b le ni söyledi Hatta kalktı, benim elimi öptü. "Merak et- me anneciğim, senin işin benim işim! Ben hemen takip ettirip çıkartacağım. Ondan sonra seni otomobilimle aldırtıp, paranı verdireceğim" dedi. Bunun üzerine ben de ona adresimi iyice yazdırdım ve eve dönüp bekle- meye başladım. Ama gene, ne kimse geldi, ne de kim- se aradı. "İnsanı, kendi — parasıyla rezil yapıyorlar, rezil. Sanki ben, dılenmışım de lütufta bulunmuşlar. Ayol, ben sana vergimi vermesen, sen dakikasında beni hac- zediyorsun. Paran yoksa, alemin yorsun? Kimse görünmeyince, tekrar yollara düştüm. Bu defa da Babıâlide bir gazeteci tanıdığım vardı, gidip akıl danışayım dedim. Adam beni dinledi. O sı- rada yanında yüzü boyalı bir kadın oturuyordu. Bana "Git Valiye, durumunu anlat, istersen bir istida yaz" dediler. Kadın da Vilâyete gidiyormuş "Gel, ben seni götüreyim" dedi. Vilâyete geldim. Önü çok kalabalık- tı. Beni içeriye sokmadılar. İhtiyarlık bu ya, yorulmuş- tum. Merdivenlere,oturuverdim. Önce, o göğsünde yıl- dızlı polislerden biri geldi, "Kalk" dedi. Ben de kız- dım, "Kalkmam" dedim. Bu sefer üç polis bırden gel— di beni karga tulumba kaldırdıkları gibi, soktular. Meğerse, Başbakan çıkarken beni venlerde otururken görmesin diye oradan yaka paça atmışlar. Polisler beni akşama kadar Vilâyetin bir oda- sında tuttular, sonra da bıraktılar. "Ertesi gün, belki paramı bu sefer alırım diye tek- rar Vilayete gittim. Vali ile gene görüştürmediler. Bi- raz sonra da, cip dedikleri otomobile bindirip bilmedi- ğim bir yere doğru memurlar beni götürmeye başladı- lar. Memurlar konuşurken beni Darülacezeye götüre- ceklerine dair bazı lâflar işittim. Hemen "O, teşekkür ederim" dedim. "Darülaceze beni sizden iyi tanır. Ben her yıl Darülacezeye hayır yaparım. Bunu da Belediye Başkan muavini Fuat Bey bilir." Lâfı uzatmayalım, bu adamlar beni ciple Ayasofyadakı Talât Paşanın köşküne götürdüler. i şürdü. Ben de bu köşke girer çıkardım. Meğerse bura- sı şimdi karakolmuş. Hâlâ ne yapacaklarını anlıyamı- yordum. Beni karakolun bir odasına oturttular. Orada- ki komisere "Evlâdım ben mahküm değilim, bir şey değilim. Beni burada ne tutarsınız?" diye sordum. Ko- miser de galiba iki yere götürdüler. kanlığı binasına geldik gördü de, bu adamların elinden kurtardı. dığım, bu adamlar beni Darülacezeye atıp kurtulmak istediler, sonra tanıdık çıkınca muvaffak olamadılar. Taksitle para "Paramın hiç olmazsa bir kısmını kurtarmak için uğraşmam, uğraşmam, uğraşmam lâzım geldi. Gün- lerce kapı kapı dolaştım. Bütün bu çektiklerimden son- ra nihayet bana otuz yıl önce boncuklarımı, mücev- herlerimi satarak yaptırdığım apartmanıma karşı- lık önce 200 bin lira verdiler ki, bundan elime, kesinti- lerinden sonra 193 bin lira geçti. Daha sonra da iki defa 50 bin lira verdiler. Bu paralarla hemen civarda bir apartman aldım. Bu yeni aldığım apartman eskisi- nin yanında hem mevki, hem büyüklük, ham de irat AKİS, 3 ŞUBAT 1960 konuşuyorlar! bakımından sıfır kalır. istiyorum ama içindeki kiracı bir türlü edemiyor. Bu Şimdi o apartmana taşınmak yeni evimin tapu muamelesi daha bitmedi. Bitince onu da hayra vakfedeceğim. Benim hesabıma göre, daha benim Belediyeden 300 bin lira alacağım var. Ar- tık ne kadarını verirler, bilmem. Bugünlerde gene Bele- diyeye Aarada sırada uğramak lâzım geliyor. Yeni apartmanda kendim için bir daireyi boşaltmak ve bir de tanıdık kız var, onu yanıma almak istiyorum. Bu kız bana şu yaşlı halimde bakabilir. Ben de kimseye rahat- sızlık vermemiş olurum. Burada iğreti duruyorum. Eş- yalarım, evin misafir odasını doldurdu. Zaten ablam da hasta. Apartmanı boşalttıktan ve o kızı bana bak- mak üzere yanıma aldıktan sonra gene Belediyenin peşme düşüp geri kalan paramı kurtarmaya çalışaca- ğım. Ben arkasına düşmesem, bağırıp çağırmasam kimsenin paramı vereceği yok. Dedim ya, insanı parasıyla rezil ediyorlar, para-