YURTTA OLUP BİTENLER bu yüzden bir nebze ileri gitmemiş, daima yerinde saymış. Hâlâ ralantide çalışmağa devam ediyorlar. İşte, üç- buçuk ay su gibi aktı gitti. Elde ne var?" Gene kurmay. Muzaffer Özdağdı. Komiteyi üzen meselelerden biri de Milli Eğitim konusuydu, öğret- men dâvası halledilememişti. Komite- ce alınan bâzı tedbirler, 13 küsur bin öğretmenin hazır olduğunu gösteri- yordu. Ama, Eğitim Bakanlığı bu işi sebebini teşkil ediyordu. Hiç bir üs- tünlüğü olmayan kimseler, başkası bulunamadığından ve Komite partili kullanmamada inat ettiğinden üstün makamlara getiriliyor, orada işleri büyük başarıyla arap saçına çeviri- Seyahatten yeni üyelerinin pek çoğu ni bitirmediğinden, Genel Kurul top- lantılarına o sırada Komisyon çalışmaları da bir Genç Yüzbaşı hakikaten aksamıştı. üzüntülüydü. O kadar ki, karşısın- dakilere işlerin bir türlü yürümediği- ni anlatırken â- deta şikâyet edi- yordu. o Gençler - den pri dayana- — Vallahi bize ir etmeyin Muzaffer bey, bü- tün imkânlar eli- Başını hafifçe ya- na eğerek, muha- tabına: "— Ama ne ya- pacaksınız? Dili- mizde tüy bitiyor. Söylüyoruz. Buna rağmen Hükümet anlata - Bakınız, evvelki üyele - rinden birisine, ha zırlanan tasanlar- dan birini verdik. Aradan Aylar geç ti, hâlâ gelecek. Bir komisyon ku- ruldu, tasarı ko- misyona girdi. Çık ması o için ne la- zum, bilemiyorum". Hakikaten, Hü- kümette yapılan değişiklik Milli Bir lik Komitesini tam dilât yapılırken bi rinci derecede düşü dönmüştü. Komite henüz gezileri- başlanmamıştı. bir türlü organize edemiyordu. Bu bakımdan Hükümet ile Mili Birlik Komitesinin arası gene şeker renk hale gelmişti. Aslında kusur iki ta- raflıydı. Devlet mekanizmasınla nasıl işlediğini (hiç bilmeyen subaylar hayli Kelle İstemek undan tam altı yıl önce, gene böyle sonbahar günlerinde bu mecmua bir Bakanın durumunun işgal ettiği makamla uyuşmadığını hâdise- terle, vakıalarla, delillerle ortaya koyuyor, bu zatın hükümetten ayrıl- masını istiyordu- Bakan Dr. Mükerrem Saroldu. AKİS - Sarol mücade- leşinin safhaları, aldığı şekiller, taşıdığı mâna uyandırdığı tepkiler ve nihayet netice sâdece bu mecmuanın okuyucuları değil, hemen herkes tarafından bilinmektedir. Hatırlatılmasında fayda olan husus, istenil- meyen Bakanın Başbakan nezdinde kendisini savunma tarzıdır. Dr. Sa- --1 o tarihte kendisine atfolunan kusurların üzerinde durmuyor, gazete- sinde Burhan Belgeye yazdırttığı yazılarda AKİS'i "kelle istemek"le suçlandırıyordu! İstenilen kelle kendi kellesi değildi. Sevgili Menderesin nda Sarol neydi ki? Menderes Sarolun kellesini verdi mi, sonda sıra mutlaka kendi kellesine gelecekti. Ona göre davranmak, hele AKİS gibi "şantaj mecmuaları"na, “dedikodu mecmuaları"na, "sa- rı basın"a kuvvet kazandırmamak, itibar sağlamamak lâzımdı. Umumi efkârın Dr. Sarol hakkında da, AKİS hakkında da hükmü verilmiş, dos- yalanmış, dosya rafa kaldırılmıştır. İdeal arkadaşının gösterdiği yolun ise Menderesi nereye çıkardığı gözlerin önündedir. Bugün AKİS, bir Menderes Savcısının İnkılâp Hükümetinde yer almış olmasına karşı isyan halindedir. İnkılâp Hükümetinde bir Men- deres