YURTTA OLUP BİTENLER Yurdakuler yüzünden eksik etmediği tebessümüyle Meclis koridorlarında sâkin adımlarla dolaşıyordu. İşlerin peşini aynı sükünetle takip eden mü- tebessim Albay, Komite toplantıların- da en fazla söz alan üyelerden biriydi. İstanbul yolcuları unun yanında Komite üyelerinin Bsık sık İstanbul seyabatları olu- yordu. Iştanbulun dertleri tâ başken- te kadar geliyor ve Komite üyelerin- den birini sürükleyip götürüyordu. İs- te bu yüzdendir ki haf tanın sonunda genç Kurmay Binbaşı Emenullah Çe- lebi İstanbul yolunu tuttu. Bu sefer- ki hikâye hakikaten çetrefil bir hikâ- yeydi ve Binbaşı Çelebi İstanbula ha- reket ederken düşünceliydi. Üniversite öğrencilerinin yurt ih- tiyacını karşılamak üzere Lalelide- Hava Kurumu apartmanlarının bo- şaltılması istenmişti. Boşaltma ge- rekçesinin kuvvetli bir tarafı vardı, bilgilere göre bu apartmanlarda oturanlann pek çoğunun evi, apart- manı, hanı hamamı mevcuttu. Varlık- lı kimselerdi.. Seneler senesi burada yok pahasına oturmakta ve devletin kesesinden sefa (o sürmekteydiler. İş böyle olunca elbette ki bu istismarcı zümre orada barındırılmıyacaktı. E- mir kesin ve aceleydi. Ancak Hava Kurumu apartmanlarında oturanla- rın topladığı bir heyet başkente ka- dar -oda çok güçlükle- gelip du- rumu bütün çıplaklığıyla Komiteye anlatınca iş tamamen değişti. Gerçi Hava Kurumu apartmanları son derece ucuzdu. Kira olarak veri- en para şimdiki rayice göre -30 ilâ 100 arasında- gülünç rakamlardı. A- ma oturanların durumu da ancak o kadar vermeğe yeterliydi. Hemen hepsi dul, yetim, şehit ailesiydi. Cüzi paralar almakta ve hayatlarını kıtı kıtına idame ettirebilmekteydiler. Hava Kurumu apartmanları sakinleri arasında ilk bilgilere uyan olsa olsa 15-20 aile vardı. Diğerleri sokağa a- tıldığı taktirde 1961 kışını çadırda geçirmek mecburiyetinde kalacak in- sanlardı. Binbaşı Çelebiyi İstanbula götü- ren, işte bu meseleydi. Eğer gelen heyetin dediği doğruysa, genç binba- şı epeyce terliyecek ve Üniversite öğ- rencilerine karşı bir hayli zor durum- da kalacaktı. O zaman yapılacak bir iş kalıyordu. Zengin aileleri çıkar- mak, diğerlerini olduğu yerde bırak- nak! İşte, geride bıraktığımız hafta- nın ortasında genç binbaşıyı uçuran uçak Yeşilköy hava alanına indiğinde Emenullah Çelebinin zihninden bun- lar geçmekteydi. Sık sık İstanbula gidip gelen bir başkası Binbaşı Orhan Erkanlıydı. 8 Ekrem Acuner Acelesi vardı Yassıada derdinin yanma bir ara Ü- niversite meselesi eklenmişti ve Er- kanlıya neredeyse başına buz koydur- tacak günler geçirtmişti. Balonlar senfonisi pm işler bu minval üzere gi- derken Komitenin dinç kurmayla- rını sıkacak bazı söylentiler şehri do- laşıyordu. Bunlardan bir tanesi Es- kişehirde bâzı ayaklanmalar olduğu ve askeri kuvvetlere karşı konduğuy- du. Kan gövdeyi götürmüştü. Söy- lenti başkente o kadar çabuk yayıldı ki bir anda gazete bürolarının veya merkezlerinin telefonları (işlemeye başladı. Hele Havadisçiler telefonla- rına pek sıkı sarılmış ve haberi