lere karşı açıktır. Dış ticaretimiz, sadece, ne Müşterek Pazara, ne Serbest Ticaret Topluluğuna olmayan üç OECE memleketine (İs- panya, İrlanda ve İzlanda) ve bir de -OECE üyelerinin denizaşırı toprak- ları dışında kalan- diğer memleket- lerle açık vermemiştir. Görülüyor ki ticaret yaptığımız memleket- lerin en önemlileriyle açığımız devam etmektedir. Bu açık Amerikan yar- dımları, OECE Devletlerinin kredile- ri, Moratoryum, konsolidasyon an- laşması ve altın terhini suretiyle fi- nans edilmiştir. İlerde, bu borçların da ödenmesi gerekecektir. Bunun için de, ihraca- tımızın arttırılması lazımdır. Fakat, 1959 rakamları ihracatımızı arttır- mak davasının istihsâli çoğaltma ve verimliliği arttırma davası olduğunu ve bu büyük dâvayı halletmek için he nüz hiçbir başarı gösteremediğimizi açıkça ortaya koymuştur. Bu başarı- sızlık aynı sırf mali ka- rakter arz eden meşhur istikrar programının en büyük başarısızlığı- dır. İhracatımızı gelecek yıllarda arttıramadığımız takdirde, ithalât bakımından büyük zorluklarla karşı- laşacağımız muhakkaktır. Bir yan- dan yatırım faaliyeti büsbütün ya- vaşlayacak, öbür yandan ise yılda 800.000 artan nüfusumuzun ihtiyaç- ları karşılanamaz hale gelecektir. Dost ve Müttefiklerin ianesine ne ka- dar güvenilebileceği ise — meçhuldür. Dost ve Müttefiklerin bizi yeni yar- dımlara J1layık görebilmeleri için, milleti büsbütün kemeri sıkıp çok daha fazla çalışmağa sevkedecek bir iktisat siyasetini kabule Hükümeti zorlayacakları şüphesizdir. Ümitsiz gayretler eşte, D. P. başları bunu anladıkları Iıçmdır ki yeni krediler peşindedir- ler. Yeni krediler şimdiye kadar te- min edilememiştir. Nisan başına ka- dar da temin edilemediği takdirde D. P. başları sureti katiyede son şans- larını Mayısta yapılacak bir seçimde göreceklerdir. Nitekim her şey gibi, dış ticaret siyasetimiz de şimdi bu istikamete doğru ayarlanmak isten- mektedir. Gerçi, kotalar OECE'nin ısrarlı tavsiyelerine uyularak üç ay- dan altı aya çıkartılmıştır. Fakat, yine de malların hiç olmazsa yarısı- nın Mayısa kadar ithali için her şey yapılacaktır. Bu suretle, seçime ka- dar 100 milyon dolar civarında mal piyasaya girmiş olacaktır. Gerçi, bunlar ateş pahasıdır ama D.P. nin ko yüzde 40 a çıkartılmış olması, birçok AKİS, 3 ŞUBAT 1960 Hasan Polatkan Ağız yanınca... sanayi teçhizatiyle kamyon ithali- nin serbest bırakılmış olması, -OE- CE'ye verilen taahhütlere rağmen- kredili ithalâta yine müsaade edil- mesi, Demirperde memleketleriyle ticareti azaltma siyaseti takip ede- ceğimiz OECE'ye bildirilmiş olması- na rağmen iki taraflı kliring anlaş- maları yapmış olduğumuz memleket- lerden ithâl edilecek mallar için 80 milyon dolarlık bir kota ayrılmış ol- ması, kotaların içinde lüks binek oto- mobilleri gibi lüzumsuz istihlâk eş- İKTİSADİ VE MALİ SAHADA yasına da yer verilmiş olması seçim gayelerinin tahakkukuna yarar diye tezgaha konmuştur. Fakat, Merkez Bankasında daha şimdiden başlayan döviz sıkıntısı Zzaten fazla bir şey ifade etmeyen bu ümitlerin de aslın- da pek o kadar kuvvetli olmadığını göstermektedir. İşçiler Adalet Geçen hafta içinde bir gün B.M.M. ütçe Komisyonunda — Çalışma Bakanı Haluk Şamanın arkasında oturan Çalışma Bakanlıgı yetkilile- ri, birbirlerinin yu "buna nasıl cevap bulacağız" d ye bakıştılar. D.P. gerçekten, sendika hürriyeti de- nince tenkidi cevapsız bırakmağa, grev hakkı denince D.P. nın bunun çıkmaz ayın son çarşam- basında tahakkuk edeceğini hâlâ va- ad etmekte olduğundan bahsetmeğe alışmıştı., Fakat, D.P. nin en büyük id diası Türk işçisini refaha kavuştur- muş olmaktı. Refah vardı ya, Türk işçisi insan haklarına sahip olmuş, olmamış ne lâzım gelirdi? Zaten işçi parlak grev laflarıyla hiç mi hiç 11g11enm1yordu i İşte, bu felsefe 1çınde kendilerini avutanlar, bir gece önce C.H.P. A- raştırma Bürosuna şöyle bir uğramış olan Adana Milletvekili Dr. Suphi Baykamın işçi ücretlerine dair açık- ladığı rakamlar karşısında — şaşırı kaldılar. Genç Adana Milletvekilinin, üyesi olduğu C.H.P. Merkez İdare Hey'eti içinde arkadaşları tarafından "sputnik" diye anılmasının sebebi böylelikle bir defa daha anlaşıldı. Hakikaten, Baykam, her konuşma- sında bir "sputnik" tesırı yapmasını biliyordu. Baykamın rakamlarına gore beygir gücünden fazla enerji kul— lanıp 10 işçiden fazla işçi çalıştıran müesseselerde -sanayideki kapasite- nin ve işgücünün en büyük kısmı- elde edilen istihsâl kıymetinden işçi- nin ücret olarak aldığı yekün, 1953 de yüzde 33 olduğu hâlde 1957 de yüzde 29 a düşmüştü. Demek ki iş- çiler artan istihsâl kıymeti kadar üc- ret artışı sağlayamamışlardı. Memle- ketimizde sosyal sigortalatın acıklı durumu hatırlanınca, bunu, milli ge- lirin tevziinde işçi kütlesinin gitgide daha mağdur bir hâle düştüğünün bellibaşlı bir işareti saymak lâzım gelecekti. Türkiyede milli gelir, gün- den güne daha adaletsiz olarak tevzi ediliyordu. D.P. nin sosyal politika bahsinde- ki en büyük başarısızlığı işte bu ko- nudaydı. 23