bahislere sebep oluyordu. Duruşma- ların kati tarihini bilenler vardı. A- ma akla gelmeyen bir mani bunu bir- kaç gün evwvele veya sonraya atabi- lirdi. Bundan dolayı kati tarihin şim- diden açıklanmasında mahzur görü- lüyordu. Nitekim bu hususu kendisin- den soran gazetecilere Milli Birlik Komitesinin Genel Sekreteri Binbaşı Orhan Erkanlı dudağını bükerek, “belli olmaz" mânasına bir işaret ya- pıyor ve kesin bir cevap vermiyordu. Erkanlı fazla sıkıştırıldığında gene kaçamağa başvuruyor ve: "Binbaşım, duruşmalar ayın yir- misine kalır mı?" dendiğinde, "Geç olur" diyor, "Peki, onunda başlıyabi- lir mi?" sorusuna da "O da erken sa- yılır" diye cevap veriyordu Bundan da anlaşıldığına göre, Yassıada eğlenceleri Ekim ayının ilk yarısı içinde başlıyacaktı. Adada ha- zırlıklar bu hesaba göre -kurmayca- yapılıyor ve hazırlıklarla M.B.K. Ge- nel Sekreteri Binbaşı Orhan Erkanlı meşgul oluyordu. İşte bunun içindir ki geride bıraktığımız hafta gözler, Yassıadayla birlikte, genç kurmay binbaşının üzerine çevrildi İstanbulda bir ihtilâlci assıada duruşmalarının tanzimine | Komite tarafından memur edilmiş ulunan Orhan Erkanlı bir tank su- bayıdır. 1944'de Türk Ordusuna o sı- fatla katılmıştır. 1924'tin 10 Hazira- nında Kırşehirin Mucur kazasında doğan Erkanlı lisenin onuncu sınıfı- na, kadar sivil okumuş, sonra Kuleli- ye geçmiştir. Hemen bütün arkadaş- ları gibi orta halli bir aileye mensup- tur. Tahsilini sıkıntı çekerek yapmış, ama bu arada Türk cemiyetinin bel kemiğini teşkil eden sınıfı iyi tanı- mış, onun dertlerini yaşamı Genç subay muhtelif tarihlerde yabancı memleketlere gönderilmiş, o- ralarda mesleğiyle alâkalı tahsil gör- müştür. 1949 yılında Almanyada tankçılık oeğitimine tâbi tutulmuş, 1952 de Amerikada Zırhlı Birlikler O- kulunda okumuş, 1956-59 atasında Harp Akademisine devam ederek oradan mezun olmuş ve kurmay sını- fına katılmıştır. 1954 yılında ise Tür- kiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünü bitirmiştir. 27 Mayıs, genç kurmay subayı İs- tanbulda 3. Zırhlı Tugayın tank ta- buru komutam olarak buldu. Erkan- lıyı yakınen tanıyan arkadaşları, İh- tilâlin ilk günlerinde, Milli Birlik Ko- mitesi açıklanmadan, Erkanlının bu komiteye dahil olduğunu kolayca tahmin ediyorlardı. e Gerçi Erkanlı- nm ihtilâle nasıl karıştığı, da kendi- si, ne de arkadaşları tarafından açık- lanmaktadır. Ama bilinen genç Bin- başının işin başından beri ihtilâlcile- rin içinde olduğudur. Hele son üç ay, Erkanlı için tahammül edilmez sıkın- AKİS, 3 EKİM 1960 DÜNYANIN EN GÜZEL MİZAH YAZISI Geç Aslanım !.,, Cumhuriyet başyazarı Nadir Nadi geçen hafia içinde son derece alâka uyandıran ve her yerde konuşulan güzel bir başyazı yazdı: 5355 K!/ Bunda, ancak Bayar - Menderes reji- mine karşı samimiyetle vaziyet olan hisleri Aile getiriyor, sonra, İhtilâli sâdece almış bir gazetecinin hakkı kendisinin yaptığını sanmaya başlamış kimseleri pek tatlı, pek nâzik şe- kilde ikaz ediyordu. i gün sonra Yeni Sabahta bir başyazı çıktı. Yazının başlığı gene 555 K idi. Ama altındaki imza şuydu: Kılıçlıoğlu! Belki de asrın mizah tarihine altın harflerle geçecek olan ya- z hiç şüphe yok AKİS okuyucuları tarafından alâkayla oku- nacaktır. eçen gün sayın arkadaşımız Na- G dir Nadi'nin 555 K başlıklı bir yazısını okudum. Tesadüfen o gün ben de Ankara'da bulunuyordum. Ne tuhaf rastlayış diye düşündüm: Ben de a sabah Ankara yollarında bir gezintiye çıkmış, ve tıpkı Nadir Nadi gibi göğsüm, kollarım kabara kabara bu Milli inkılâbımızda be- nim de büyük bir payım olduğunu düşünmüştüm. 27 Mayıs saba- bahının o içlere sığmayan ulvi heyecanını ta ilik lerimde hisset o miştim. Zaten o sabahı unutmak mümkün müy- dü? Sokağa çık- ma yasağına rağ men nasıl şuur- suzca fırladığımı, da rastladığım asker ve subay- ların (Yasak, ge- çemezsin) ihtar- ları ile kendime gelerek kim ol- lanım, sana çok eziyet ettiler, sen de bizden saydırsın) diye nasıl yol verdiklerini bir ömür boyunca u- nutmak mümkün mü? Ban düşünürken daha gerilere de gitmiş, 6/7 Eylül vakası üzerine gazetemizin feryatlarını, Ulus ka- patıldığı zaman muhalefet liderine sütunlarımızı tahsis etmek istediği- mizi, büyük suiistimallerde korku- suzca attığımız başlıkları, Hüseyin Cahid'in hapse giriş ve çıkış şeklini, neleri Deleri hatırlamıştım. Ara sıra kulağıma baykuş sesi- ne benzeyen sesler de geliyordu. Bu ses, Türk radyosundan bana neb- Menderes - Kılıçlıoğlu baş, mezar kazıcı, çöl faresi diye bağırıyordu Bazan da kendimi başından boynuma doğru süzülen kanlar için- de gece yarısı bir otomobilin köşe- sinde sallanıyor hissediyordum. Ben de tıpkı Nadir Nadi gibi kendimi günün kahramanlarından biri far- zediyor, yürüyor, yürüyordum. Sonra birden çocuk gibi gülüm- semeğe başladım. Hafızamdan her şey silindi, artık gözlerimin önün- de yalnız pırıl pırıl üniformala- rı, genç genç ve dinamik vücutla- riyle 38 tane Türk Subayı, da ha sonra da em- salsiz bir Türk Ordusu (o belirdi. Adımlanma ve bu tabloya Üni- versite gençleri- nin (Yetişin kar deşler, rejim gi- diyor) feryatları da bir de scene gibi Evet; le Kalpleri Adalet ve hürriyet aş- kiyle çarpan, ruhlarında ve vücut- larında Victoire de Samothrace heykelinin bütün ileri atılışını taşı- yan bu arslanların yanında, kendi- mize ne de büyük paylar ayırmağa çalışıyorduk.. Ama yine de bunları hissedebilecek, böyle vehimlere kal- kışabilecek bir ruh taşımak da in- sanı sevindiriyor, ve bu büyük inkı- lâbımızda canları pahasına Türk evlâtlarım kurtarmak için yürüyen- lerin yoluna ışık demek belki iddi- alı olur ama, küçücük bir idare lâm- bası tutmuş olabilmenin düşüncesi bile insanı sonsuz bir hazla ürper- tiyor.