Dünyaya bakış Batıda Bir Yara: Dünyanın gözleri bir defa daha — Fransaya çevrilmiş bulunuyor. Büyük ümitler uyandırarak iş başına gelen de Gaulle'e karşı Cezayirde başgösteren ayaklan- ma bilhassa Batı umumi efkârı tarafından büyük dik- katle takip edilmektedir. Fransada bugün sadece de Gaulle'ün -emsalsiz bir itibara sahip başka bir lider olmadığı için- halledebile- ceği bir dava vardır. Bu, Cezayir davasıdır. Cezayir dâ- vası sadece bir Batı memleketinin yerli halkı istismar etmesi ve yerli milliyetçilerin — memleketlerini bağım- sızlığa kavuşturmak için savaşmaları davası Cezayir dâvası ayrıca -Kenyada, Rodezyada ve Güne Afrikada olduğu gibi- büyük yerli çoğunlukları ortasın- da kalmış Avrupalı azınlıkların davasıdır. Hızla bağım- sızlığa doğru ilerleyen eski esirlerin hâkimiyeti altında kalmak korkusu, bu Avrupalılarda yeni bir faşizm do- ğurmuştur. Birinci Dünya Harbinden sonra Almanyada nazizmin doğması da, Almanların etraflarında sadece, her şeye hazır bir düşman dünya görmeleri yüzünden- dir. Bugün Afrikada yaşayan Avrupalılar arasında ge- lişen yeni faşizm de aynı şekilde, kaynağını ezilmek, mahvedilmek korkusundan almaktadır. Faşizmin hiçbir nev'ini tasvip etmeğe imkân yoktur. Fakat bu korkunun varlığını kabul etmek ve onun tedavisi çarelerini dü- şünmek de aynı derecede ehemmiyetlidir. Cezayirli Araplar tarafından ezilmek korkusu Ce- zayir Fransızlarını, Fransız Anavatanını, kendilerini terketmemesi için zorlamağa sevketmektedir. İsyan bu yüzden çıkmıştır. İsyvan edenler Fransaya karşı Fransa- nın Cezayirde kalması için ayaklanmışlardır. Fakat öte yandan de Gaulle ve onunla birlikte Fransızların ço- ğunluğu, 1 milyon Fransız Fransada yaşasın diye 9 mil- yon Arabın Fransız olmağa zorlanamayacağını idrak etmişlerdir. De Gaulle'ün geçen 16 Eylülde Cezayirde kendi mukadderatını tâyin (self-determination) prensi- binin tatbikini kabul etmesi, işte bu sebepten dolayıdır. Şimdi ise, Cezayirli Fransızlar bu prensipten vazgeçil- mesini istiyorlar. Her mutaassıp gibi faşistler de, Anavatanın kendi arzularını kabul etmeyişini onun tembelliğine ve feda- kârlıktan kaçmasına yormaktadırlar. Kötü idare edil- miş sömürge harplerinde yoğurulmuş olan muazzaf or- dunun büyük bir kısmı da, İmparatorluğu yavaş yavaş kaybetmenin doğurduğu teessür içinde, faşistlerin bu kanaatini paylaşmaktadır. Bütün bu unsurlar için ça- re, tembellik rejimi telâkki ettikleri demokrasiyi yık- mak ve Pariste bir askeri diktatörlük kurmaktır. Faşistler bu hevesi, IV üncü Cumhuriyetin zayıf lider- lerine karşı olduğu gibi kuvvetli de Gaulle'e karşı dahi taşıyabilmektedirler. Şu halde, onlara cesaret veren başka bir unsurun mevcut olması lâzımdır. Bu unsur, Fransada sol cenah kuvvetlerinin, Komünist Partisinin Sovyet Rusyaya bağlılığı yüzünden bölünmüş olmasıdır. Mutedil sağcı unsurlar, Fransada bir askeri diktatörlü- ğe karşı şiddetli bir mücadele yapmazlar.