DÜNYADA OLUP BİTENLER Fransa Hortlayan Faşizm #tA yaklanma, Fransız Ordusunu ye- nemiyecektir!" Cezayirdeki Fran- sız Silâhli Kuvvetleri Başkomutanı Hava Orgenerali Maurice Challe 24 Ocak Pazar gecesi Cezayir Radyo- sunda böyle konuşuyordu. Fakat tam 12 saat sonra -yine General Chal- le'in sözlerini tekrarlayalım- "üç ki- şiden fazla kimsenin toplanması ya- sak" olduğu halde barikatlerin için- de ilk önce 5 bin, sonra 10 bin, daha sonra 15 bin kişi toplanmıştı. Ortiz adlı bir kahvecinin tahrik ettiği si- vil halkın kendilerine ateş açması karşısında bunların üzerine yürüdü- ler diye jandarma birlikleri, bari- katlerin önünden Genel Valilik bina- sına çekilmişler ve 10. Paraşütçü Tü- meninin muvazzaf erleri barikatlerin önünde yerleşmişlerdi. şütçülerle âsiler gayet iyi geçini- yorlardı. Önüne gelen, barikatlere il- tihak edebiliyor, önüne gelen, bari- katlerden çıkıp evine gidiyor ve ba- rikatlara — yiyecek — taşıyabiliyordu. Fransız Ordusu âsilere yenilmemiş- ti: sadece, Fransız Ordusu âsileri ko- ruyordu. Bu 1ş nasıl olmuştu" Tümgeneral Massu'nün azli üzerine Ceza yı şeh- rinde kargaşalıklar çıktığı öğrenilir öğrenilmez, o sırada Pariste bulu- nan OÖrgeneral Challe'e Hükümet, isyanı bastırmak için en geniş yetki- leri tanımıştı. Örgeneral, — Cezayir- deki karargâhına döner dönmez ba- rikatlere sığınmış olan âsilerin dışar- dan ikmal sağlamalarını önlemek maksadiyle bütün şehrin etrafını bir askeri kordonla çevirmişti. Bu kor- donu tesis etmek vazifesi 10. Para- şütçü Tümenine -Massu'nün eski tü- meni- bağlı I. Yabancı Paraşütçü A- layı ile I. Avcı Paraşütçü Alayına verilmişti. Bu iki alay da, — Cezayir şehrinden giriş ve çıkışı mutlak ola- rak önlemek emrini almışlardı. Fa- kat, pazar gecesi Cumhurbaşkanı de Gaulle, "Vazifemi' yapacağım!" diye haykırdıktan birkaç saat sonra pa- zartesi sabaha karşı saat 4,15 de, Blidadan gelen silâh ve mühimmat yüklü bir kamyon, kordonu geçerek barikatlere doğru yol alıyordu. Sa- bah saat 5 te barikatlerin önünde nö- bet tutan paraşütçüler, âsilerin 12/7 çapındaki ağır makineli tüfekleri mevzilediklerini — gördüler. — Asiler icabında yurtıçı savunma birliklerin- de savaşmak üzere seçilmiş siviller- di. Bu sıfatla, hâki üniformalarıyla birliktte otomatik — olmayan tüfekler 24 taşıyorlardı. Fakat, birliklerinde — 12/7lik — mitralyözler mevcut değildi. Asiler bu mitralyöz- leri nereden bulmuşlardı? Yapılan kısa bir tahkikat, paraşütçü birlikle- ri içinde asilerle beraber olanların mevcudiyetini Oortaya çıkardı. Sa- bah saat 6 da Başkomutan Orgene- ral Challe, Cezayir şehrinin emniye- tiyle görevli 10. Paraşütçü Tümeni- ne bağlı alayların komutanları Al- bay Dufour, Albay Broizat, Albay Brechignac ve Albay Bonnegal'i bü- rosunda topladığı zaman, Albaylar ittifakla, silâh dolu kamyonun geçti- ği yol kavşağını tutan yüzbaşı ile teğmenlerin kamyonun — geçmesine yurtiçi savaş