EDEBİYAT Armağanlar Olur mu böyle olur mu? Aylardan beri ümit ve merakla ge- çen Mayıs ayının başında ilan edilecek sonuçları bekleyen genç sa- natçının, bu ümidi boşa sıkmıştı. Beklenen sonuç ilan edilmemişti, o günlerde kimsenin bu işle uğraşacak hali de yoktu. İstanbul ve Ankarada birbirini takip eden hadiseler, ağır bir baskı havası, memleketin karan- lık akıbeti yediden yetmişe herkesi meşgul ediyor, öbür işler önemlilik de- receleri ne olursa olsun geriye atılıyor du. Kan ve can pahasına girişilmiş bir mücadele varken, kalkıp "Ya hu, bir armağanlar işi vardı. Sonu- cu bugünlerde ilân edilmeliydi. Ne oldu acaba?" demek, biraz da gülünç bir çıkış olurdu. Ama ne de olsa, ya- pılmakta olan mücadele bu işin geri kalmasını gerektirmezdi ve (o sonuç alınmış olmalıydı. 27 Mayıstan sonra, yarıda kalmış, yapılamamış bir çok çalışmalar, gös- teriler yeni bir anlayış ve kula ye- Bu umutla bekleyen sanatçılar Var- lık Dergisindeki bir haberle şaşkına dönüverdiler. Haber, her yıl verilme- li gereken “Sait Faik Hikâye Arma- ğlanı" ile "Ataç Armağanı" nın bu yıl verilemediğinden bahsediyordu. Dergi "gelecek yıl" için temenniler- de bulunmakla (o haberi bağlamıştı. "Yeditepe Şiir Armağanı" ndan ise bu kadarcık bile ses seda yoktu. Ar- mağanı kuran Yeditepe" dergisi, bir satırcıklara bile olsa bu yıl "Şiir Armağanı" nı verip vermiyeceginden bahsetmiyordu. Sait Faik ve Ataç Armağanları- nın verilemeyişi için ileri sürülen ge- rekçeler, kargaları bile güldürebilir- di. Aynı zamanda, bu, armağanı ida- re etmekle vazifeli jüri heyetlerinin sorumluluk anlayışlarını göstermesi bakımından da son derece ligi çeki- ciydi. Mesele kısaca şuydu: Sait Fa- ik Hikâye Armağanının jüri heyetin- de sekreterlik görevini yapan sair Sabahaddin Kudret Aksal İstanbul Konservatuvar Müdürü olmuştu. İş- leri çoktu. Bu yüzden armağana ka- tılacak kitapların toplanma işini, jü- ri üyeleriyle mektuplaşmaları yapa- mamıştı. Dolayısıyla bu yıl arma- ganın verilmemesi uygun görülmüş- tü. Bu kanun kim vermiştir (Nasıl böyle bir karar verilebilirdi? Bu bel- AKİS 13 TEMMUZ 1960 li değildi. Armağanın bu yıl verilme- mesine karar vermek için bile jüri- nin toplanması veya üyelerinin ayrı ayrı fikirlerinin alınması gerekirdi. Jüri heyeti toplanıp da "armağanın verilmemesi" ni kararlaştıracağına üzerine aldığı vazifeyi yerine getirip sonucu ilân etse daha iyi ederdi. Jü- ride vazifeli bir kişinin, başka işle- rinin çokluğundan dolayı armağan işleriyle meşgul olamaması, bu işin arıda kalmasına hiç bir zaman se- bep teşkil edemezdi. Eğer bir sebep olarak ileri sürülürse bu "alaturka" lığın dikâlâsı olurdu. Jüri sekreterli- ği Sabahaddin Kudretin tekelinde değildi. ene a önemli bir mazereti çi ardan beri yapmakta olduğu işi yapamıyacak bir durumda ise, bu iş yarıda kal- maz, onun yerine bir başkası vazife- lendirilir, işi yeni sekreter tamam- ardı. Zaten armağana katılan hika- ye kitaplarının sayısı da onu ya bu- lur ya bulmazdı. Bu kitapların he- men hemen tamamı da ya- zarları Jüriye o gönderil- mişti. Üstelik Jüri üyelerinin bu ya- yınları