B A S Basın Hürriyeti Gölgesiyle Dövüşen Adam (Kapaktaki gazeteciler) Gçen haftanın başında birgün, bu mecmuanın bir muhabiri Lübna- nın Ankaradaki Büyükelçisini ara- dı ve kendisinden Beyrutta El Cum- huriye adlı bir gazetenin çıkıp çık- madığını sordu. PBüyük Elçi Ekse- lans Takiyeddin "Böyle bir gazete Beyrutta değil, Lübnanda bile yok" dedi. Ama bu mecmuanın muhabiri ih tiyatı elden bırakmadı, İstanbul mu- habiri vasıtasıyla aynı suali Lübna- nın İstanbuldaki Başkonsolosuna sor- durdu. Başkonsolostan gelen cevap aynı oldu: "Böyle bir gazete Beyrut- I. N Basın - Yayın ve Turizm bakanlığı- nın bültenine geçen El Cumhuriye- nin -eğer hakikaten mevcutsa- bir Lübnan Büyükelçisi tarafından, bir Lübnan — Başkonsolosu — tarafından tanınmadığı, münakaşa kaldırmayan bir hakikat olarak böylece ortaya çıktı. Hadisenin -tahkik hadisesinin- cereyan ettiği sırada Türkiye radyo- ları, "meçhul şöhret" El Cuımhuriye- nin makalesinin tamamını bütün dünyanın Türkiyedeki basın hürriye- tine nasıl hayran bulunduğunun deli- li olarak okudular, sonra da Zürih- teki meşhur Beynelmilel Basın Ens- titüsüne "ne idüğü belirsiz" diye hü- cum ettiler! Bu, Beynelmilel Basın Enstitüsü tarafından dikkati çekilen dünya ba- Naim Tirali çocuğuyla birlikte Dayan başarırsın. ta değil, Lübnanda bile yok". O za- man Basın - Yayın ve Turizm Ba- kanlığının gazetelere dağıtmakta ol- duğu "Günlük Bülten"in 25 Ocak 1960 tarihini taşıyan nüshasındaki "Türkiyede Basın Hürriyeti" başlıklı yazı büsbütün esrarengiz bir mahi- yet aldı. Zira bu yazı Beyrutta çıkan El Cumhuriye gazetesinin "Türk ga- zetelerini muntazaman takip eden Lübnanlı bir gazeteci" olan muhar- riri tarafından yazılmıştı ve son de- rece şık bir hüküm ihtiva ediyordu: "Türkiyede buz gibi matbuat hürri- yeti vardır!" Türkiyede matbuat hürriyeti buz gibi midir ve öyleyse, bu buzun şekli nedir? Tabii bunlar münakaşa kaldırırdı ama, yazısı 18 sınının “Menderes rejimi'"ne karşı açtığı yaylım ateşi karşısında bütün zahiri çalımına rağ Menderes rejimi"nin kendisini ne derece bunal- mış hissettiğini açık şekilde belli et- ti. Ayrıca Menderesin hemen etrafın- daki ekibin bilhassa savaş gücü ba- kımından kıratının ne olduğu da böy- lece anlaşıldı ve doğrusu istenilirse hazin manzara pekçok yufka yüreği paraladı, pekçok sulu gözü yaşla doldurdu. Ama bu ekipte bırakınız Seçim Savaşını, bir çelik - çomak oyununu bile kazanmak imkanı mev- cut olmadığından olarak "Menderesin en demokratik yollarla gitmesi"ni tesbit etmiş bulunan ide- alistler, hasım cephenin halini göre- rek kendilerini aslanlar gibi hisset- meye başladılar. — Beynelmilel Basın Enstitüsünü yermek ve El Cumhuri- ye ile övünmek!. Bundan daha kö- tü bir taktiği düşünmek acaba kabil midir ? Ismarlama takbih akat hadise bununla kalmadı. tanın sonunda radyolar, başka bir "bomba" yı haber verdiler : Gazete Sahipleri Sendikası, milel Basın Enstitüsünü takbih ediyor du! Radyolar, bu sendikanın mensup- larını açıklamaktan dikkatle sakındık yetteki başyazılarında aklıselimi ko- nuşturarak Basın Enstitüsüne hücu- mu manasız buluyor, sonra da sen- dikası vasıtasıyla aynı işi demek ya- pıyordu!. Halbuki, bahis mevzuu sen- dikaya Cumhuriyet dahil değildi. Mil- liyet de dahil değildi. Hatta Hürriyet bile dahil değildi -Ama Namık Ge- dik, dahil olmasa bile destekleyici ol- duğundan Hürriyet, üzerine aldığı va- zifeyi yerine getirdi, takbih tebliğini muteber ve mutena sütunlarında neş- retti-. Yalnız, bir memlekette Basın Hürriyetinin dahaledir, ahlaksızlıktır, alçaklıktır, namussuzluktur da aynı memlekette " Basın Hürriyetinin bulun- duğunu yazmak — haktır, vazifedir, şereftir, hattâ "değeri altınla ölçü- len bir vazife"dir, anlaşılamadı git- ti. Resmi ilân kılıcı kikaten o gün, takbih tebliğinin Itında imzaları bulunanlar, top- ve bundan böyle, ciddi olarak, resmi ilânların hususi surette çıkarılacak bir gazeteye verileceğini bildirmişti. Böyle bir karar Cumhuriyete dokun- mazdı, Cumhuriyet meselâ 1958 de 11.245 liralık resmi ilân almıştı. Mil- liyete de dokunmazdı. 0,5799 liralık resmi ilân almıştı. Hürriyetin ilân geliri ise 188 liradan ibaretti. Ama öyle gazeteler vardı ki resmi ilânları kesildi mi muteber neşriyatlarını ta- tilden başka yapacak işleri kalmaya- caktı. Bunların çoğu, tabii İktidarı tutan organlardı. Mamafih, araların- da tarafsızlar, hatta muhalifler yok değildi. İktidarın iddiasının aksine, muhalefet yapmak — değil, neşriyata itina etmek Türkiyede gazetelere o0- kuyucu çekiyordu. Haftanın başındaki gün "resmi ilânzedeler" evvelâ Adnan Mende— res nezdinde teşebbüse geçmi dü- şündüler. Menderese resmi ılanların AKİS, 3 ŞUBAT 1960