aftanın sonunda B.M.M. de ya- sırasında (sabık rafından yayılan "bir tek kuruş öde- nek ve maaş almaz" söylentisinin na- sıl bir yalan olduğu da meydana çıktı. Milletvekillerinin ödeneklerini almak için imzaladıkları kırmızı renkte küçük omakbuzlardan birisi ile geçti. Altındaki imza alelacele atılmışa benziyordu. o Büyük harfle yazılı A tamamlanamamıştı. Men- deres kelimesini ise titrek bir elin yazdığı belliydi. Makbuzun tarihi 24 Mayıstı. Sabık Başbakan Mayıs öde- neğini Eskişehire gitmeden bir kaç gün evvel almıştı. Ancak Menderesin cep harçlığı diye yanına aldığı parayı harcamaya vakti kalmamıştı. Pislik panayırı. Haftanın sonunda iş bununla bit- medi. Hükümet uzun ve yorucu çalışmalar sonunda sabıkların gayrı menkulalım satımında ne derece hüner sahibi olduklarını tapu kayıtları- na istinaden ortaya çıkaran deliller bulmuştu. Devlet Bakanlığı tarafın- dan açıklanan bu bilgiler sabıkların devlet sırlarından faydalanarak nasıl servet sahibi olduklarını ortaya koyuyordu. Yapılan iş gayet basitti Üstelik bir tehlikesi de yoktu! Ucuza kapatılan arsalar tapuya bağ, bahçe üye kaydediliyor ve osabıklarla hiç bir alâkası yokmuşçasına akraba ve yakınları adına işleniyordu. Bunlar- dan anlaşılmaktaydı ki o sabıkların en fazla müteşekkir oldukları ilim a- damı telefonu icad eden Graham Bell idi. Zira bütün meseleler küçük tele- fon muhavereleriyle o hallediliyordu. Bir yerde fabrika yapılmasına karar mı verildi, Polatkan derhal telefona sarılıyor ve aylarca evvel bir yakını- na fabrikanın yapılacağı arsayı yok kapattırıyordu. Bir yerde yeni bir tesis mi kurulacak, Koral- tan derhal telefonu kapıyor ve tesi- sin yapılacağı arsaları akılalmaz ça- buklukla, matlup hanesine kaydetti- riyordu. Arsa spekülasyonunun şam- piyonluğunu Polatkan, Koraltan ve Ahmet Salih Korur muhafaza etmek- teydi. Korurun Ankara, İzmir ve İs- tanbulda 48 gayri menkulü olduğu tesbit edilmişti. .Koruru 36 gayrı menkulle Polatkan takip ediyor, na- sılsa Koraltan bu sefer 30 gayrı men- kulle üçüncülüğe kalıyordu. Koralta- nın birinci olduğu mevzu çıplak kadın koleksiyonuydu. Nitekim (haftanın ortasında bir gün sakıt Meclis Baş- kanının evinde yapılan araştırma bu iddiayı teyid etti. Bu yüzden bir yar- gıç üsteğmen hayli güç durumda kaldı. Koraltanın evinde, tarihi eş- yaların tesbiti tela yapılan araştır- AKİS13TEMMUZ1960 manın ertesi günüydü. Genç bir ka- dın yargıç Üsteğmene gelerek sitem edercesine "Beyefendi, köşkte tesbit yapılırken biz de hazır bulunmak is- terdik" dedi. Genç üsteğmen başını önüne eğmişti. "Bulunmadığınıza si- zin adınıza ben çok memnun oldum diye cevap verdi. Genç kadın üsteğ- menin ne demek istediğini anlamış olacak ki hafifçe kızardı ve bir şey söylemedi. Kadın, sakıt B.M.M. Baş- kanı Komitanın sakıt D.P. Milletve- killerinden Halük Timurtaşla evli olan kızı Ayhan Timurtaştı. Bir gün evvel Koraltanın oturduğu köşkte müzelerden alınarak getirtilen eşya- ların tesbiti oyapılmıştı. (o Araştırma yapılırken büyük kütüphanenin fizli bir gözü bulunması ihtimali üzerinde durulmuş ve bütün kütüphane elden geçirilmişti. İşte ne olduysa o anda olmuş, sakıt Meclis Başkanının ailesi tarafından boşaltılması unutulan kü- Böylece bu haftanın başında hayat Ankarada bu minval üzerine de- vam edip gidiyordu. Parola çalış- maktı ve çalışanlar mevkilerinin ver- diği gurura (kapılmamışlardı. Hele Bakanlar pek az kimse tarafından tanınıyor, hiç biri de bundan dolayı üzüntü duymuyordu. Bilâkis, müte- vazı hayatlarının devamı kendilerine huzur ve rahatlık sağlıyordu. Ancak, bazen hoş hadiseler de cereyan etmi- yor değildi. Nitekim bir öğle vakti yemek için Karpiçin bahçesine giren iki sivilin hikâyesi dudaklarda tebes- süm vu O gün Karpiçin bahçesi kalaba- lıktı. İki ahbap bir kenara oturdular ve konuşmaya başladılar. Bir hayli geçtiği halde garsonlardan hiç biri yanlarına uğramadı. Ses çıkarmadı- lar ve beklemeğe devam ettiler. Sivil- lerden biri Ulaştırma Bakanı Gene- ral Sıtkı Ulay, diğeri İçişleri Bakanı Yüksek Soruşturma Kurulu faaliyet halinde Kirli çamaşırlar ortaya döküldü çük bir çekmece bulunmuştu. Çekme- cenin içi bir âlemdi. Çıkan resimler arama yapanları hem güldürüyor, hem da hicaptan yarin dibine geçiri- yordu. Küçük çekmecede ikisi hariç bir yığın müstehcen resim vardı. Hem bunlar özel resimlerdi. Dansöz Na- naya aittiler. Hele birinin nasıl çekil- diğine doğrusu akıl erdirilemedi. Zira divana çırılçıplak uzanmış olan ünlü dansözün öyle bir pozu vardı ki bir insanın soğukkanlılıkla deklanşöre basması imkansızdı. e Diğer biri de köşkün banyosunda alınmıştı. Dan- söz köpükler içinde bir Babil Krali- çesi pozundaydı. Mamaafih diğerleri de bu pozlardan aşağı kalmıyordu. Hele büyük halının üzerine yatırıl- mış iki genç kadının pozu, resimleri bulanları bir hayli düşündürdü. Meçhul İşçiler General Muharrem Kızılogluydu. Bir ara masalarının etrafını birkaç gar- sonun birden aldığını ve aşırı hür- met gösterdiklerini farkettiler. Şa- şırmışlardı. e Yiyecekleri yemekleri ısmarladılar ve omuz silkerek soh- betlerine döndüler. Ancak garsonlar yanlarından ayrılmıyor, biri gidiyor biri geliyordu. İki mütevazi Bakan buna bir mana veremediler. Zira bil- medikleri bir şey vardı. Bar Ameri- kanda oturan bir gazeteci kendileri- ni görmüştü. Bir müddet seyretmiş ve garsonların sivil ogenerali kaa- le almadığını görünce, içlerinden bi- -ini çağırarak durumu anlatmıştı. İşte o dakikadan sonra Karpiçin dev- let erkanına hizmet etmeğe alışık garsonları Bakanların yanından ay- rılmaz olmuşlardı! Buna benzer bir hadise da içişleri