rafa ayrılsın. Geride kalanlar üzerine ateş ettir" Gedik, ni em bir dediğini iki etmemiş, Kızılay meydanına süratle koşmuş, ancak kendilerinden olan bir tek ferk bulamadığından aynı süratle Başbakanlığa kapağı atmıştı. Menderese gelince, o da üniversite olaylarında Bayardan aşağı kalma- mış, hatta yaradılışı İtibariyle biraz fazla telaşlandığı ve heyecanlandığı için daha da ileri gitmişti. Celâl Yar- dımcı ve Nedim ökmenin ifadelerin- den anlaşıldığına göre, Menderesi Ü- niversitelilerin mukavemeti bir hayli istanbulda cereyan eden Üniversitelilerin her haliyle ortaya çıkmış ve yakın arkadaşlarının verdikleri ifadelerden anlaşılmıştı. Oyunun üçüncü kahramanı, za- manın Genel Kurmay Başkanı Rüştü Erdelhundu. Erdelhun sahneye, Ba- yarın şahsi temsilcisi olarak İstanbu- la gidişiyle çıkıyordu. oErdelhun 30 Nisan günü İstanbula hareket etmiş ve iner inmez faaliyete geçmişti. İlk işi Örfi İdare Kumandanından neden ateş ettirilmediğini sormak olmuştu. Bununla yetinmemiş, emniyet kuv- vetlerine bâzı yazılı emirler vermiş- ti. Bu arada devamlı surette Bayar ve Menderesle temas etmişti. Hâdise- lerin merkez-i sıkleti Ankaraya ge- çince Erdelhun başkente dönmüştü. Harp Okulu yürüyüşü sırasında Zırh- lı Tugay Kumandanına yürüyüşü ya- pan talebelerin okula girmeden tev- kifini emretmişti. Erdelhunun, Harp Okulu talebelerinin böyle bir teşeb- büse bir kere daha geçmeleri halinde üzerlerine ateş açtıracağı vaadi o zaman gerek Bayar, gerekse Men- göresin. muhakkak ki pek hoşlarına gitm Üniversite olaylarının ikinci sı- nıf sanıkları gene bilinen isimlerdi. Cemal Göktan, Vali Yetkiner, Kemal Aygün bunlar arasındaydı. O sırada İstanbul Merkez Kumandanı olan General Kemal Binatlı da hatırı sa- yılır sanıklardandı. Sanıklar arasında iki ünlü polis te vardı: Bumin Yamanoğlu ve Zeki Şahin. Bu iki polisin Üniversiteliler üzerine alenen ateş açtığı tespit e- dilmişti. Yamanoğlunun Osman Öz- can adındaki bir talebeyi vurduğu ü- niversitenin bahçesinde (o bulunanlar tarafından görülmüştü. Ankara olaylarının kahramanı, zamanın Örfi İdare Kumandanı Na- mık Argüçtü. Siyasal Bilgiler ve Hu- kuk Fakültelerinde talebelerin üzeri- AKİS, 10 EKİM 1960 Fahrettin Kerim Gökay Düşmez kalkmaz bir Allah ne ateş açtırdığı tespit edilmişti. Bu arada pek nâzik olmıyan lâkırdılar da sarfetmiş ve emri, zamanının İçiş- leri Bakanı Gedikten aldığı anlaşıl- mıştı. Argüç ifadesinde bunların hep- sini inkâr ediyor ve havaya ateş aç- tırdığım, bunu da talebenin dağılma- sı için yaptırdığını söylüyordu. Hele talebelere dağılmaları için söylediği nutuk pek enfesti. Bir yerinde fazla heyecanlanmış olacak ki şöyle de- işti * — Kalabalığı dağıtın! Kati emir aldım. İhtar etmeden ateş açtıraca- gım, geberen gebersin" Ankara olaylarında General Ar- güçün yanında bir de sivil bulunuyor- du. Vali Dilâver Argun da doğrusu istenirse pek nâzik değildi. Bir ara gençlere küfretmiş, daha sonra vur- maları için Emniyet kuvvetlerine e- mir vermişti. Hele zevk sahibi Devlet Bakanı Medeni Berkle yaptığı bir ko- nuşma pek güzeldi. Berk sormuştu: "— Bana bak, yakalattıklarını okşatıyor musun? Cevap enteresandı: — Oo0o0oo, hem de nasıl!..'