ki.. Oniki sene, ortaya bambaşka bir insan çıkarmıştı. Telâkkileri başkay- dı, fikirleri başkaydı, inançları baş- kaydı, hisleri başkaydı, hatta yapılı- şı başkaydı. Şimdi bu adamı, aynı vücut içinde bir zamanlar yaşamış bulunan başka bir kimsenin işlediği suçtan dolayı gaz odasına sokmanın asil tarafı bulunmadığında bütün dünya ittifak etti. Gerçi hapishanede geçirdiği oniki yıl boyunca bu kadar değişen, bu ka- dar büyük vasıflar gösteren Chess- man bugün hâlâ Kaliforniyalıların çoğunluğu nazarında bir an önce ge- bertilmesi gereken bir canavardan başka şey değildir. Ama Chessman aslında, cezanın iflah edici vasfının misâli olarak âsi gençlik için en iyi bir örneği teşkil etmektedir. Bugün Chessman tahliye edilse, genç gangs- terleri ıslah için açacağı bir ahlâk kampanyasının ne kadar büyük fay- daları olacağı için düşünülmemekte- dir. Fakat, bunun üstünde bir haki- kat daha vardır. Evet, Amerikan adli sistemi adli hatayı önlemek için çok uzun müracaat yolları tanımıştır. Bu yollar hattâ, fazla sert cezalara kar- şı dahi "habeas corpus" hakkına da- yanılarak yapılabilmektedir. Ancak bu sistem, aynı zamanda bir adamın ölümün eşiğinde tam oniki yıl bek- letilmesi gibi ölümden de korkunç bir işkenceyi pek âlâ mümkün kılabil- mektedir. İşte, bütün bir insanlığın Chessman'ın affını isterken (asıl protesto ettiği) haksızlıklar bunlar- dır. Şimdi Chessman, Vali rarıyla iki imkâna kavuşmuştur. Ya Kaliforniya Teşrii Meclisi idam cezasını kaldıracaktır ve böylece ce- zası müebbet hapse çevrilecektir. Ve- Brown'un KRUTÇEFİN GÜNEY ASYA yahut Meclis bu kanun tasarısını red- dedecek ve Chessman Valinin kararı sayesinde kendisini tekrar otuz hâ- kimin önüne çıkartacak itirazlarına başlayacak ve ölüm bekleyişi — belki bir oniki yıl daha devam edecektir. Amerikan kongresinin — koridorla- rında kızgın Senatörler State Depar- tment'in Eyaletlerin iç işlerine karış- tığından şikâyet ederlerken ve Chess- man Vali Brown'a, kendisinin kadın kaçırmadığını isbat edecek bir cese- din yerini bildiren mektubunu yazar- ken New York Herald Tribüne adlı pek muteber Amerikan gazetesinin kolleksiyonunu karıştıranlar bu ga- zetenin 20 Ağustos 1958 günkü sayı- sında şu satırlara rastlayacaklardır: "Lüzumsuz sertlik, medenıyetımıze karşı bir hakaret teşkil eder! Bu satırlar, Kongrenin o sıralarda yeni kabul ettiği ve mezbahada hay- van kesiminin daha insani metodlar- la yapılmasını sağlayan bir kanun için yazılmıştır! Asya Bir satıcı Onunüzde duran şu adama bakın. Uzun boylu ve yakışıklı değil. Aksine şişman ve kısa boylu, gayet sade, çok mütevazı. Halbuki 212 milyon insanı temsil ediyor. Ondan da fazla, bu mütevazı adam komü- nizmi takip eden | milyar kadar in- sanın temsilcisidir.” Bu sözler geçen haftanın başında Surabaja şehrinde söyleniyordu. Su- rabaja Cava Adasındadır. Sözleri söyleyen, Endonezya Cumhurbaşkanı Sukarno'dan başkası değildi. Başkan Sukarnonun misafiri "K" DÜNYADA OLUP BİTENLER Yoldaşı kendi halkına şirin göster- mek için böylesine beklenmedik mü- dahalelerde bulunmasının sebebi, pek çok siyasetçinin "bu şişman ve kısa boylu adamı" davet etmesi yüzünden Başkanı şiddetle tenkit etmesiydi. Gerçekten, "K" Yoldaşın hareketleri tenkit edilmeyecek gibi değildi. Yol- daş, Endonezyada da tıpkı Hindistan, Afganistan ve Birmanyada olduğu gibi, korkulacak bir satış ajanı oldu- ğunu isbat etmekle —meşguldü. Bir- kaç gün önce, Endonezya Gençlik Cemiyetinin tertiplediği bir mitingde konuşmuş ve evsahibinin gözleri ö- nünde Endonezya gençliğini komü- nist olmağa davet etmişti! Her git- tiği yerde, komünizmin açık propa- gandasını yapmaktan çekinmiyordu. Ona kalırsa Batı memleketlerinde en adaletsiz şekliyle kapitalizm, çalışan sınıfları sömürüyordu. Batının yar- dımı sömürgecilik demekti. kapitalizm, terakki sahasında komü- nizmin çok gerisinde kalmıştı. Sov- yet Rusya ilk suni peyki atan, aya ilk defa —bayrağını diken — devlet değil miydi? Sadece bu bile komünizmin kapitalizmden daha iyi olduğunu göstermeğe yetmez miydi? Sovyet Rusyanın 1955 te istihsâlin her saha- sında Amerikaya erişeceğini unut- mamak lâzımdı; "Amerikanın, ko- münizme karşı giriştiği bu maraton yarışında ergeç nefesi kesilecekti." Meydanlarda toplanan saronglu, sa- rıklı ahali bütün bunları dinliyor ve -her halk gibi- devletin misafirini candan alkışlıyordu. Ama, söylenen sözlerden fazla bir şey anladığı yok- tu. Ancak, iş sun'i peyklere ve aya roket göndermeğe geldi mi, halk bun- ları can kulağıyla dinliyordu. Endo- nezyanın fakir insanlarının istihsâl SEYAHATİ AKİS, 2 MART 1960