dişi tarafını ve gecikmiş, — hedefini bulamamış bu dişiliğin dramını, ken- disinden beklendiği kadar kudretli ve keskin bir ifadeye kavuşturma- dığını, daha doğrusu karmakarışık hüviyetinin bu cephesini benimseme- diğini, onun derisine girmekte çekin- gen davrandığını farketmemek de mümkün değildi. Devlet Tiyatrosunda ilk defa Stel- la Kowalski olarak sahneye çıkan Nedret Güvenç, sanatına güveni o- lanları mahcup çıkarmadı. Türlü tef- sirlere ve çeşitli görüşlere müsait o- lan bu role verdiği, incelik, kadınlık ve tatlılıkla hem kuvvetli bir sanat- kâr olduğunu göstermek, hem de bü- yük bir muvaffakiyet kazanmak fiır- Nedret Güvenç Sanatın hakkı satını buldu. Devlet Tiyatrosu kad- rosunun en seçkin iki komedyeniyle ilk defa, yepyeni bir sanat kadrosu ve çalışma sistemi içinde sahneye a- dım attığı halde... Stanley Kowalski'de Yıldırım Ö- nal kabalığı, haşinliği içinde tabii, rahat, hattâ sevimli "ân"ları olan ç ölçüm bir oyunla ne Zzaman- danberi ilk defa "değişik" bir kom- pozisyon gerçekleştirmeğe muvaffak oldu. Yalnız o diksiyonunu artık dü- zeltse, bazı kelimelere lüzumsuz ve yanlış yere basmaktan doğan - ner- deyse çok ağır dönen bir plaktan çı- kıyormuş hissini veren - o garip ko- ma tarzını bıraksa da, gözlerin zevkini kulaklar da paylaşa!.. 34 S P O R Klüpler F.B. de pazarlık etro hanındaki İstanbul Elektrik idaresine ait loş ve serin kori- dorda ilerlemekte olan kafilenin en gerisindeki uzun boylu, gözlüklü a- dam öne doğru seslendi; "Semih!... Şekerim, biraz daha yavaş yürüye- mez misin? Baksana, yetişemiyoruz". Gözlüklü adamın hakkı vardı doğrusu. Gerçi Fenerbahçe mesele- lerinde Dr. Semih Bayülken daha ye- ni yeni rol almaya başlamıştı ama, bilhassa şu son zamanlarda öyle bir hızlanmıştı ki... İşte, kırk yılın tec- rübelisi Ertuğrul Akça dahi şimdi Doktora "Biraz daha — yavaş" diye bağırmaya mecbur oluyordu. Sarı - Lacivertli camianın son günlerdeki meşhur "21" leri Metro hanın koridorunda konuşa konuşa ilerlediler ve kendilerine — gösterilen geniş konferans salonuna girdiler. Göz alıcı avizelerin süslediği bu sa- lona Fenerbahçeli seleksiyonerlerin gelme sebebi, Belediye Başkanı ve D. P. il başkanı Kemal Aygün ile konuşma arzuları idi. Randevu da Kadıköy, D.P. ilçe başkanı Muzaf- fer Şahinoğlu tarafından alınmıştı. Doğrusu bu ya, Fenerbahçenin yeni idare heyeti namzedi Şahinoğlu böy- le şeylerde ihtisas sahibi idi. Her şe- yi inceden inceye düşünmüş ve hiç bir hukuki tarafı bulunmayan bu gayrimesul heyeti Fenerbahçe kulübü adına Belediye Başkanı Kemal Ay- gün ile görüştürmeye muvaffak ol- muştu. Durum garipti. Zira daha henüz meşru idare heyetinin işba- şında bulunmasına rağmen Belediye Başkanlığı gibi resmi sıfatı haiz bir şahsiyet sadece bir grubun temsilci- leri olan seleksiyonerleri kabul edi- yor ve onlarla Fenerbahçenin ciddi dâvalarını konuşuyordu. Evet... Du- rum hakikaten