"Sapık Fikirler" B” tesadüf, Orgeneral Gürselin yeni ders yılının baş- aması dolayısıyla öğretmenlere ve öğrencilere o meşhur mesajını gönderdiği sırada New York Times'- da bir makale sıktı. Devlet Başkanının "demokratik nizamı reddeden ve güya memleketin kurtuluşunun diktatorya ile mümkün olacağını ileri süren yazılar, fikirler"e karşı aldığı ciddi vaziyet mutlu akisler uyan- dırmış bulunuyor. Bu yazıların yazarları, bu fikirlerin şampiyonları dahi İhtilâlin başının tutumunu övmek için sıraya girdiklerine göre estirilen hava bir nisbet dahilinde sunidir, eyyamcıların eseridir. Ama, dikta- toryanın, bir sistem olarak, bırakınız bizim gibi ham- leye muhtaç milletleri, Amerikalıları dahi zaman za- man cezbettiği hakikattir. New York Times'daki ma- kale, böyle bir hisse karşı Yeni Dünyanın insanlarını uyarıyordu ve "Demokratik idareyle (kıyaslandığında diktatorya yetersiz görünüyor" başlığını taşıyordu. Türkiyede Gürselin "bu sapık fikirlere, özlemlere kar- şı dikkatli olmalıyız" dediği gün Amerikanın en ciddi gazetesinde aynı yolda bir ikazın yer alması, cereyanın kuvvetini ve bir temele dayandığını göstermeye şüp- hesiz yeter. Amerikalı yazar -Edward Crankshaw adlı bir zat- demokrasinin, son yularda savunma halinde bulunduğunu belirtiyor: ve diktatoryaların aldıkları bazı parlak neti- celerin göz kamaştırdığını hatırlatıyor. Amerikalılar- dan bahsederek "Biz" diyor "otokratik bir idareden nefret etmekle beraber, doğrusu, otokrasinin demok- rasiye nazaran daha verimli bir sistem olduğu fikrini kabul etmiyor değiliz." Yazarın bildirdiğine göre Ame- rikada dahi diktatoryalarda işlerin kolay yürütüldüğü, demokrasinin bazı hususlarda ayak bağı teşkil ettiği, hiç kimseye hesap verme zorunda olmayan ve oy di- lenmeye muhtaç bulunmayan otoriter idarelerin sa- man kaybını önlediği yolunda bir sathi görüş yaygın haldedir. Demokrasinin bir yandan demagogları birinci plâna çıkardığı, diğer taraftan iş başarmak isteyenle- rin karşısına çeşitli güçlükler diktiği, onları tâvizlere, uyuşmalara, geri adımlara, tevillere mecbur ettiği hep şikâyetler arasındadır. Yazar "Deniliyor ki" diyor "de- mokratik sistem, hakikaten milli menfaatleri göz önün- de tutan namuslu politikacıların güçlerini ve enerjile- rini oy kazanma gibi, yerleşmiş menfaatlere, tazyik gruplarına, yıkıcı bir muhalefete karşı girişilen müca- dele gibi bitip tükenmeyen, verimsiz mücadelelerle aşındırmakta, yitirmektedir." Bu satırlar, 27 Mayıstan sonra Türkiyede yazdan yazıları ne kadar andırıyor, değil mi? Halbuki, garip- tir, Menderesin filozofları, Belgeler, Dülgerler, Fenik- ler, Velibeşeler, Peyamiler aynı görüşü savunurlar, de- mokrasinin güçlüklerini liderlerinin otokratik davra- nışlarının mucip sebebi diye sayıp dökerken bugün demokrasiyi yerenler demokrasinin faziletlerini şakı- yorlardı. Galiba insanlar bir derdin ıstırabını çekerken uyanık davranıyorlar, acı kaybolunca bazen sathilik- ten, bazen basiretsizlikten, bazen de paradoks mera- kından "sapık fikirlerdin cazibesine (kolaylıkla kapılı- tehlikeli kestirme ini duyuyorlar. ir: "Bir mil- şiddet ve zorbalık yolu değil, Bu da demokrasi yolu, milli leti yükseltmenin yolu ahlâk ve fazilet yoludur. İrade yoludur." Nitekim, Devlet Başkanının mesajıyla şaşılacak bir görüş benzerliği taşıyan