna getirdikleri kafilenin' dört kişi- lik olduğu görüldü. Bir yolsuzluğun duruşması yapılacaktı. 27 Mayıstan bu yana bir yolsuzluklar furyası bü- tün kulakları doldurmuş bulunduğun- dan, üstelik D.P, iktidarı primadon- nalarının dâvayla alâkaları olmadı- &ndan emektar Fenerbahçe, limanı kaplayan koyu sisin içinde yarı boş kalktı. Doğrusu istenilirse, Dolma- bahçeden ayrılmak o kadar kolay ol- madı. Tepedeki radar mütemadiyen ve sahil dürt dönüyordu. Buna rağmen tecrü- beli kaptan, gemisini tam zamanında Yassıadanın denizden doldurma iske- lesine yanaştırmaya muvaffak oldu. Sanık olarak duruşma salonundan içeri ilk, düşük Maliye Bakanı Ha- san Polatkan girdi. İki tarafında, iki subay vardı, Biri denizci, biri hava- cıydı. Onu, yanında gene iki subay bulunan uzunca boylu, seyrek fakat uzun beyaz saçlı, gözlüklü, dağınık 'kıyafetli biri takip ediyordu. Kafile- nin üçüncüsü upuzun boyluydu. Zayıf- tı ve inceydi. Gırtlak kemiği dışarı fırlamıştı, Elinde bir çanta tutuyor- du. Sırada dördüncü çıplak başlı, ka- --- camlı gözlükler taşıyan, karga bu- runlu biriydi. Dinleyiciler, acayip ka- fileyi merakla seyrettiler. Polatkan hariç, ötekiler hemen hiç kimse tara- fından tanınmıyordu. Halbuki bunlar, şimdiye kadar duyulmuş yolsuzluklar nn en aşikârının ve en rezilânesinin sanıklarıydı ve bir kaç sene içinde sağladıkları kazanç on milyonları bu- luyordu. Meçhul milyonerler, hami- leri ve menfaat ortakları Hasan Po- latkanın arkasından sanık mahalline girdiler. Sanık locasında dört sandal- ye vardı. Yolsuzlar, kafiledeki sıra- larıyla oturdular. Ama Başkan içeri girince yoklama, daha doğrusu bu ti- cari dehaların takdimini yaptı ve yerlerini değiştirdi. Polatkanın yanı- na karga burunlu Hüseyin Altan, o- nun yanına ince uzun Necati Dölay, son sandalyaya da dağınık kılıklı Ra- gip Sipahi oturdular. Altan ve Dölay meşhur Vinileks şirketinin sahipleri, Sipahi ise onların iş çeviren komis- yoncularıydı. Görülmemiş kepazeliğin ne olduğu kararname okununca anlaşıldı. Memur Bakan oruşturma Kurulu kararnameyi da- ha önceden basına intikal ettirme- mişti. Gerçi dâvanın esası biliniyor- du. Vinileks şirketi Ragıp Sipahi vasıtasıyla düşük Maliye Bakanına hulul etmiş ve kendisini Ankarada ücretli bir memur gibi kullanmıştı. AKİS, 7 KASIM 1960