YURTTA OLUP BİTENLER Yüksek Soruşturma Kurulunun çalışma yeri şeması tılarla geçmiştir. Eşine bile tek kelime söyliyemi- yen -diğerleri gibi- genç Binbaşı, bu son üç ay zarfında eve geç vakitler geliyordu. Hattâ bazı geceler hiç gel- mediği de oluyordu. Bu yüzden Er- kanlı ailesinde huzursuzluk o başla- mıştı. Hanımı ve çocuklar her sabah genç Binbaşıyı yaşlı gözlerle uğurlu- yorlar ve, gece eve dönmediğinde ba- şına bir şey gelmiş gibi mütemadiyen ağlıyorlardı. Bu yüzden bayan Er- kanlı sinir hastası olmuştu. Bütün bunlara rağmen İhtilâl gecesine ka- dar Erkanlı, ağzını açıp tek kelime söylemedi. 26 Mayıs günü sabahleyin evin- ini Ö- . İstanbulda harekâtı idare e- den genç kurmaylardan biri olan Er- kanlı, o gece Ankaradan ses seda çık- mayıp, bilinen sebepten ötürü Anka- ra Radyosundan haber alamayınca, soğukkanlılığını okaybetmedi. Saat 03.00 sıralarında İstanbulda herşey olup bitmişti, genç kurmay subay- lar heyecanla Ankaradan haber bek- liyorlardı. Bu sırada, İstanbul Radyo- sunda okunmak üzere Erkanlı, Ah- met Yıldız ve diğer kurmaylar bir tebliğ hazırladılar. Tebliğ radyoda okunduğunda Erkanlı ilk defa heye- canlandı. Neredeyse tebliğe kendisi de inanacaktı. Tebliğde bütün büyük şehirlerde Silâhlı Kuvvetlerin idareyi ele aldığı bildiriliyordu. Durum haki- katen öyleydi. Gelgelelim Ankara Radyosu duvar gibiydi, tek ses ver- miyordu. Yıldız, Erkanlı ve diğer subaylar bir ara ihtilâlin Ankarada başarılamadığına hükmettiler. İşi bu cepheden mütalea ederek istiklâlleri- mi ilân etmeği kararlaştırdılar ve bir iki saat müstakil kaldılar. Bu arada 8 Ankarayla irtibat temin edilebilmiş, bir teğmen, Yarbay Yıldıza harekâ- tın başladığını bildirmişti. Genç kur- maylaro zaman rahatlamışlar ve birbirlerini tebrik ederek "Başlamış- sa biter" demişlerdi. Hakikaten İhtilâlin icra safhası bitmiş, fakat açılan temizlik safha- sında Erkanlının işi bitmemişti. Hat- ta, bin misli ağırlaşmıştı. Zira bu sefer omuzlarında, Milli Birlik Komi- tesinin Genel Sekreteri sıfatıyla Yas- sıada duruşmalarının tanzimi vazifesi vardı. Talihsiz Tarih gi“ subay bu sıfatla Yassıadaya bir çok defa gitmek zorunda kal- dı. Fakat geçen haftanın başlarında yaptığı mecburi seyahat bunların en alâka çekicisini teşkil oetti. Döndü- günde günlerden pazartesiydi. Mec- lis gazinosunda öğle yemeğini yiyor- du. Kendisine, bir gazeteci tarafından arandığı söylendiğinde, doğrusu iste- nirse, aklına bir şey gelmemişti. Ye- mekten kalktı ve bekliyen genç ada- mın yanına gitti. Gelen, Vatan gaze- tesinin Ankara muhabiriydi. Gülim- siyerek Erkanlının elini sıktı ve gi- rizgâha hacet görmeden şak diye sor- du: ” aşı miş. Biraz tafsilât istiyorum. Oradan geldiğinizi biliyorum. Erkanlı, elini çenesine götürdü. Belki bir dakika öylece durdu. Sonra kaşlarını çattı, yüzünü oburuşturdu, elini çenesinden çekerek genç gaze- teciye: — Pekâlâ, akşam saat 17 ye doğ- ru gel, sana istediğin malümatı vere- yim" dedi. Yemeğini çabucak yedi ve doğ- ruca Başbakanlığa gitti. Erkanlı Başbakanlıktan Meclise saat 18'e — Binbaşım, Bayar intihar et-. doğru döndü. Bu sırada, Milli Birlik Komitesinin 18 de bir basın toplantı- sı yapacağı Basın Bürosu tarafından gazetecilere bildirilmişti. Bayarın in- tihara teşebbüsü açıklanacaktı Sakıt Cumhurbaşkanının intihara teşebbüsü Binbaşı oErkanlıya pazar sabahı bildirilmişti. Erkanlı İstanbu- la acele hareket etmiş ve bir hücum botuyla derhal Adaya geçmişti. Erkanlı Adaya vardığında, Bayar tehlikeyi atlatmıştı. Doktorların ne- zaretinde, odasında yatıyordu. Başın- da buz kesesi vardı ve kendisine ağır ağır oksijen veriliyordu. Yatağın karşısına gelen köşede iki gözlü bir gardrop, odanın ortasında da müte- vazı bir masa bulunuyordu. Erkanlı, düşük Cumhurbaşkanına doktor ola- rak takdim edildiğinde Bayar onu göz ucuyla süzdü. Şüphelenmedi. Ha- kikaten, lâcivert çizgili elbisesi, gri kravatı ve elindeki çantasıyla Erkan- lı, bir mütehassısa benziyordu. Bayar sırtüstü uzanmıştı. e Banyodan alın- dığından, üzerinde bornozdan başka bir sey yoktu. Erkanlı sordu: «— Neden böyle ni şeye teşebbüs ettiniz? Sonra umum âr ne de- mez? Sizi öldürdüğümüzü söylerler". Bayar yattığı yerden hafifçe kı- mıldadı. Burnundaki o oksijen veren âlete rağmen gülümsediği belli olu- yordu. Müstehzi bir ifadeyle: "— Bırakın şu halk efkârını! On- ların hükmünün kıymeti nedir?" de- di $TUSU e bu cevabı Er- — hiç beklemiyordu. o Gri - yeşil gözlerini hayretle ici Zira halk ef- kârını hiçe sayan Bayarla, tevkif e- dilirken milli iradeyle Çankayaya geldiğini söyleyen Bayar aynı adam- dı. Oksijen verilmeğe devam edildi. Her geçen dakika düşük Cumhurbaş- AKİS, 3 EKİM 1960