Savcısı! Bu akıl almaz durum, bütün ikazlara, gösterilen hâdise- lere, vakıalara, delillere rağmen sürüp gitmektedir. Üstelik bahis mev- zuu Bakanın tek kusurunun Menderes Savcılığından ibaret bulunmadı- ğı, yandaki sayfalar okunduğunda daha açık şekilde ortaya çıkacaktır. Ama, eğer 1954 sonbaharında bir Pyrrhus zaferi kazanan "Kelle İsti* yortar!" feryadı 1960 sonbaharında da haksız Hakanları (yerlerinde tutmaya yetecekse, eğer "Tabii, o AKİS'in canını yakmıştı, şimdi inti- kam almak istiyorlar" safsatası hâlâ inanacak kulak bulacaksa, tutum- ların doğruluk derecesi araştırılacak yerde gene öküz altında buzağı aranacaksa “Heyhat! Altı yılda altı susam boyu ilerlememişiz.." diye derlemek İmkânsızdır r Menderes Savcısıın, Menderesin meşhur Tahkikat Komisyona üyesi Dinçerin bir ortağının "Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür" deyip İnkılâp Hükümetindeki koltuğuna sarılması, Ankara Savcılığında ha- tırlamadığı istifa müessesesini İnkılâp Hükümeti bakanlığında da ki- taptan silmesi elbette ki paya ta kendisidir. Ama, ya onu ora- da tatmakta ısrara ne isim vermeli yorlardı. Komite üyelerine de ya Mu- zaffer Özdağın yaptığı gibi dert yan- mak, ya da geçen haftanın ortaların- da İstanbulda Suphi yaptığı gibi peşinen kayıp dâvaları savunmaya çalışmak kalıyordu. Gürsoytrakın Tartışma kikaten, geçen haftanın orta- sında Trakyadan dönen iki Milli Bir lik Komitesi üye- sinin İstanbul Vi- lâyet Konağında yaptıkları basın toplantısında Dev- let Bakanı Hayri Mumcuoğlunun du rumu Gerçi, bu res Savcısından en çok İstanbul değil Ankara basını çek misti Ama nasıl İstanbul basınına çektiren Hicabi Dinç Ankaralı ga- zeteciler nezdinde Şöhret o sahibiyse -Allahtan,o Ba- kan Olmamıştı!-, Mumcuoğ- lu adı da bütün İstanbul gazeteci- lerinin aklındaydı. Komite üyeleri es- hi oOGürsoytraktı. Mumcuoğlu mese- lesi bahis mevzuu edildiğinde evvelâ Yarbay Kaplan: — Biliyorsu - nuz, Bakanların se çilmesi Başbakana aittir. Biz, Komite görevini yaparız." dedi nülen mesele, dinamik -ve itaatli- bir hükümet kurmaktı, Yeni üyeler ikin- ci bakımdan mükemmeldiler. Ama birinci bakımdan umulduğu gibi çık- mamışlardı Hele bâzıları, eskilerin- den de yavaştılar. Meselâ bir Şahap Topcuoğlu, önüne getirilen bir işi çı- karmak için saatlerle düşünüyordu. Bu Bakanın, bâzı meselelerin halli için neredeyse istihareye (o yattığına insanın inanası geliyordu. 20 memleket idaresini zaman zaman kı- ta idaresiyle karıştırıyorlar ve emir- leri bir reaksiyon yaratmayınca si- nirleniyorlardı. e Tecrübesizliklerinden dolayı her şeyi kolay sanıyorlar, ba- sit ve tabii komplikasyonlar karşı- sında arzuladığını yapamayanların hiddetine kapılıyorlar, ona buna ku- sur buluyorlardı. Ama bunun yama- da, başa getirilen kimselerin ehliyet- sizlikleri de gecikmelerin bir başka Esmer Kurmay Yarbayın mi 15 "— O halde Yarbayım, bu Bakan Hakkında da denetleme yapılacak mı- dır?" diye ısrar etti. Esmer Yarbay bir an durakladık- tan sonra: — Tabii" diye cevap verdi. Konuşmayı burasına kadar gü- lümsiyerek dinleyen sarışın Kurmay Binbaşı söze karıştı ve esmer Yarba- AKİS. 3 EKİM 1960