yerr almıştır ama, bu - şairler -meselâ recesinde şanslı ve kaabiliyetli ola- mamışlardır. e Hepsinin nefesi kesil- miş, ama Attila İlhan bugün şiir dün- yamızda seyrek parlayan yıldızlar- dan biri olarak kalmışır. Adını ilk olarak 1946 yılında ikin- ciliği kazandığı bir şiir yarışmasında, Cahit Sıtkının yanıbaşında duyuran Attila İlhanın ilk şiir kitabı "Duvar" dır. "Duvar"ı "Sisler Bulvar"ı, onu “Yağmur Kaçağı" adlı kitaplar takip etmiştir. Sonra araya Attila İlhanın başka çalışmaları girmiştir. Meselâ buarada roman yazmıştır, deneme yazmıştır, gezi notları yazmıştır, ten- kit yazmıştır. Bütün bunlar da yet- memiş, gazeteciliğe bulaşmış, burada durmamış, sinema tenkitçiliğine, ora- danda senaryo yazarlığına geçmiş- dir. Bu arada şair Attila İlhan unutu- lr gibi olmuştur. İşte hayli uzun sü- ren bu sessizlik devresinden sonradır ki Attila İlhan geçen hafta içinde okuyucunun karşısına birden "Ben Sana Mecburum" adlı kitabı ile çık- mıştır. "Ben Sana Mecburum"da Attila İlhanın 58 şiiri yer almaktadır. Beş bölümden teşekkül etmektedir. Bö- lümlerden üçüncüsü, Memleket Ha- vası adlı şiirle başlıyanı, aslında bir bütünken onaltı parçaya bölünmüş bir destan denemesidir. Attila İlhan bu destan denemesinde, Kurtuluş Sa- vaşını dile getirmektedir. Şöhretini yaptığı ilk şiirinde olduğu gibi Attila İlhan bu denemesinde de cins şair, iyi şair, büyük şair olduğunu göster- mektedir. İşte bu destandan bir kaç mısra: "bir telgraf gelir - sıvas uzakla- rından - bir çift mavi kan damlamış- imzasına - belki mustafa kemal - hey'et-i temsiliye namına - sakin mavzerleriyle büsbütün başka türk- ler - dökülüp tek tek keçi yolların- dan -silâh çatmış salihli ovasına - kurulu yumrukları - patladı patlıya- cak - uf içi kalabalık ölmemek bilir- gözlerinin akına kan işlemiş - soluk- ları hızlı avuçları sıcak - kemal pa- şa'nın atlıları". Şiire başladığı günden bu yana, noktaya, virgüle, mısra başlarının ve özel isimlerin büyük harfle yazılması- na aldırmayan bir şair olan Attila İl- ham birkaç satırın içinde anlatmağa imkân yok. Attila İlhan da, tıpkı Ü- mit Yaşar gibi, kitapları bütünüyle okunacak, sonra tekrar baştan başla- nıp okunacak bir şair. Son haftalar- da bu iki şairin kitaplarının peş peşi- ne piyasaya çıkması, şiir sevenler için gerçekten çifte kavrulmuş bir sanat Ziyafeti olmuştur. 32 CEMİYET Geride bıraktığımız hafta içinde, ti- yatroyu ve Cüneyt Gökçeri sevip de sahnede seyretme imkânı bulamı- yanlar, başka bir fırsat elde ettiler. Ankara Adliye sarayının ikinci katın- da sağ tarafa rastlayan küçük bir sa- lon, o gün ağzına kadar dolmuştu. Sanık mevkiinde ünlü aktör ve Dev- let Tiyatrosu Umum Müdürü Cüneyt Gökçer oturuyordu. Gökçer kolları- nı kavuşturmuş, hakkında söylenen- leri dinliyordu. Suçu, vazifesini sui- istimaldi. Sakin ve kendinden emin görünüyordu. Cüneyti sahnede sey- redenler