DÜNYADA OLUP BİTENLER ler. Kocaları üzerindeki tesirleri çok büyüktü. Bu kadınlar, subay kocala- rından izin alarak, günlerce barikat- lerin ardındaki müfritleri beslediler. Hiçbiri, kelimenin tam manasiyle de Gavlle'cü değildi. De Gaulle onlar için bir vasıtaydı. Cezayir elden gi- decek okluktan sonra, evvelâ de Ga- ulle defolup gitmeliydi. Geçen hafta boyunca Elysee Sarayında yapılan toplantılarda Bakanlar bütün bunla- rı de Gavlle'e açıkça söylediler. Üç Bakan -Başbakan Yardımcısı Sous- telle, Savunma Bakanı Guillaumat ve Maliye Devlet Sekreteri Giscard d'Estaing- asilerin üzerine hiçbir su- retle ateş açılmaması gerektiği kâ- naatindeydiler. Fakat, diğer Bakan- lar Devletin otoritesinin korunması ve meşru Hükümete karsı ayakla- nanların, icabında kuvvetle mahve- dilmesi gerektiğinde müttefiktiler. General de Gaulle de bu kanaati şid- detle destekledi. Ne oluyordu? Bu caniler kendilerini hala IV. Cumhu- riyet — devrinde sanıyorlardı? Fransa, Cezayirde plebisit yapılma- sını kararlaştırmış, Cumhurbaşkanı- nın agzından taahhüt vermişti. Fran- sa sözünden dönecek kadar şerefsiz miydi? De Gaulle, 29 Ocak akşamı bizzat konuşacak, siyasetinden as- la dönmeyeceğini açıklayacak ve icabında asiler ateşle — ezileceklerdi. mu dinlemeyecekti ? boş bir lâftı. O Orduyu iyi "Dreyfus hâdisesi sırasında -asil bir Fransız subayının Almanlar hesabı- na casusluk yapması Üzerine onu kurtarmak için yalan yere itham edi- len musevi asıllı bir subay ki, sonra- şısına çıkacak, âsilerin üzerine yü- rümelerini isteyecekti. Kararlı bir adam hafta sonunda Fransız polisi bütün anavatanda müfrit sağcı teşekküllerde arama yapıyor ve tah- rikçileri tevkif ediyordu. — Anavatan ve muhtar Cumhuriyetler tamamiy- le Cumhurbaşkanının arkasındaydı- lar. Komünistlerden — Muhafazakâr- lara kadar herkes, faşist diktatörlük tehdidine karşı de Gaulle'ü destekli- ; kendini bilmez cani macerâ- perestler ezilecekti Bu sırada, Orgeneral Challe ile Ge- 26 nel Temsilci Delouvrier'nin Hükü- metin emriyle Cezayir şehrinden çöldeki yeni bir karargaha, — nak- lettikleri öğrenildi. Challe orada sa- dık kuvvetler toplamıştı. Cezayir bölgesinin diğer büyük — şehirlerinde Korgeneral Gambiez ve Olie, de Ga- ülle'e sadıktılar; durum normale dönmüştü. Asiler Cezayir şehrinde de teslim olmadıkları takdirde para- şütçüler ve yurtiçi birlikleri -Beledi- yeyi işgal etmişlerdi- onlara katılsa- lar bile, de Gaulle hücum emrini ver- meğe kararlıydı. Japonya Eski Düşman Dost Olur! Bundan aşağı yukarı bir asır önce Japon İçdenizine girmek isteyen Batılı ticaret gemilerinin topa tutul- masını Doğan Güneşi İmparatoru em- retmişti. Japonya o zaman bütün dünyadan, tecrit edilmiş yaşamak is- tiyor, hiçbir yabancının Japon topra- ğına ayak basmasına rıza göstermi- yordu. İçdenize yol açan boğazı ko- ruyan bataryalara o zaman Şoşulu bir Samuray komuta ediyordu. Bu- günkü Japon Başbakanı Nobusuke Kişi, işte bu Samurayın soyundan gelmektedir. O zaman ihraç malları- nı satacak pazar arayan -eskilerin tabiriyle- Düveli Muazzama, Doğan Güneş İmparatorluğunun bu küstah- lığına tahammül edemediler ve Was- hington, Londra, Paris ile La Haye Hükümetleri bir muhtelit donanmayı İçdenize sokarak Nuhu Nebiden kalma Şoşu bataryalarını ağır top- larıyla susturuverdiler Top mevzile- ri Amerikan deniz piyadeleri tarafın- dan işgal edildi. Şoşu derebeyine iki şıktan birini seçmek kalıyordu: Ya Amerikan silahendazlarına karşı so- nuna kadar çarpışacak ve yenilip ha- rakiri yapacaktı veya onlara boyun eğip dost olacak ve bu dostluktan azami kârı sağlamaya gayret ede- . Şoşu derebeyi bu ikinci şıkkı Hemen bir asır sonra, 1945 de bu yatağında harakiri yapmasını tavsi- ye ediyordu. Kendisi, Japon genişle- me politikasının en hararetli taraftar- larından biri olmamış mıydı? Büyük kartellerin başında Japon sanayiini bütün Asyayı zaptetmek için teşki- latlandıran sinde Harbour baskınını hazırlayanlardan biri de o değil miydi? Şerefli bir Sa- muray olarak ona düşen şey, 70 mil ötede Hiroşima Amerikan atom bom- basının cehennem ateşinin altında yanarken, harakiri yapmaktan başka ne olabilirdi? Fakat Kişi bu tavsiye- lerin hiçbirini dinlemedi. Kararı kat'- iydi; Atasının misâlini takip edecekti. Prokonsül Mac Arthur onu harp suç- lusu olarak hapse attı, mallarını hac- zetti. Uzun yıllar fakirliğin ve hattâ haysiyet kırılmasının tadını tattı. Fakat, kararından dönmedi: ya için de -kendisi için de- tek çare, Amerikayla dost ve müttefik olmak- tan ibaretti. İşte, 1951 ittifakının yerini alan Japon - Amerikan İttifak — Andlaş- ması, bu politikayı taçlandıran bir netice olarak geçenlerde Washing- ton'da imzalanırken 1945 ten beri ha- yatını Japon - Amerikan dostluğuna vakfetmiş bir adam, bu Japon Tal- leyrand'ı, hayatının en büyük mükâ- fatını görüyordu. Kişi, yeni ittifakla Amerikalılardan çok şeyler temin et- mişti. Amerikan bırlıklerının Japonya- Sosyahst aleyhteki nümayişlerine rağmen, Ki- şinin sağladığı ehemmiyetli bir yeni— lik bundan böyle Japonyadaki Ame- AKİS, 3 ŞUBAT 1960