D.P. Şen gittim, yaslı geldim Geçen haftanın sonuna doğru An- kara Palas, Anadolu Kulübü ve M. M. salonlarında biraz düşün- celı biraz sinirli çehreler görülmeye başladı Zoraki tebessüm eden ve kah Kabaları eskisi kadar gevrek çıkmı- yan bu çehrelerin sahipleri, çevrelerinden dönen D. P. mille killeriydi. Yarım neşeyle — gittikleri seçim bölgelerinden neşesiz gelmiş- lerdi. Meselâ D. nin kalesi sayılan Bursada, D. P. iktidarının kurduğu yüzde yüz demokrat bilinen göçmen mahallesine giden 9 milletvekili et- rafında ancak 10 adam görürse na- sıl neşesini muhafaza edebilirdi? Va- tanın dört bucağında yapılan ocak kongrelerinde ve sohbetlerde, — kat- kısız demokratların, tıpkı B M deki Muhalefet gibi konuştuklarını işiten D. P. milletvekllerinde huzur Ve neşeden eser mi kalırdı ? Görülmemiş kalkınmanın yoldan çıktığı "imlerden beri, seçim çevre- lerini dolaşmak D. P. mılletvekıllerı için hakikaten büyük bir "moral' şi hâline gelmişti. Ezeli hizipleşme |dertlerinin yanı sıra, zamların en çok şaşkına çevirdiği kütle, refah ve İkalkınma edebiyatını terennüm et- mekle vazifeli D P. teşkilâtı ve D. P. taraftarlarıydı. Son iman kırıntı- larını kaybetmek üzere bulunan bu kütle, şaşkınlığım en öfkeli kelime- lerle belirtiyordu. Yangına körükle gitmek için bir de ak saçlı milli kah- raman İnönünün başına taş atılmış- tı. Bu akıl almıyacak gafı, aklı ba- şında hiç bir demokrat, tasvip ede- miyordu. Aklı başında demokratların tabiriyle İnönünün başına atılan taş ve mesut azınlığın refahıyla — tezat teşkil eden zamlar, D. P. yi İktidar- dan düşürecekti. Bu tablonun D. P. milletvekillerinin moralini kırmama- sına ve onları sinirlendirmemesine i im- kân yoktu. Ama vazifeleri, tın kırık maneviyatını ti. Bu sebeple Istanbulda Konyada, Trakyada ve dger yerler- de D. P. mılletvekıllerının durumu kurtarmak için ayni fabrikadan çık- mış temleri işledikleri görüldü. Çaresizlik temi: Korkutma D P. teşkilâtının maneviyat kırık— lığını yenmek, ve dağılmaları' ön- lemek maksadıyla, D. P. milletvekil- lerinin bulabildikleri yegâne silâ "korku" idi. Teşkilâtı — korkutarak ayakta tutmak istiyorlardı., Umacıyı da kolayca bulmuşlardı. 1 H. P. idi. İktidara gelirse, 7 den 70 e herkesten hesap soracaktı. En sı lahıyeth C. H. P. liler bunu defaat— la — söylemişlerdi. Bu propagandayı yapanlar, C. H. P. iktidarı zamanın- da teminatlı hâkimlerin ancak suçu olanlara hesap soracağını elbette ki bılıyorlardı Ama bütün propagan- dasını "“En inanılmaz yalanlan söy- leyin, ama bin defa, 10 bin defa soy— leyin; zihinlerde. ille bir iz kalır" düsturuna dayandıran D. P. idareci- leri, bu korku temi ısrarla ışlenırse teşkılatın ."hesap soracaklar" psiko- AKİS, 14 TEMMUZ 1959 "Âsâr-ı İzmihlal !" S piker "Şimdi haberler bültenimizi okuyoruz" dedi. lerin hayretten bir karış açık ağızları önünde haberini verdi: 'yeğeniniz" "asıl hareket"'ini övüyordu! Günlerden Cumartesi, tâbirini de kullanarak bu şikâyetlere bak veriyor, saat akşamın