YURTTA OLUP BİTENLER lerin arabaları ve Gökayın kardeşine ait Opel olduğu halde yıldırım süra- tiyle Üsküdar araba vapuru iskelesi- ne yeldi. Polis şefleri F.K.G. ye son derece afttik davranıyorlardı. Vapur hareket ettikten sonra, polis şefleri Gökaya otomobilden sıkıp araba va- purunun salonunda dinlenebileceğini söyledilerse de Gökay kısaca, "Bayır, teşekkür ederim" demekle iktifa etti. Evden çıkarken yüzüne hâkim olan neşe, yerini kedere bırakmıştı. F.K.G. artık gülümsemiyordu. Bu sırada İstanbulda Eski Adliye binasının önünde büyük bir kalabalık toplanmıştı. İstanbul C. Savcısı Ne- dim Demirel, Emniyet Müdürü Mu- ammer Şahinle müteaddit telefon gö- rüşmeleri yaparak, Adliyenin önünde biriken kalabalığın herhangi bir ola- ya yol açabileceğini tahmin etmediği- ni, ancak İhtiyatlı davranmak ge- rektiğini bildirdi. Demirel, tahminin- de haklıydı. Kalabalık, sâdece adları fazlasıyla duyulmuş iki popüler şah- sın tevkif edileceklerini duyan me- raklılardan ibaretti ve bittabil her- hangi bir hâdisenin çıkması o bahis mevzuu bile olamazdı. Ancak ihtiyat- lı Emniyet makamları, tevkifin Eski Adliyede değil. Yeni Adliyede yapıl- masını kararlaştırdılar. Bunun üzeri- ne evraklar süratle Teni Adliyede 6 Sulh Ceza Mahkemesine gönderildi. Tam bu sırada, Gökayı getirmek- te olan araba vapuru Kabataş iskele- sine yanaşmıştı. Polis şefleri. Emni- yet Müdürlüğüne telefon ederek, Gö- kayın pireye götürüleceğini sordu- lar. Durum kendilerine anlatıldı. Gö- kay derhal Teni Adliye Sarayına ge- tirildi re sarayın arka tarafında Sul- . tanahmede bakan yan kapısından içe- riye alindi. Bu sırada gazeteciler, Gökayın Eski Adliyede değil, Teni Adliyede tevkif edileceğini haber al- mışlar ve nefes nefese Adliyeye gel- mişlerdi. Gökay, Adliyeye getirilince, önce 6. Sulh Ceza Mahkemesi kaleminde biraz dinlendi ve bir bardak su içti. Bilahare, salona alındı. Yargıç, Yük- sek Soruşturma Kurulunun verdiği gıyabi tevkif kararını okudu ve bu kararın “vicahi" ye çevrileceğini ifa- de etti. Gökay sâdece, "Teşekkür e- derim" diyebildi... Gökay bilâhare Kasımpaşadaki Deniz Kumandanlığına getirildi. Po- lis şefleri kapıda hüviyetlerini göste- rerek Gökayı içeriye soktular ve bir eniz yarbayına teslim ettiler. Bu- arada muameleleri tamamlandıktan sonra Deniz Kuvvetlerine ait bir ji- pe bindirildi. Gökayın muhafazasına bir deniz assubayı Memur edilmişti ve evrakları o taşıyordu. Jip son sü- ratle cezaevinin yolunu tuttu. Diğer sanıklar da bu şekilde tev- 20 kif edilerek, Deniz Kuvvetleri Ceza- evine getirilmişler ve oradan saat tam 18.02 de bir hücumbotu ile Yas- sıadaya sevkedilmişlerdi. Sanıkların hepsi de adalete güvendiklerini ifade ediyorlardı. Prof. Köprülü ise, Göka- ya nazaran daha başlangıcından iti- baren çok heyecanlı idi. Köprülü ho- ca, kahverengi spor bir ceket, gri bir pantalon giymişti. Profesörü, II. Şu- be komiserlerinden Macit Esmer ge- lip evinden almıştı. Ev,'Adliyeye esa- sen çok