-Fransada sağ cenah, kendi iktisadi ve sosyal menfaatlerine dokun- mayan her rejime "eyvallah" demiştir. Bir faşist dik- tatörlüğe karşı direnecek asıl kuvvet, işçi kitlesi ile AKİS, 3 ŞUBAT 1960 Fransa laik ve hürriyetsever aydınlardır. İşte, bunlar Fransada -maalesef- ikiye bolunmuştur Cezayirdeki faşistlere cesa ret veren de dur. Bu âsi faşistleri temizlemek için harekete geçmek isteyen herhangi bir Fransız vatanse- verinin önündeki engel de bundan ibarettir. e şuna varıyor: Faşist asilerin Cezayir şehri- nin sokaklarında kurdukları barikatlere karşı de Gaul- le hücum emri verirse, Ordu bu emri dinleyecek mi- dir? Zira Ordu Parisi dınlemez 70 bin paraşutçu aksine, askeri bir hükümet kurmak üzere Parise yürürse Fran— sız demokrasisi için mukavemet çaresi, işçileri silâhlan- dırmaktır. Yüzde altmışı Komünist olan bu kitlenin ne renk bir ıdareyı işbaşına getireceği ise tamamiyle meç- huldür. Kendi itibarını da, Fransayı da kurtarmak, Ordu- nun de Gawlle'e itaat etmesine bağlıdır. Çünkü, Ordu şunu bilmelidir ki Cezayiri elden kaçırmamak pahasına Pariste kurulacak bir askeri diktatörlük bile, bu sefer, başta Birleşik Amerika olmak üzere bütün Batı Camia- sının, Cezayirde bağımsızlık için serbest plebisit yapıl- ması yolundaki ısrarlarına dayanamayacaktır. Çünkü Batı, Fransada bir avuç mutaassıbın ısrarı yüzünden bütün Asya ve Afrikada Batının itibarının paçavra edil- mesine daha fazla göz yumamaz. Cezayir nasıl olsa bağımsızlığını kazanacaktır. Fakat, böyle bir plebisit sonunda doğacak olan Cezayir Cumhuriyeti Fransaya düşman bir devlet olacaktır. Üstelik, belki de dahili harp Fransayı da Fransa olmaktan çıkartmakta ge- cikmiyecektir. Bu sebeple Batı, icabında Parise yürü- meğe kalkışacak Güneylilere mâni olmak durumunda- dır. General de Gaulle aslında pek hoşa gidecek fikir- lere sahip değildir. Dış politikadaki "büyüklük" iddia- ları, Atlantik İttifakının askeri kudret ve tesırlılıgını baltalamaktadır. Dahili politikası, kendi kendisini put laştırmağa istinat etmektedir. Bugün, Fransada, f'ıılen Başbakan yoktur, Bakanlar yoktur. Meclis yoktur. Her şey de Gaulle'ün şahsiyle kaimdir. O, V inci Cumhuriyet Anayasasına, kendi takdiriyle, istediği anda, istediği müddet için bütün Devlet salâhiyetlerini üzerine topla- mak hakkını kendisine veren bir madde de eklemiştir. Aslında Be Gaulle -tıpkı Napoleon Bonaparte gibi- Bi- rinci Konsül olmuştur. Gerçi, Fransız Milleti insan hak- larına o kadar bağlıdır ki de Gaulle bunları tamamiyle ortadan kaldırmak istememiştir. Fakat, yine de bu- günkü rejime demokratik demeğe imkân yoktur. De Gaulle'ün iktisadi siyaseti de anti-sosyaldir. Gerçi, de Gaulle, enflâsyonu durdurmağa muvaffak olmuştur. Fa- kat, bunun için katlanılması gereken yükün çoğu çalı- şan kütlelerin sırtındadır. Yatırım hızı yavaştır. Büyük hususi menfaatlere dokunulmamak için, memleketi ke- miren alkol lobi'sine müsamaha edilmektedir. Egıtım tekrar papazların emrine verilmek yolundadır. bunlar, elbette ki Voltaire'lerin, Clemenceau'ların, Jau- res'lerin yurdunda olmaması gereken şeylerdir. Fakat, ne gariptir ki bugün Fransanın müfrit sağın veya müf- rit solun istibdadından kurtulmasını isteyen her hakiki demokrat, Birinci Konsülün başarısını arzulamak du- rumundadır 25