General de Gaulle Hakikaten kuvvetli... bile bile müsaade ettiklerini, bu du- rumda kendileri için yapacak bir şey olmadığını, asilere karşı hücu- ma geçmenin bahis mevzuu olamaya- cağını, Örfi idarenin tatbik kabiliye- tinin mevcut bulunmadığını bildirdi- ler. Albaylara kalırsa yapılacak şey, barikatlerin etrafında nöbet bekle- mekten ibaretti. Bu arada paraşüt- çüler, asileri iknaya çalışacaklardı. Fakat, bunu dahi yapmak için bir şartları vardı: Orduya, âsiler üzerine hiçbir suretle ateş açılmayacağına dair kat'i emirler verilmeliydi. Al- baylar odasından çıktıktan sonra Başkomutan, Elysee Sarayına hita- ben bir telgraf karaladı. Orgeneral şöyle diyordu: "Feci bir tenakuzun içine düşmüş bulunuyorum Ya Ge- meyecek emirler vereceğim." Ordunun vaziyeti lysee Sarayına gelen bütün rapor- lar, nüfuzlu subayların büyük ço- ğunluğunun, barikatlerin arkasında- ki asilere "deli" gözüyle baktıkları- nı fakat aynı zamanda, bu delilerin mevcudiyetini, General de Gaulle'ü -Cezayirlilere kendi mukadderatını tayin hakkını veren- siyasetinden vazgeçirmek için bir şantaj vasıtası olarak kullanmağa taraftar oldukla- rını gösteriyordu. Ordu, "oy san- dıklarının teşkil ettiği koskoca istif- hamı harp gayesi olarak kabul ede- mezdi". Orduya niçin savaştığı ke- sin olarak bildirilmeliydi. Eğer bü- tün bu gayretler, Cezayirli Arapla- rın dört seni oy sandıkları başına gidip bağımsızlık istediklerini beyan etmelerini ve bunun üzerine kendilerinin tıpış tıpış Fransaya geri dönmelerini temin içinse, harp et- meğe hiç lüzum yoktu. De Gaulle'e bakılırsa, Fransa dört sene içinde Cezayirde o kadar muazzam yatırım- lar yapacaktı ki, Araplar, — Fransız vatandaşı olarak kalmak için can atacaklardı! Fakat, Ordu işin reali- tesine vakıftı. Dört sene içinde kos- koca bir asın bürudetini silmeğe im- kân yoktu. Araplar istiklâl arzusun- Ama, her Fransız kalmalıydı. de, Ordunun Cezayirden ayrılmama- sı lazımdı. Aşikâr olan şey, paraşütçülerin asilerle birlik olduklarıydı. Zaten, Orgeneral Challe'in en büyük hatası barikatlerin önüne ve şehir dışındaki kavşaklara paraşütçüleri vermiş ol- uvazzaf askerler, uzun Hindiçinide — savaşmışlardı. Fransız İmparatorluğunun çözülme- sinden çok ezâ duyuyorlardı. İnan- dıkları tek şey kuvvetti. Üstelik, Vi- etminh âsilerinin kendilerine karşı Maco'dan öğrenip tatbik ettikleri " yin yıkama" -bir nevi işkenceyle ka- rışık terbiye- — usüllerinin Araplara karşı tatbik edilebileceğine ve bu yede Arapların uşaklaktırılabılecegı— ne inanıyorlardı. Ayrıca, Cezayirde kalmak da istiyorlardı. Yıllar süre- si bu memleketteydiler. — Vazifeleri, Cezayir şehrini milliyetçi tedhişçi- lerden temizlemekti. Kan ve korku, Fransız halkla, onlar arasında tam bir kardeşlik yaratmıştı. Çoğu, Ceza- yirdeki Fransız kızlarla evlenmışler— di. Bu kızlar ise, en mutaassıp sağ- cılardan da daha mutaassıp ırkçı idi- AKİS, 3 ŞUBAT 1960