yakındı. Profesör, Akbıyık- taki evinden alınarak Adliyeye, ora- dan da Kasımpaşaya götürüldü. Her- şey Gökayda olduğu gibi cere- yan e Ancak Yassıadada Köprülü, 1957 n beri mücadele ettiği eski arka- daşlarıyla aynı muameleye tabi tu- ıl Fuat Köprülü Seneler sonra . tulmadı. Hele vaziyet fenalaştığında Muhalefet ekipleriyle yurt seyahat- lerine çıktığı,, dâvaya yardım ettiği unutulmamıştı. £ Ancak, 6-7 Eylül hâdiseleri bir vakıa idi. Buna bulan- mamış olması herkes tarafından te- menni ediliyordu ve hakikat Adalet Divanının önünde meydana çıkacaktı. O anı beklerken Köprülü ayrı bir ma- halde ayrı bir odaya kondu, bütün is- tirahati ve ihtiyaçları tesbit edildi. Bir "Düşük" değil, bir sanık muame- lesi görüyordu ve haftanın sonunda Hoca hayata daha tatlı bakmanın çâ- resini bulmuştu. Devam edecekler.. yy assıadada sanıklar, Heybeliadada da Adalet Divanı işte bu durum- dayken Başkentte, yeni Büyük Millet Meclisinin D blokunda hayat eskisin- den farksızdı. Gözleri uykusuzluktan kan çanağına dönmüş aydınlık yüzlü hukukçular mesailerine devam edi- yorlardı. Gerçi işleri eskisi kadar a- ğır değildi. Ama değirmenin dönme- ci için ham madde gene mevcuttu. Meselâ, geride bıraktığımız haftanın sonunda bir türlü (Obulunamıyan iki sanık, ele geçti. Aranan, çiçek bozu- ğu yüzlü, iri yarı bir boksördü. Suçu, gerillâ teşkilâtı kurmaktı. Bu teşki- lât Kızılayda hürriyet için nümayiş yapan gençleri "zararsız" hale geti- recekti. Her bir adam 20 lira yevmi- yeyle tutulmuştu. İkinci kaçak, teş- kilâtın oOÜniversite şubesiydi. (Adı Memduh Alpaslandı. Bir türlü bulu- namıyan iki gerillâcı nihayet hafta- sonunda yakalanıp ceza evine gönderildiler. Bu arada, D blokunda olağanüstü bâzı emniyet tedbirleri Nitekim, haftama sonunda bir gün, kumral bir genç, göğsüne dayaman sten tabancayı, paraşütçü assubayın şaka yaptığını sanarak itiverse, ak- lına gelmedik şeyler başına gelecekti. Kumral genç gazeteciydi. Titreye titreye kartını muhafıza gösterdi. va alanına gönderiliyordu. istenirse, GMC'lere yüklenen çuval- ları çok görmemek lâzımdı. Zira, Yüksek Soruşturma Kurulu sâdece başkentte 2620 kişinin şahadetine başvurmuş ve bunlar kağıt üzerine dökülmüştü. Kurulun bir sıkıntım daha vardı. Kendilerine verilen 500 bin liralık tahsisat bitmişti. Yeniden biraz para gerekiyordu. Bir de vasıta sıkıntısı mevcuttu, Ama haftanın sonunda tahsis edilen üç yeni jiple bu ihtiyaç nisbeten giderilmişti. Duruşmalar devam ederken, Ku- rul çalışacaktı. C.H.P. Kış hazırlığı ça haftanın sonlarında bir gün, Adaların en güzel mevsimi olan sonbaharın ılık ışıklan pencerelerden içeri vururken C.H.P. Genel Başkanı İsmet İnönü elindeki Economist der- gisini masanın üzerine bıraktı, illâ kucağına tırmanmak isteyen iki ya- şındaki torunu Nurperiyi havaya kaldırıp dizlerine oturttu, sonra eşi Mevhibe İnönüye mesut tebessüm e- derek: "— Bu sene li çıkarıyoruz. dedi. Adanın tadını katmer- Çocuklar da bizde.." AKİS, 10 EKİM 1960