bu gazeteler için ehemmiyeti anlatı- lacak, kendilerinin korunması iste- necekti. Sonra da durum Basın-Ya- yın bakanlığından tahkik edilecekti. Babıâlideki kanaat, kararın — Halük Şamanın tesiri altında alındığı mer- kezindeydi. Zira Halük Şaman daha 1951'de resmi ilanların rasyonel bir tevzi tarzına bağlanmasını, daha doğrusu bunların hususi surette çı- karılacak bir gazetede neşrine taraf- tar olmuş, bu fikrin şampiyonluğunu yapmıştı. Aslına bakılırsa, doğrusu da bundan başka şey değildi. vansiyonla gazete yaşatmanın, bes- lemenin bir faydası yoktu Fakat resmi ilânların afaki teşeb- büslerle geri gelmeyeceği geçen haf- ta, içinde belli olunca, yahut alâka- lılara duyurulunca alâkalılar daha müsbet bir harekete girişmek — için aralarında mutabık kaldılar. Hattâ bu "müsbet hareket" in ne olduğu bi- le kendilerine fısıldandı. Şu Beynel- milel Basın Enstitüsüne haddi bildi- rilmeliydi. Nitekim haftanın sonunda arzulanan tebliğ yayınlandı ve rad- yolarla İktidar organları -Hürriyet dahil- tarafından yaygarayla duyu- ruldu. Türkiye Gazete Sahipleri Sen- dikası Beynelmilel Basın Enstitüsü- nün hareketlerini hiç bir surette tas- vip etmediğini "muhterem halk ef- karına" -ve tabii muhterem Başbaka- nımıza- arzı vazife biliyor, bu Ens- titüyü "fitne yaratmak" ve "beynel- milel münasebetlerin temelini teşkil eden milli hakimiyetlere saygı pren- sibini ihlal" ile suçlandırıyordu. Tür- kiye Gazete Sahipleri Sendikasını, D. P. nin hakimiyeti altında bulunan Ege Gazeteciler Cemiyeti -çok daha az realist sebeplerle- takip etti. Ancak, bundan Beynelmilel Ba- sın Enstitüsünün zararı ne oldu, hiç anlayamadı. Zira Türkiyede Hürriyetinin — bulunmadığını dünyaya ilân eden Enstitüyü rezil etmenin yolu "resmi ilânzedeler"e tebliğ neşrettirmek değil, Basın Hürriyetinin bulundugunu Or- taya koymaktı. Halbuki "Menderes rejimi" ile Enstitü arasındaki müca- delenin devam ettiği hafta içinde iki gazeteci daha hapse konularak ve bir gazeteci hapishaneye mütevecci- hen yola çıkarılarak Enstitüye son derece kıymetli bir puan daha hedi- ye edildi. Başsız kalan yuvalar I_lakıkaten bu hafta perşembe günü sabah saat on sularında Esente- pede Gazeteciler Mahallesindeki 5 yaşındaki oğlu Hüseyini — bırakarak eşi Meziyet ile birlikte çıkan adamın adı, sıfatı ile birlikte Vatan gazetesi Yazı İşleri Müdürlerinden Selâmi Akpınardı. Akpınarın Kumkapıda 68 AKİS, 3 ŞUBAT 1960 BASIN Toptaşı Cezaevi Müdürü Yusuf Pekel Doğru söyleyeni... lik annesi, Cağaloğlunda Vatan ga- zetesindeki arkadaşları ile hazin ve- dalaşmalarından Sirkecide İnfaz Sav- cılığında ve —Üsküdar Adliyesinde süratle neticelendirilen formaliteler- den sonra yedi taksilik bir konvoyla "Üsküdar Parkotel" adı verilen Top- son derece iyi huylu ve sakın mizaç- li Akpınar, tesirsiz kalan teselli edi- ci lâflara soğukkanlılıkla "Gerçi mü- teessir olmamak mümkün değil ama, başıma geleni bir iş kazası kabul edi- yorum. Ben çok sevdiğim mesleğim- den zevk alan bir adamım. Dolayı- sıyla, mesleğimin — geleceği için bir takım fedakârlıklara katlanmak bi- ze de nasip olduysa, diğer arkadaş- larım gibi metanetle karşılamam ge- rekir" diyordu. Akpınarın Toptaşı Cezaevine muvasalatı sırasına gene 16 aya mahküm diğer bir Pulliamzede, Şahap Balcıoğlu mahküm arkadaş- larıyla voleybol oynuyordu. Vaziyet, ikinci sette 7-7 berabereydi. Haberi alır almaz derhal istisnasız bütün mahkümların sevgilisi Müdür Yusuf Pekelin odasına fırladı. Oda — Akpı- nar ile birlikte gelen Necla Balcıoğ- lu, Ahmet ve Rezzan Emin Yalman ve bazı gazeteci arkadaşları ile dolu idi. Müdüriyette, gerçekten yürekler parçalayıcı bir sahne cereyan etti. 45 yaşındaki Akpınarın sempatik yü- zü kararmış ve gülmez olmuştu. Eşi- ne "Görüyorsun ya üzülecek bir şey yok" derken, söylediklerine kendini de inandıramamış bir insanın teessü- rü içindeydi. Akpınar daha önce "Tu haf değil mi?" diye soruyordu.: "dün gece rüyamda Menderesi gördüm." Akpınar ve Balcıoğlu, herkesi uğur- larlarken, talep ettiği mehil henüz dol mamış olan ve gene 16 aya mah- küm bir başka Pulliamzedeye, Yal- mana, "Üstad bekliyoruz, yeriniz ha- ır" diyorlardı. Meziyet Akpınarın gözlerinden birdenbire, yaşlar boşal- mağa başladı. Kocasını çile doldur- mak için soğuk ve kalın duvarların ortasına bırakıp dışarı çıkınca fena- laştı ve etrafın yardımı ile toparla- narak ancak kendine gelebildi. Böy- lece, Gazeteciler Mahallesinde başsız bırakılan yuvaların adedi — şimdilik ikiye yükselmişti. Akpınarın, halen Temyiz Mahkemesinde bekliyen, biri 10 diğeri 12 aylık iki mahkümiyeti daha vardır. Tirali gidiyor li sabahı da, Galata Rıhtımına aborda olmuş ve Karadenize nor- mal sürat postası seferini yapan Ak- deniz vapurunun üst katındaki Ame- rikan Barlı istirahat salonunu gaze- teciler ve ekseriyeti Karadenizli bir grup doldurmuştu. Bunlar gene Pul- liam'ın meşhur makalesini iktibastan 16 ay hürriyetsizliğe mahküm edilen Vatan gazetesi Umumi Neşriyat Mü- dürü edebiyatçı Naim Tiraliyi bekle- mekteydiler. Hassas bir kalbe sahip, ciddi ve melek gibi insan olan Ti- rali eşi Günay, çocukları 2 yaşındaki Hasan ve 6 aylık Emine ile Akdeniz vapuruna geldiği zaman, saat 9.15i gösteriyordu. 35 yaşındakı Tirali Gi- resunun eşrafından, pek ünlü ve yay- gin bir aileye mensuptu. Cezaevine, memleketi Giresunun ufak Bulancak kasabasında girmeyi tercih etmişti. 19