garipti. Kemal Aygün salona saat tam 11l'i 10 geçe girdi. Üzerinde koyu duman rengi bir elbise ile beyaz kolalı göm- lek bulunuyordu. Biraz dıkkatsızce içeriye arkasında Şahinoğlu olduğu halde girdiği zaman Ertuğrul Akça öksürerek doğruldu ve yakasına biraz evvel gene Şahin- oğlu tarafından alelacele takılmış o- lan D. P. rozetini düzelterek ilerledi. Fenerbahçelilerle Aygün tam bir buçuk saat konuştular. Mevzu daha sonra umumi efkara D. P. Genel Başkanı tarafından Fenerbahçeye Vadedilen 60 bin kişilik stadyum ve meşhur lokal meselesi olarak göste- rildi ama hakikat hiç de böyle değil- di. Nitekim bir buçuk saatlik görüş- mede seleksiyonerler kendilerine söy- lenen lâflardaki hakiki mânayı sarih olarak anladılar. Zira Aygün arzu- yukarının arzusunu — Fenerbahçeli muhaliflere Aaçıkça bildirdi. "Bey fendi", yardımcısı Medeni Berkin Fenerbahçe kulübü başkanlığına ge- tirilmesini kat'i olarak istiyordu. Bu hususta ne lazımsa yapılacaktı. İşte 60 bin kişilik stad, işte lokal ve niha- yet işte denizcilik sitesi. Vaadler mey- danda idi. Hem işin mali cihetini dü- şünmeye de hiç lüzum yoktu. Çün- kü gene Aygün'ün ifadesine — göre işi bizzat "Beyfendi" ele almıştı. Ar- tık bundan sonra para işleri için ka- fa yormak kelimenin tam müânâsı ile yersizdi. Yeter ki Medeni Berk Fenerbahçe başkanlığına gelsindi. İktidar başlarının bu arzuyu bes- lemelerindeki sebep gayet basitti. 1957 seçimlerinde Kadıköyü kaybet- miş olan D.P kere açığını mu- hakkak surette dıköyde seçimleri kazanmak azmin- deydi. Agâh Erozan ve Osman Kav- rakoğlu bu vazifeyi -iktidar başları- na göre- başaracak kabiliyette de- ğildiler. Aygün işini sağlam tutan bir adam olarak Medeni Berkin 6 Mart- ta Başkan seçilmesini şu şekilde ga- rantiledi: Son hareketleriyle mace- rayı sevdiklerini açıkça belli eden Fenerbahçeli seleksiyonerlere "Sta- dın inşasına artık muhakkak nazarı ile bakabilirsiniz. Zira — kulübünüze yardım için mutlak surette kararlı ve azimli bulunuyoruz. Yalnız, işe başlıyabilmemiz için kongrenin ya- pılması şarttır. Bu, açıkça yapılmış bir pazarlıktı. "Beyfendi"nin namzedi Medeni Berk başkanlığa getirilecek ve ancak on- dan sonra vaadlerin tatbikine geçi- lecekti. İstanbul D. P. başkanı Ke- mal Aygün işi sağlam kazığa bağla- makta haklı idi. Zira son günlerin söylentisi. hakikat olur da, Allah göstermesin, — Fenerbahçeli muhalif- ler Medeni Berki bırakıp tekrar Agâh Erozanı sanki başka kimse Fe- nerbahçeye başkan olamazmış gibi desteklemeye kalkarlarsa... Yok! Yok, böyle şey olamazdı! Taraflar toplantıdan memnun ay- rıldılar. Bir saat sonra yaptığı ba- sın toplantısında ise D. P. nin yeni ve sadık mensubu Ertuğrul tini sıvazlıyarak mütebessim bir çeh- re ile şöyle konuşuyordu: "Muhterem Başvekilimizin ve muhterem beledi- ye reislerimizin delâletleri ile Fe- nerbahçenin stad işi artık kuvveden fiile çıkmıştır AKİS, 2 MART 1960