* — Öyle bir okşat ki, bir daha tövbe etsinler." — Eh, vallahi içeri girenler pek sağlam çıkmaz" Kararnamenin sonunda, sanıkla- rın Yüce Divana hangi cezalar iste- nerek sevkedildikleri (o açıklanıyordu. Bayar, Menderes, Bakanlar Kurulu, Erdelhun, Argüç, Cemal Göktan, Bi- natli, Bumin Yamanoğlu, Yaşar Yi- git, Zeki Şahin idam talebiyle Adalet YURTTA OLUP BİTENLER Divanına gönderilmekteydiler. Gönderilecek olan.. yy üksek Adalet Divanına henüz gön- derilmeyen tek büyük dosya, bu haftanın sonunda 6-7 Eylül olayla- rıyla ilgili olanıydı. Gerçi tahkikat tamamlanmış, 13 sanığın 13'ü de Yassıadaya sevkedilmişti. Ama ka- rarname henüz basılmamıştı. Karar- namenin en enteresan tarafını Abdul- lah Efendi Lokantasında yenen bir yemek teşkil ediyordu. Yemekte Ba- yar, Menderes, Zorlu ve Fahrettin Kerim hazır bulunuyorlardı. Yemeğin ortasına doğru Başbakana haber gel- mişti. Atatürkün Selânikte doğduğu eve bomba konmuştu. Menderes ye- meği bırakmış, telefona sarılmış ve haberin en kısa zamanda her tarafa duyurulması için emir vermişti. Yapılan tahkikat sonunda, bom- banın Selanik Başkonsolosuna veril- diği, onun da işi Viskonsüle devretti- ği ve meselenin bir tertip olduğu an- şılığındaki cezaya gelince 5 yıldan 10 yıla kadar ağır hapisti. İşte vaktiyle (Aptullah Efendide yenilen bu yemekten ötürü, takvimler 3 Ekim Pazartesiyi gösterirken, Göz- tepedeki küçük ve sevimli evde kü- çük ve sevimli bir adam, eşyalarını telâşla bir bavula yerleştirmekteydi. Adamın adı, Fahrettin Kerim Gö- kaydı ve Yüksek Soruşturma Kurula tarafından verilen tevkif (o kararının infazı için hazırlık yapmaktaydı. Te- lâşının sebebi, kapının önünde iki sivil polis şefinin beklemekte olması idi. Bavuluna eşyalarını yerleştirdik- ten sonra, her zamanki ihtiyatlılığı ile paltosunu koluna aldı ve gülümsi- yerek polislere "gidebiliriz" dedi. Ka- pıdan çıktıkları zaman saatler tam 14.08'i (ogösteriyordu ve bir yatakla bir bavuldan müteşekkil eşyalar Gö- kayın kardeşinin siyah Opel arabası- na konulmuştu bile.. İstanbulun "küçük vali"si Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay -yahut kısaca F.K.G.- kumlu gri bir elbise giymiş, gri bir kravat takmış- tı. Gri şapkası ve küçük siyah moka- senleri ile. F.K.G. için bir hayli şık denilebilirdi. Gökay, kapının önünde beklemekte olan siyah Pontiac polis arabasına bindirildi. Arabayı II. Şu- be Başkomserlerinden Abdullah Pek- taş kullanıyordu. Gökay arabanın du. Yanında sivil bir polis oturuyordu. Şoför mahallinde ise, yi- nen. Şube Cinayet Masası Şefi Baş- komiser Şeref Kılıçtakan yer almış- tı. Siyah Pontiac, peşinde gazeteci- 19