lınlarındaki teri siliyorlardı. Onların da yanında iki çuval evrak bulunu- yordu. Dışişleri Bakanlığına gönde- rilmek üzere çuvallanmış olan evrak- lar 6-7 Eylül olaylarıyla ilgiliydi. Bakanlık bütün bunları inceledikten sonra bir rapor hazırlıyacak ve 7 Nu- maralı Kurula verecekti. . Dülge ve şürekâsına ait iki çuval vesika 8 Numaralı Kurula götürül- mek üzere asansöre konuldu. Bu sı- rada yürürken yorgunluktan ayakla- rım sürüyen bir polis memuru, yüzü- nü buruşturarak içeri girmiş ve ken- disine merakla bakan arkadaşlarına ümitsiz ümitsiz başını sallamıştı. Ku- rulun emrindeki polislerden biri olan bu adam tam dört gündür, Ankara kazanının içinde kepçeydi. Bir hanım arıyor, ama bir türlü bulamıyordu. Aradığı, Dülgenin hanımıydı. Ne- dense bayan Dülgeyi bulmak bir tür- lü kaabil olmuyordu. Vedide Dülge- nin aranmasına sâdece Ankarada devam edilmiyordu. Emir gereğince bayan Dülge İstanbulda da fellik fel- lik aranmaktaydı. Ama oradan ge- len haberler de menfiydi. Bayan Dül- ge ortada yoktu. Hırsız - polis oyunu uvallarla evrak yetişmiyormuş gi- bi, çalışan tâli kurulların başları bir başka meseleyle daha dertteydi. Düşük iktidar milletvekillerinin devr-i sabıkta Mecliste yaptıkları ko- nuşmaların tetkiki bâzı tahkikat için lüzumluydu. Bunların tetkiki insanı çileden çıkartmaya kâfi geliyordu. Zira düşük beylerin, kürsüde yaptık- ları konuşmaları o zabıtlar üzerinde bir kere daha yapmak gibi bir iptilâ- ları vardı. Yeni baştan tanzim edilen konuşmalarla stenoların not ettikleri konuşmalar arasında dünya kadar fark oluyordu. Bunu tespit etmek için de konuşmaları iki kere gözden geçirmek icap ediyordu. ruşturma Kurulunun en eğlen- celi kısmı, düşük iktidar mensupları- nın mal beyanlarım inceleyenlerin çalıştığı kısımdı. Maliye müfettişle- rinin başkanlığındaki ekipler düşük- lere ait ikibine yakın mal beyanını in- celemekteydiler. Beyannameler içinde eski Türkçe ile doldurulanlar olduğu gibi, arazisinin miktarını bilmediğini belirten üstadlarınkine de rastlanı- yordu. Umumiyetle eş taraf, 1950 yı- lındaki servetle 1960 yılındaki servet arasındaki başdöndürücü farklardı. Düşük iktidar mensupları dünyalık edinme yarışında atbaşı gitmişlerdi. Beyannameleri inceleyenler, işin sonuna geldiklerinde oldukça eğlen- celi bir hesap yaptılar. Elde edilen rakamları alt alta koyup topladılar, Ortaya çıkan rakam, T.C. Hüküme- tinin bir yıllık bütçesine aşağı yuka- rı eşitti! AKİS, 3 EKİM 1960, Milletlerin itibarı enkılâp sonrası Türkiyesinde se- İlçimlerin süratle -acele değil- ya- pumasında sayısız milli menfaat bulunduğunu daha bundan üç ay önce söyleyenleri "Hemen iktidara gelmek ihtirası"yla damgalamaya kalkanlar, evvelâ Avrupa Konse- yinin, sonra Parlâmentolar Birli- ginin kararlarıyla her halde ayıl- mışlardır. Avrupa Konseyi, İnkı- lâp idaresinin delege ' gönderme teklifini kabul etmemiştir. Mu- Selim Sarper miştir. o Parlâmentolar Birliğine gelince, oradan geçici olarak ihraç edilmiş bulunuyoruz. İhraç kararı, Türkiyede Parlâmentonun feshedilmiş olması o dolayısıyla alınmıştır. Birlik, Milli Birlik Komitesini Türkiye Büyük Millet Meclisinin yerine kaim saymamıştır. Türk Parlâmentosu seçimle kurulur kurulmaz Birli- gin kapıları bize yeniden açılacaktır. Şimdi, hâdiselere dar bir açıdan bakmaya kalkışılırsa hiddet duy- mamak imkânsızdır. Milli iradenin zerresini teşkil etmediği son devre- de dahi Bayar - Menderes rejiminin temsilcileri oOAvrupa Konseyinde de, Parlâmentolar Birliğinde de yerlerini muhafaza etmişlerdir. Bugün- kü idare, İhtilâlle kurulmuş olmasına rağmen, milli iradeyi o rejimden İrin misli daha iyi temsil etmektedir. Bunu sâdece biz değil, dünyada aklı başında herkes bilmektedir. Bunu, sâdece bizim gazetelerimiz değil, onların ciddi basını defalarca yazmışlar. O halde bu, bir düşman- lık neticesi değil midir? Hayır, değildir! Avrupa Konseyi, Parlâmentolar Birliği veya Bey- nelmilel Basın Enstitüsü gibi hür dünyanın önemli teşekküllerinin şu veya bu memlekete, şu veya bu idareye karşı hususi husumet beslediği, besleyebileceği inancına bir defa kapılırsak Menderesin fasit dairesinin içine düşmekten kendimizi kurtaranlayız. Bu neviden teşekküller belir- li prensiplere sahiptirler. Prensiplerden birincisi milli iradenin ancak serbest seçimle belirdiği prensibidir. Demokrasi de zaten budur. Men- deres idaresi temelinde nazari meşruiyet taşıdığı için, Menderes Tür- kiyesi o teşekküllerden ihraç olunmuyordu. Ama bu meşruiyet yitiril- diğinde mukadder akıbet gelip çatacaktı ve meselâ Avrupa Konseyin- de, meselâ Beynelmilel Basın Enstitüsünde durumumuz münakaşa ko- nusu olmaya başlamıştı. Bugün İnkılâp idaresi aleyhinde konuştukla- rından dolayı, satıhta kalırsak kızabileceğimiz kimseler o tarihte Men- deres idaresini dünyaya teşhir ediyorlar ve bize destek oluyorlardı. Mesele, bilhassa milletlerarası alanda hâdiseleri geniş açıdan gö- rebilmek, Burhan Belgenin bir Don Kişot edasıyla batı değirmenlerine saldırdığı günlerin havasına kapılmamaktır. Bu neviden teşekküllerin iyi niyetini peşinen kabul etmek, onların tutumlarını anlamaya çalış- manın birinci şartıdır. Bu, bizim tutumumuzda bir değişiklik yapma lüzumunu bize göstermeye yeterse geniş fayda da sağlar. Bütün batı âlemi için rejimlerin miyarı seçimdir. 1950'de itibarımız niçin o âlemde şahikasına yükseldi ve 1957' de niçin itibarımız bulutlandı ? Demokra- siye doğru gerçekten yürüdüğümüzü dünyaya daha iyi gösterirsek bu intikal devrinde işlerimiz daha kolaylaşır. Yoksa, "Gâvur ne derse de- sin" e b nm e düştük mü, bütün dünya perspektifimizi kaybetmiş olur Allahtan ki bu hakikat İnkılâp idaresi tarafından omükemmelen bilinmektedir. Sarperin Birleşmiş Milletlerde verdiği teminat bunun en canlı delilidir.