Bir Vesika Şem'i Erginden Kızına ariptir, bu düşükler hakikatleri hep kapalı kapıların arkasında, ya da fikirlerini tehlikesiz kâğıtlara dökerken görmüşlerdir. AKİS, 21 Mayıs sabahına kadar Men- deres kabinesindeki Ulaştırma Bakanlığı vazifesini muhafaza eden Şemi oErginin, kızına yazdığı bir mektubu ele geçirmiştir. Mektup, Demokrat büyüklere mahsus bir ruh haletinin ifadesi N: tatlı günler, ne güzel günlerdi. seneler, O ilk günler aylar ve herkes uzun müddet memleketi ida- re eden bir iktidarın devrilmesi ve yerine milletçe seçilen bir iktidarın gelmesinin sevinci ve /uşadi içinde. Her vilâyet, mebuslarını Ankaraya gönderirken büyük tezahüratlar ya- pıyor ve onlara âdeta bu mücadele günlerini unutmamaları için öğüt- ler veriyorlardı. Biz de seçimlerden sonra trenle Ankaraya gelecek idik. Hareket edeceğimiz gün istasyon hıncahınç insanla dolu idi. Adeta Manisada evlerde kimse kalmamış- tı. Herkes biribirini kucaklıyor, se- vinçten oynuyordu. İstasyon bir se- vinç kaynaşması halinde idi. Halk Partisi iktidarının muzlim ve ka- ranlık günlerinden kurtulan insan- lar kendi reyleriyle seçtiği mebus- larını oOAnka gönderirlerken kendilerini derinliklerine kaptırmış gibi idiler. Tren İzmirden uzun uzun düdük- ler çalarak istasyona girdi. Loko- motif çiçeklerle, defne dallariyle süslenmişti. İzmir mebuslarının bir kısmı da içerdeydiler. İşte, biz de trene bu büyük ve coşkun tezahü- baştaki kadar çalışmış ve hattâ on- dan fazla çekmiş insanlar ellerinde hazırlamış oldukları dövizleri her pencerenin önünde tutuyorlar ve memleketi idare edecek bu halk a- damlarına âdeta öğütlerini veriyor- lardı. a, şöyle yazılar çarpıyordu "Sana rey veren milletin kudre- tini unutma "Aramızdan çıktığını ve ıstıra- bını beraber çektiğimiz günleri u- nutursan Halk Partisi gibi sen de bir gün devrilirsin." "Hak ve hürriyet göze rehberin ol- sun" Bu sözler bize rey veren ve büyük bir azim ile yaptığı müca- olarak, şüphesiz alâkayla okunacaktır. delesiyle kazanan bir milletin me- buslarına öğütleri idi. Hâlen bütün canlılığı ve heyeca- dedi nı ile gözümün önü! . Sen zaman küçük olmana rağmen bu manzarayı hatırlayabileceksin. İlk aylar bu öğütlere sadık kal- dık. Matbuat Kanununu bir hamle- de kaldırdık. Reisicumhur Celal Bayar Cumhurreisliği köşküne ta- şınmadı. Kendi evinde oturdu. Ara- mızda samimiyet vardı. Çok güzel ve çok âhenkli çalışmanın içerisine girdik. Birbirimizi de o seviyorduk. Birbirimize inanıyorduk. Demokra- sinin icap ettirdiği her şeye sadakat gösteriyorduk. Aradan aylar geçti, ayları yıllar takip etti; Yavaş ya- vaş bozulmaya, demokratik hüküm- lerden, Oo prensiplerden ayrılmağa başladık. Böylece 1954 seçimlerine kadar geldik. Demokratik prensip- lerden ayrılmış olmamıza rağmen memlekete hizmet (edilmiş, âdeta ticarette ve ithalâtta zararını son- radan ve bilhassa bugün gördüğü- müz çok geniş, hesapsız bir serbest rejime ogirmiştik. Her şey bol ve her şey vardı. Bu hudutsuz ve ser- best, hattâ nizamsız ve düşüncesiz ithalâtın acısını henüz 1954 seçim- lerinde duymuyorduk. Yalnız zahiri istifadesi ortalıkta (görülüyordu. 1954 seçimlerinde bu zahiri istifade ve Halk Partisinin 1946 seçimlerin- deki hareketleri bir koz olarak kul- lanılarak bu seçim iyi bir neticeyle kazanıldı. Demokrat Partinin ezici ve kahir bir ekseriyetle iktidara ge- lişi bizi biraz da şımarttı. Zannettik ki tuttuğumuz siyaset beğenilmek- te ve tasvip edilmektedir. Böylece 1954 seçimlerinden sonra aradan aylar geçti. Her ayın, hattâ her günün geçmesinde (birbirimize iti- matsızlık biraz daha fazlalaştı. Or- tada bir menfaat ve riyakâr zümre belirdi. Mili dâvaları, memleket mega konuşur, dertleşirken içi- izde tam ve itimatlı insanlar yol idi ve hüviyetini bilmediğimiz bir arkadaşımız aramıza karışıyordu. Lâfı değiştirmek mecburiyetinde ol- duğumuz anlar oldu. 1954 seçimlerinden sonra D.P. büyük kongresi toplanacak idi. Ben ayni zamanda Kızılay Umumi Mer- kezi ikinci reisi idim. Yurt içeri- sinde, bilhassa şark bölgesinde bir gezintiye çıktım. Yanımda Kızılay mum Müdürü ve bazı arkadaşlar vardı. Başvekile benim bu seyaha- timin Büyük Kongrede Fevzi Lütfi Karaosmanoğlunun parti başkanlı- ğına seçilmesi propagandasına ma- tuf olduğunu söylemişler ve galiba ikna etmişler. Dolaştığım yerlerden bu haberleri almağa başladım. Hat- tâ Erzurumda iken vali vasıtasiyle geriye dönmem emredildi. Dönme- dim, çünkü aklımda asla böyle bir şey yoktu. Tamamen temiz hislerle, bir Kızılaycı olarak seyahatimi ya- pıyordum. Nitekim bütün bu lâflara kulak vermiyerek seyahatimi ikmal ettim ve Ankaraya öylece döndüm. Bir kaç gün Ankarada kaldık- tan sonra Manisaya gittim. Bir gün Umum Müdür Fikri telefonu aça- rak bana şöyle bir haber verdi: Başvekilin kalemi mahsus müdürü Muzaffer Ersü telefona açarak se- yahatim hakkında omalümat iste- miş ve bu seyahatimin sebebini sor- muş. Bu kadar büyük bir itimat- sızlık karşısında çok üzüldüm. Kim kimden şüphe ediyordu? Hayatım bu parti için ortaya atan bir insan- dan, mukadderatım bu partiye bağ- lıyan benden şüphe ediliyordu. Da- yanamadım, oturdum Başvekile u- zun bir mektup yazdım. Bu mek- tupda Başvekile evvelâ gezimi ifa- de ettim. Sonra seyahatimin sebep- lerini anlattım ve nihayetinde de yanındaki, etrafındaki iyi gün dost- larından kurtulması icap ettiğim çok açık ve kati ifadelerle ifade et- tim. Sonradan Adnan bey bu mek- tubu bir çok arkadaşlara okumuş ve göstermiş. AKİS, 10 EKİM 1960