ünlü aktörün, oynadığı za- man daha heyecanlı olduğunu müşa- hede ettiler. Nitekim birkaç gece evvel Gökçer, Kral Oidipus'u üç gece için Ankara- lılara oynamış ve bir hayli takdir toplamıştı. Oyunun ilk gecesi, ön sı- rada Devlet ve Hükümet Başkanı Cemal Gürsel, Yüzbaşı Muzaffer Öz- dağ, Binbaşı Orhan Erkanlı oturu- yordu. Gürsel ve diğer Mili Birlik Komitesi üyeleri eseri zevkle seyret- tiler ve uzun uzun alkışladılar. Oyunun ikinci gecesinde ön sıra- larda Osman Köksal ve eşi ile Oidi- pus'u pak sevmiş olmalı ki, gene Mu- zaffer Özdağ göze çarpıyordu. Piyes- te devletçiliğe ait sözler, Komitenin genç ve koyu devletçi üyesi Özdağ tarafından büyük bir alâkayla takip dildi. Cüneyt Gökçer Keyfi kaçmayan adam Doğrusu İstenirse, geçen hafta içinde sanat muhitinde en fazla ko- nuşulan hâdise Gökçerin muhakeme- siydi. Sanatseverler Klübünde yapı- lan ve davetiye gösterilmeden içeri girilmesine müsaade edilmiyen müte- vazi kokteylde, tahkikat hakkında sorulan bir suale Gökçer şöyle cevap verdi: "— Şüphe altında yaşamaktansa hakkımda tahkikat yapılmasını ter- cih ederim. Neticeden emin olduğum için de müsterihim”. Mütevazi, daha doğrusu Klübün parasının olmadığını göstermek için sade bir şekilde hazırlanan kökteylin sürprizli misafiri, Albay Türkeşti. Sivil elbise giymiş olan Türkeş, ilk anlardaki durgunluğunu Bayındırlık Bakanı Muhlis Gökdoğanla sohbete dalınca üzerinden attı. Fakat kok- teylde fazla kalmadı. Zira akşam ye- mekleri için eşiyle yaptığı mukavele- yi bozmağa niyetli değildi. Kokteylde Bayındırlık Bakanı, se- vimli kızı Gönül Gökdağanın o gün Parise hareket etmesi dolayısıyla yal- nızdı. Albay Türkeş gittikten sonra o da durgunlaştı. Misafirler bunu, Bakanın yakında Kopenhaga yapa- cağı seyahati düşünmesine verdiler. O da fazla kalmadı, Türkeşin ardın- dan müsaade isteyerek ayrıldı. Kokteylin işe yarayan tek tarafı, verilen bir (O haberdi. Dünyanın en . Sanatseverler bu habere pek sevindiler. Bu arada bir de üzücü olay cereyan etti. Yapılan davete ve baş- kentte bulunmasına rağmen Leyla Gencerin kokteyle gelmemesi sanat- ie oldukça üzdü. Ancak, Gen- ere hak verenler de çıktı. Ünlü ope- ra sanatkârının, davetiyenin altında- ki şerhi anlıyamamış olması müm- ündü. * e gazetesinin vefakâr ve sevimli Umumi Neşriyat Müdürü Nihat Subaşı geçen hafta, yeni vazifesine başlamak üzere Parise hareket etti. Subaşının yeni vazifesi Paris Basın Ataşe Muavinliğidir. Yıllarca, Ulusun en müşkül anla- nnda en büyük mesuliyetleri omuzla- rına alan Subaşının bu tâyinle dinle- neceğini söyliyenler vardır. Ama ya- , Subaşının Pariste daha fazla yorulacağını ve yeni vazifesinde de eskisi gibi geceyi gündüze katacağını bilmektedirler. Üstelik, Subaşıyı iki vazife birden beklemektedir. Çalışkan gazeteci Pariste kalacağı dört yıl içinde Üniversiteye odevam etmeğe kararlıdır, AKİS, 3 EKİM 1960