alıp İstanbula geçirmek için doğrusu pek fazla gayretlenmişlerdi. Ama dağ fa- re bile doğurmadı, işin aslı pek eğ- lenceliydi. Eskişehirde oadamın biri manda kesmişti. Mandanın kanları ahırın kapısından sızmış, polis bir hâ- dise var zannıyla mandanın kesildiği mahalli basmıştı. İşte manda hikâye- si başkente deve hikâyelerini bile u- nutturacak omübalâğayla gelmiş ve üstad ellerde pek güzel işlenmişti. İkinci söylenti diğerinden de eğ- lenceliydi. Kuyruklar boş durmayı sevmiyor olacaklar ki birinci balonun patlatıldığının hemen ertesi günü bir başkasını fezaya salıverdiler. Bu se- ferki pek müthişti doğrusu. Efendim, Gürsel ile Türkeş arasında hatırı sa- yılır bir münakaşa geçmişti. Taraflar çok ileri gitmişler, birbirlerine silâh bile çekmişlerdi! aber köşebaşlarında kulaklara fısıldanıyor ve manalı baş sallamala- rıyla karşılanıyordu. Balon kordiplo- matik arasında yayıldı, heyecan u- yandırdı, İstanbula kadar aksetti. A- ma hâdisenin sonrası bilinmiyordu. Sonra ne olmuştu? İşte, orası meç- huldü. Başkent sokaklarında balon do- laşmağa başladığında, taraflardan biri -Devlet Başkanı- Başbakanlık bi- nasında Üniversite öğretim üyelerini kabul etmekte, diğeri ise Meclis ko- ridorlarında dolaşmaktaydı. Mama- fih artık böylesine uydurmalar fazla rağbet görmüyor, çıkmasıyla bitmesi bir oluyor ve her şeye rağmen kervan yürüyordu. İnkılâp Bir Meclis kuruluyor uy boylu, güleç yüzlü adam, ka- lın gözlüklerinin altından arka- daşlarına gülümseyerek baktı ve son- ra demir kapının zilini bir defa uzun, iki defa da kısa çaldı. Demir kapı gı- cırtıyla açıldı. Koltuklarının altında çantalar taşıyan beş aydınlık yüzlü adam, kendilerini hürmetkar bir ta- vırla selâmlıyan esmer odacıya muka- belede bulundular ve içeriye, girdiler. Bulundukları yer bir salondu. Salo- nun nihayetindeki başkanlık odasına geçildi. Oda daha ziyade bir kütüpha- neyi andırmaktaydı. Pencerelerin iç- lerinden masaların üstlerine kadar her taraf kitaplarla doluydu. Beş a- dam, üzerini kitapların kapladığı ma- sanın etrafına geçtiler ve şişkin çan- talarını önlerine alarak çalışmağa ko- yuldular. Hâdise, haftanın sonunda birgün, Âşıklar Yoluyla Adakale Sokağının kesiştiği yerdeki muazzam inşaatın bitişiğindeki bahçe içinde bir evde cereyan ediyordu. Evin önündeki üç çam ağacı, soluk ışıklar altında muh- teşem bir tablo manzarası arzetmek- teydi. 'Adakale Sokağının Aşıklar Yo- luyla kesiştiği kavuşaktaki 28 numa- ralı bina tarihi bir çalışmaya sahne oluyordu. Tarihi çalışma, başkent çevrelerinde ve bütün memlekette a- kisler yaratan Kurucu Meclis çalış- malarıydı. Haftanın başında, Kurucu Meclis çalışmalarının organizatörü Turhan Feyzioğlu, vazifeye başlama emrini alır almaz hemen paçaları sıvamış ve evvelâ mesai arkadaşlarını, sonra da çalışma mahallini seçmişti. Arkadaş- ları, ilmi değerleri müsellem olan Ak- soy, Derbil, Arsel ve Savcı, çalışma mahalli ise Türk Hukuk Kurumunun mütevazi merkeziydi. Beş kişilik ilim heyeti, vakti de- AKİS, 7 KASIM 1960