o, New York Times'daki ma- AKİS, 3 EKİM 1960 kale Amerikalılara madalyanın öteki yüzünü tam bir ber- raklıkla gösteriyor. Bir takım kolaylıklara bakıp otokra- siye heveslenmenin Gürselin dediği gibi milletlere fe- lâket getirdiğine bütün tarih şahittir. Bugün Türkiye- de "Hürriyet içinde otokrasi" gibi acaip bir rejimin yü- rüyebilmesi bizleri yanıltmamalıdır. Bu, Devlet Başka- nı ve heyet olarak Milk Birlik Komitesi tarafından İn- kılâp idaresinin demokrasi istikametinde aralıksız itil- mesinin neticesidir. İdare, iki başlı her rejim gibi, en sonda Hürryet ile Otokrasi arasında mutlaka bir seç- me yapmak zorunda kalacaktır. İnkılâp, Hürriyete çevrilerek ömrünü tüketirse demokrasinin Amerikalı- lar tarafından dahi şikâyet edilen güçlükleriyle bizi başbaşa bırakacaktır ve biz bu güçlükleri yeneceğiz. Ama İnkılâp, o sapık fikir şampiyonlarının arzuladığı den tasını tarağını toplayıp göç etmek zorunda kala- caktır.. Amerikalı yazar bu gerçeği kendi vatandaşlarının gözleri önüne seriyor. "Diktatör bir polis terörü kur- mak istemeyebilir, ama polise mutlaka engin yetkiler verecektir. Sanayii, tekniği, ilimi sımsıkı bağlamak is- temeyebilir, ama bunların her dalının başına getirecek ehliyeti! insan bulamaz. Sanatı kontrol etmek isteme- yebilir, ama kontrol etmeğe mecbur kalır, zira kafa kaldırma her an hazırdır. Diktatörlük, komite halinde de, bir seçkin zümrenin öncüsü halinde de, kuvvet kul- lanılmaksızın muhafaza edilemez." Bunlar, tarihin ışı- ğı altında ileri görüşlülüğün, basiretin ve sağduyunun ortaya koyduğu gerçeklerdir. Siyasi rejimler mevzuunda fikir söylenirken göz önünde tutulması gereken nokta, her tarzın mahzur- ları ve avantajları bir arada taşıdığıdır. Otokrasinin cazip tarafları bulunduğunu ifadeye dahi lüzum yoktur. Demokrasinin mahzurları da araba dolusudur. Ama in- sanlık, uzun tecrübelerin ışığında bu iki sistemden ikincisinin toplumlara mutluluk getirdiğini tesbit et- miştir. Şimdi, rejimden bahsederken bir tanesinin sa- dece avantajlarını, ötekinin ise sâdece mahzurlarını sayıp dökmek, madalyanın diğer tarafına hiç el atma- mak dürüst bir taktik değildir. Partiler, partizanlar, çirkin politikacılar, oy avcılığı, tâvizler, âdi propagan- da nutukları, demagoglar.. Bunlar, doğrudur, demok- rasinin ayrılmaz parçalarıdır. Ama bunları, toplum ida- resini bir otokrasiye devredebilmek için korkuluk gibi sallamak, buna mukabil otokrasinin ayrılmaz parçala- rı olan polis terörünü, hürriyetsizliği, zulümü, insanlık dışı muameleleri hasır altı etmek objektif tahlili im- kânsızlaştırır. Zaten biraz da bundan değil midir ki ar- zuladıkları otokrasinin adını söylemekten çekmenlerin partisiz, politikacısız, seçimsiz, oysuz bir demokrasi havariliğini 27 Mayıstan beri yapmaları? Türkiyede, kapalı veya açık, bildiğimiz demokrasi- den başka bir rejimi yürütmeye biç kimsenin gücü yet- meyecektir. Bir endişe varsa o, teşviklere kapılıp ak- lnı kaybedecek bir kaç omaceracının bunu denemeye kalkışmaları ve kendilerini omahvederlerken bizleri de gene biraz üzmelerinden ibarettir. Sayın Gürselin ika- zı, böyleleri varsa onlara güçsüzlüklerini, Gürselin ve heyet olarak Komitenin asla kendileriyle beraber olma- yacağını biraz daha kolay anlatacaktır ki bu da bir ta- lihsiz denemeyi dahi önleyecektir.