TİYATRO sine çalışma sahası bulmak, onları -geçen yıllarda olduğu gibi- bomboş oturtmaktan kurtarmak o düşüncesi- dir. Buna seyirciyi daha çeşitli, daha zengin bir repertuvarla tatmin etmek gayesini de ilâve edebilirsiniz. Şehir Tiyatrosu bütün bu sebep ve düşün- celerle Saat 6 tiyatrosunu bu mevsim uygulamıya başladı. Bu sistemin ya- rın, öbür tatbik edileceği muhakkaktır. O za- man İstanbullular, sayısı beşe çıka- cak Şehir Tiyatrosu sahnelerinde on ayrı eseri seyretmek imkânım bula- caklardır. Yuhalanan piyes eni mevsime 2 Ekim akşamı giren Şehir Tiyatrosu Dram bölümü- nün sahneye koyduğu ilk eser, Muh- sin Ertuğralun tekrar oOmüesseseye dönüşünden sonra canlanan geleneğe uygun olarak, bir Shakespeare faci- asırdir: "Kral Lear". "Kral Lear"in ilk temsili alışıl- mamış bir hâdiseyle sona erdi: Gale- riyi, ikinci kat localardan bir kısmım dolduran gençler, son perde kapanın- ca, sanatkarları yuhaladılar, hafta- lardanberi Shakespeare'in eseri üze- rinde çalışmış olan yirmi beşe yakın sanatkârı çok müşkül bir durumda bıraktılar. Seyircimizin pek nâdir o hallerde açığa vurduğu bu sert, hattâ kaba tepkinin sebepleri neydi? Herşeyden önce temsilin bekleneni vermemiş ve bundan yıllarca evvel oynanmış olan eski temsillerinin seviyesinden çok aşağı- da kalmış olması. Ayrıca ilk temsi- lin heyecanından ve dekor içinde, ışık ve kostümle yeteri kadar, -belki de hiç- prova yapılmamış olduğunu açı- ta vuran bir seri teknik yanlışlıkla- rın seyircinin sabrım tüketmesinden. Buna bir de Lear gibi çok ağır bir rolün, şimdiye kadar hep kısa kompo- zisyon rollerinde Oo muvaffak olmuş, bütün bir eserin hemen her sahnesini kaplayan ve uzun nefes isteyen bir başrole hemen hiç çıkmamış bir sa- natkâra emanet edilmiş olmasını, o- mın da kendinden önce bu rolü oyna- mış sanatkarlardan hiçbirinin kom- pozisyonuna benzemeyen bir kompo- zisyonla, sâde, dümdüz bir oyunla bu işin hakkından gelebileceğini sanmış olmasını ilave ederseniz, bu neticeye şaşmamak icabeder. Gerçi hâdisede, muvaffakiyetle neticelenmemiş de olsa, iyi niyetle girişilmiş bir sanat çabası bahis mev- zuu olduğuna güre "Kral Lear"i yu- halayanların, reaksiyonlarında biraz ölçüsüz davrandıkları o söylenebilir. Ancak gençlerin bu şiddetli tepkisi- ne, bir parça da "Kral Lear" temsili biter bitmezsalondan ön ve orta sı- 32 ralarla birinci kat localarından, fif de olsa, yükselen nezaket alkışları sebep olmuştur. Sahnedeki oyun ral Lear'in başarısızlığında, ilk reji denemesini Shakespeare'le yapan Perihan Tedünün elbette bü- yük sorumluluğu var. Daha ilk sah- nelerde kendini duyuran hareketsiz- liği, tabii olmak kaygusuyla düşülen cansız, heyecansız konuşmaları, ak- törlerin dekorla olan yabancılıkları- nı, Shakespeare'in havasına bir türlü giremediklerini görmeli, düzeltmeli ve gidermeliydi. Bunun için daha çok prova yapmak gerekiyorsa geceyi gündüze katıp bundan da kaçınma- malıydı. Sonra, döner sahne varken bundan faydalanmamanın doğuraca- ğı aksaklıkları da, daha işe başlar- ken, hesaba katmalı ve ona göre ted- bir almalıydı. Oyun bakımından, eserin belke- miği olan Kral Lear felce uğradıktan sonra, temsili kurtarmak elbette ko- lay değildi. İbrahim Delideniz "diri" ve fonetikle diksiyonu birinci plânda onun- ne ihtişamını, ne de derin 1stı- rabını verebildi. Böyle olunca da Al- bany'de Torun Karacaoğlunun, Kent' te Mücap Ofluoğlunun, Soytarı'da Zihni Ronanın, Regan'da Samiye Hünün ve Cordelia'da Esen Görkme- nin canlı, duygulu ve ifadeli kompo- zisyonları bir başarı unsuru olarak beliremedi, temsilin zevkle seyredil- mesine ve bir Shakespeare eserinden beklenen kuvvetli, sürükleyici tesirin seyirci üzerinde (yaratılmasına kâfi gelmedi. AKİS, 10 EKİM 1960