şahsen takip etmiş olmaları, çıkan kitapların bir çoğunu okumuş bulunmaları icap <derdi. Yani iş, öy- le dallı budaklı bir iş değildi. Sekre- terin meşgul olamaması, içinden çı- kılmaz bir hal yaratmıyordu. mİ u yıl armağana giren hikaye ki- taplarının hemen hemen tamamı genç nesil sanatçılarınındı. Bir kıs- mı daha ilk kitaplarını yeni yayınla- lardı. Gelecek için kendilerinden çok şeyler beklenen genç yazarların böyle bir sonuçsuzluk karşısında du- yacakları inkisarı göz önünde tut- mak gerekirdi. Zaten "Sait Faik Ar- mağanı" kurulduğu günden bu yana her yıl, daima geniş bir tartışma ko- nusu olmuştu. Sanat çevresinde so- nuçlar çoğu saman "yerinde" karşı- Ummamııştı. Jüri, kendine yakın ki- şileri korumakla amaçlandırılmıştı. Şimdi "jüriye yakın çevre" ğandan nasibini aldıktan sonra, sıra “uzak çevre" deki gençlere gelmiş- ti. Tam bu sırada, aksiliğe bakın ki, jüri sekreteri işinden ayrılıyor ve ar- mağanın bu yıl verilmemesi uygun görülüyordu. Buna Jürinin hakka yoktu. Sait Faikin adına ve hatırası- na saygısı olanlar böyle bir şey ya- pamazlardı. Nisan - Mayıs aylarının nasıl şartlar içinde geçtiği cümlece malümdu. O aylar içinde jürinin ça- lışamamasına hattâ hak verilebilir- di. Ama işte 27 Mayıstan bu yana işler değişmiş, her alanda alabildi - ğine bir hürriyet havası içinde, gönül rahatlığa ile çalışmak (imkanlarına kavuşulmuştu. Sayın Jüri Hareleri lüt- fen zahmet etmeli, toplanmalı, sayı- sı onu geçmeyen, sayfalan yüzü at- mayan hikâye kitaplarını ince süz- geçlerinden geçirmeli, sonucu da bil- dirmeliydiler. Bu yıl armağanın hiç verilmemesi yerine geç verilmesi da- ha uygun ve yerindeydi. Böylece hem bir gelenek devam ettirilmiş, hem bu yıl armağana katılan genç sanat- çıların hakka yenmemiş, hem de jüri yüklendiği vazifeyi hakkıyla jetini getirmiş olurdu. Ataç (Armağanının verilmemesi sebebleri de, Sait Faik Armaganının verilemeyiş sebebleri kadar gülünç- tü. Bu armağanda Jüri başkam olan Prof. Macit Gökberk Almanya'ya git- miş, İstanbuldaki sıkı yönetim ya- sakları da toplanmaları yasak etmiş- bu sebeble bu yıl armağana veril- mesinden vazgeçilmiş! Sanki, o Jüri içinde başkanlık yapabilecek başka bir kişi yokmuş, sanki Gökberk'in tekelinde imiş gibi! San- ki sıkı yönetim yasaklarından ötürü toplanamıyan sayın jüri heyeti 27 Mayısdan bu yana O toplanamazmış gibi! Bu iki armağan ölen sanatçıla- rn aileleri tarafından kurulmuştur. Jüriler, bunları kendi keyiflerine gö- re verip vermemekte serbest değil- lerdir. Hele, her aklıbaşında kişinin aklını durduracak kadar iptidai se- beblerle (Oarmağanların sonuçlarım ilan etmemek yetkileri hiç yoktur. Sait Faike, Ataça, sanata saygısı olan, sorumluluk duygusunu kaybet- memiş hiç kimse böyle bir karar ala- maz. Vakit varken Jüriler toplanma- lı, üzerlerine aldıkları vazifeyi yeri- ne getirmelidirler. "Yeditepe Şiir Armaganı"na ge- lince, bu armağanın kurucusu Ye- ditepe"nin sahibi Hüsamettin Bozok, hürriyetten sonra artık böyle Ur ar- mağana lüzum hissetmiyorsa, lütfen bunu ilan etsin. Bu bir nezaket kai- desi icabıdır. başkanlık -