ve Yurdoglunun belirttiği gibi, ne- lerin adına “"komitecilik" — deneceği gün gibi ortadaydı. Nitekim D. P. Genel Başkanının imzasıyla, Burdur- da D. P. ye transfer eden bir vatan- daşa gönderilen telgraf da, gezilerinin muvaffakıyetının yarat- tığı bir reaksiyon şeklinde tefsir e- dildi. Gezi lâfları ortaya çıktığı gun— ler yüksek kademeleri "İs- tedıklerı gibi gezsınler Biz de arka- larından gider, cevabını veririz" bu- yuruyorlardı. "Onlar gidecekler, sürfeleri- ni bırakacaklar bız gidip o sürfe- i diyerek yüksek yi ifade edıyordu Ama . nin zirat mücadele metoduyla temızlenemıyecegı çok çabuk anla- şıldı. Anlaşılınca da du ulan — aciz hissi, malüm şiddet e debıyatının en şiddetlı kelimeleriyle ifadesini bul- du. Bu i ne son "gözdağı" de- nemesiydi, ne de diğerlerınden fark- lı bir netice verecekti. Gözdağı de- nemeleri, y urt gezilerinin muvaffaki- yetinin en katı deliliydi. İnönüye verilen bilanço Yüzyetmiş küsur C. H. P. millet- vekilinin ve Merkez temsilcisinin yurt gezilerinin en büyük hususiyeti ekiplerin anayolları bırakıp iki ta- rafa ayrılan, ekseriya — ciplerin bile guçlukle 1lerled1klerı ufak köy yol- larına sapmaları oldu. Bu haftanın başında Ankaraya donen milletve- killeri, aralarında "kim daha fazla köy gezdı" mevzuunda yarış edebi- lirlerdi. Sivası adım adım tarayan bir Turhan Feyzioğlu, ameli erbaada pek kuvvetli olmasa bile, yanılma- dan 180 köy gezdim diyebilirdi. Bir İhsan Ada, Hatayda görmediği köy kalmadıgını söyliyebilirdi. Bir Tur- gut Yegenağa, Adananın kuzeyinde- ki 150 koyde neler işittiklerini te- ker teker anlatabilirdi. Bir Bülent Ecevit, "Bereket gencim, yoksa ih- tıyarlıkta bu kadar az samanda bu kadar çok köy gezemezdim" diyor- du. Diğer millletevkilleri ve Merkez temsilcileri, hiç şüphesiz daha da parlak rekorlarla Başkente dönüyor- ardı. Bir aylık hakikat gezisinin ikin- ci büyük hususiyeti, C. H. P. mil- letvekillerinin D. P. li Vatandaşlar nezdinde gördüğü büyük itibar ol- du. Demokratlar da tıpkı bütün va- tandaşlar gibi mânasını çoktan ladıkları gazetelerdeki beyazlıkların teferruatlı hikâyesini, H. P. mil- letvekillerinin ağzından duymak ih- tiyacındaydılar. Bunun için C & P. toplantılarına koşuyorlardı. Bazan da C. H. P. milletvekillerini D. P. kahvehanelerine — çağırıyorlardı. Bu suretle Uşak ve İstanbul hâdiseleri en ufak teferruatıyla bütün — vatan sathına duyurulmuş oldu C. H. P milletvekilleri konuşmalarının so- nunda bilhassa Demokrat vatandaş- lara "Bu yapılanları tasvip ediyor musunuz?" sualini sordular. Hiç kimse, hattâ "Bizi çürük — domates AKİS, 14 TEMMUZ 1959 yağmuruna tutmuşlardı" diye eski şıkayettını hatırlatan Trakyadaki bir anı bile, Uşak ve İstân- bulda yapılanları tereddutsuz mah- küm ediyordu. "'Baş yarıldı, biz de C. H. P. li olduk" diyen yüzlerce sabık D. P. li vardı. Ateşlı dinleyi- cilerin sayısı da az değildi. Meselâ sabık bir D. P. li, Suphı Baykamın “Seçimlere kadar sabredeceksınız sözünü hiç beğenmedi, "Ne sabrı! ben sabrede ede 80 kilodan 55 e düş- tüm" diye söylenerek toplantının ya- pıldığı kahveyi terketti! Hakikat gezisinin üçüncü hususi- yeti, C. H. P. milletvekillerine hayat pahalılığı ve zamlar mevzuunda ko- nuşmaya pek fırsat düşmemesi oldu Dinyeciler bu mevzuda C. H. - letvekillerinden çok daha fazla ıhtı— sas sahibiydiler. Lâf, zamlara ve ha- yat pahalılığına gelınce dinlemek yerine dinletmeyi tercih ediyorlardı. Köylü, tütünün, buğdayın, fındığın, pancarın fîyatım herkesten çok iyi biliyordu. Basmanın, şekerin, saban demirinin, bir çift öküzün fıyatların— da 1950 -. 1959 arasında görülen sıç- ramayı koyluye aldatmaya hiç, ama hiç lüzum yoktu. Bu, şehirliye ve dı- şarıdan buğday almaya mecbur olan öylüye ekmek fiyatlarını anlatmak kadar abesti. Bunun için iktisadi mevzularda halk konuştu, milletve- killeri dinledi. Hakikat ekipleri sade- ce "Bu niçin böyle oluyor? Bir me- sut azınlık refah içinde ü milyonlar niçin kemeri sıkmak zo- < K N o — —- o 3 runda kalıyorlar?" sualine, cevap getirmeye çalıştılar. Sualin cevabı herkesin anlıyacağı kadar — basitti: Hastalığın kökü murakabe olmayı- şındaydı. Murakabe — olmayınca ne can emniyeti, ne ma iyeti olur- du. Ne de refahtan söz edilebilirdi. Murakabeyi temin için bir sürü Mec- lis tahkikatı önergeleri ve gensoru- lar verilmişti. murakabeden kaçanlar, hesap sorulmasına bir tür- lü tahammül edemiyorlardı. C. H. P. Mecliste bunun mücadelesini yanmış- tı, bundan sonra da — murakabenin mücadelesini yapacaktı. İşte bombasız, tabancasız, sade- ce çenelerin işledigi bir aylık "Bal- kan komjtecılıgı nin hikâyesi kısaca bundan ibarett "Hazırız Paşam!" Bu haftanın başında sinei müillet- ten kopup Ankaraya toplanan C. H. P. milletvekilleri, belki hayatla— rında ilk defa olarak tam bir görüş birliğine vardılar: Millet — seçimleri bekliyordu. — "Çivileme"leri bırakıp Pazar sabahı Ankaraya dönen İnö- nü, vatan sathının dört bucağından gelen mılletvekıllerınden "Millet se- çime hazır, secim istiyor — paşam" cümlesini yuzlerce defa işitti. Hattâ sabırsızlar "Bu Seçi Kanunuyla, bu tatbikatla da olsa, seçimler" di- yorlardı. Vatandaşın, haklarına kim- senin elini sürmesine müsaade etmi- yeceğinden emindiler. Herşeye Trağ- men hakkına el sürülürce, vatanda- şın gerekli cevabı verecek olgunluk- ta olduğuna inanıyorlardı. Ama va- tandaşın istediğini seçme — hakkını şunun bunun oyunlarına bırakmaya kimsenin hakkı yoktu. O halde 1950 Seçim "Kanununun geri getirilmesi için mücadele edilmeliydi C. P. nin onumuzdekı günler- de başlıca gayesi bu olacaktı: Meş- ru bir iktidar, meşruiyete lâyık ol- mak için dürüst seçimi şartlarını ha- zırlamayı vazife edinmeliydi. taşı buydu. Bunu yapmıyan bir ikti- dar, en ufak meşruiyete hak iddia edemezdi. Meclis açılınca ilk iş ola- rak, muhtemelen İnönünün ağzıyla, Anayasanın hükmüne uyularak ara seçimlerinin yapılması istenecektir. “Bir an evvel dürüst seçimler”, H. P. lilerin bundan sonra ağız- larından duşurmıyeceklerı parolay- dı. "Sinei millet"te bu söz işitilecek, Meclis kürsüsünde gene bu söz işi- tilecekti. Zorlu bir hayat eclis çalışmaları sırasında, Mu- halefet haklarının savunulması gerektiğinde, hiç şüphe yok ki kür- süde sık sık görünecek bir sima da saçsız başı ve gözlüklerinin arkasın- daki zeki bakışıyla Nüvit Yetkin o- lacaktır. C. H. P. Meclis Grubu Baş- kan vekili, muhtelif Vesılelerle bu iş için biçilmış kaftan oldugunu ispat etmiştir. Haldi olduğu noktaları, altı kırmızı kalemle çizilmişçesine 'ifade etmesi, sesinin tok tonu, soğukkanlı- lığı, parlâmento ananelerine derin vukufu ve hazır cevaplığı ile çok de- fa muarızlarının bile takdirini kaza- nan Yetkin, önümüzdeki günlerde de Meclis kursusunden C. H. P. Grubu- nun görüşlerini duyuracaktır. Bu va- zifeyi yaparken bütün Grup arka- daşlarının itimadının kendisiyle be- raber olduğunu bilmek, tabii ki Yet- kinin işini kolaylaştıracaktır. 1954 Mayısında Malatyadan mil- letvekili seçılıp B. M. M. ne geldiği ün, Nü Yetkın pek çok kimse için ismi meçh ğ toy bir politikacıy- dı. 1954 seçimleri C. H. P. için 1950 den de fazla kayıplı bir şekilde sona ermişti. O kadar ki Meclis kürsüsün- de C P. yi temsil edecek, fikirleri- ni duyuracak hatiplerin yoklugu bir endişe mevzuu olarak ortaya çıkmış- tı. Bu bakımdan Grup Başkan vekil- liklerine, kimlerin getirileceği husu- sunda herkeste ciddi tereddütler var- dı. Grup, iki kişiyi seçtı Server So- muncuoğlu ve Nüvit Yetkin... Birin- cısı tecrübeliydi, iyi konuş yordu ve tedildi. Üstelik partiye bağlı tanı- nıyordu. Bu sebeple Nüvit — Yetkin gölgede kalmaya mahküm oldu. Fa- at, Somuncuoglu bilinen sebepler- le C. den ayrılınca, hâdiseler Nüvit Yetkını ilk plâna itti. Bütçe muzakerelerı yaklaşmıştı . Bo görüşünü m de amansız hatip Menderesin karşısında— acaba bu sessiz adanı icabettiği şekilde müda- faa edebilecek miydi? Bu mevzuda ümitli plan pek yoktu: Yalnız İnö- nü, Yetkine güveniyordu. ve sonun- da haklı olduğu anlaşıldı. Yetkin 1955 Bütçe müzakerelerinde politika hayatımızın büyük sürprizlerinden 9