yedisiydi. Sonra, dinleyici- günün en mühim Fethi Çelikbaşın dayısı Vatan Cephesine katılmış res- mi sıfatı "Fethi Çelikbaşın dayın" olm P. Genel Başkanı arasında uzun telgraflar teati edilmişti. şın dayısı yegenının siyasi tuttumundan şikâ aktan ibaret bu zat ile D. Fethi Çelikba- Genel Başkan dayının yet ediyor, Demek Türkiyede k ve Dünyada cereyan eden en ehemmiyetli hâdise işte buydu. Pek ço kimse başını esefle salladı: — Eeceh! Asar-ı izmihlal işte!... " Aynı gün radyo -ve tabii ajans- başka bir mühim havadis daha verdi. Cemil Sait Barlas Türkiyede bir makale yazmış, Tass ajansı bu makaleden bazı kısımları bültenine almış, _Bagdatta çıkan iki Irak gazetesi bu kısımları yayınlamıştı. A. A. vaziyeti 'çakıp" Türk mil- letini haberdar ediyordu. Hattâ A. A., vatanda tamamı çıkmış bu ma- kalenin Tass tarafından üzerinde durulan parçalarını bile naklediyordu. Maksadın ne olduğu tabii hiç kimsenin gözünden kaçmadı. D. P. ma- lüm taktiklerinden birini kullanıyor ve hâlâ Turkıyede böyle gülünç jurnallara kapılacak insanların bulundugunu sanıyordu. yi düşünere Eeeh! Asr-i izmihlal işte!..." Cemıl Sait'i değil D. Dinleyiciler dıye mırıldandılar. Fakat bir gün sonra Zafer, dehşetengiz başyazarının nıakalesiyle herkesi bastırdı. siye olunuyordu. Efendim, D. P. nu vatandaşa gösterememişti. Başmakalede İktidara yurt çapında bir iç turizm tav- vatanın şeklini değiştirmiş, fakat Yurdun bir tarafında gerçekleştirilen Görülmemiş Kalkınma hareketlerinden vurdun başka taraflarında ya- şayanların haberi yoktu. malıydı. malıydılar. Böylece Kayserili' işçi tamirdeki , ye bağlanmalı, Çare? İşçilerden, çiftçilerden ekipler kurul- Bu ekıpler işi gücü bırakıp birbirlerine karşılıklı misafir ol- muazzam eserleri gorup Adanalı çiftçi Karadenizdeki liman çalışmaların- dan haberdar kılınmalıydı Ah, bu İktidar hıç propagandadan altlamı- yordu ki... Böyle ir iç turizm hareketi için teşkilât mı kâfi değildi? Derlet D. P. nin elinde olduğuna göre hemen gerekli teşkilât kurulma- lıydı. Tabii bu, aslında, milletin D. P. borazanlarının kalkınma nutukla- rına artık metelık bıle vermediğinin hazin itirafıydı. Dehşetengız baş- yazar çareyi vatandaşları teker teker kulaklarından yakalayıp leri bunların gözüne sokmakta görüyordu. kalkınma eserlerinin, vata kendi gündelik hayatında hissolunduğu takdirde görülebileceği, ya da bir azot fabrikasının iskeletini lanabileceğiydi. Yoksa bir barajı, "esef- Üstadın unuttuğu hakiki ndaş tarafından bunların faydalı tesirleri alkış- seyrettıkten sonra dönüp gündelik hayatı daha güç. şartlar altında ya- ye b şamağa devam etmek hiç vatandaşı D rabbi, D. P aglıyabılır miydi? Ya- . artık nelerden medet umar hale gelmişti! Ama Cahan'ın günün yirmiüç saatinde çalışmalısınız dediği bir sırada, yırmıyedı milyonu ekiplere bölüp yurt içi gösteriş gezilerine çı- karmayı düşünmek!.. Eeeh, şairin "Asar-ı izmihlal"- dediği de bundan başka şey olamazdı. zuna kapılarak, kıyasıya mücadeleyi göze alacağı kanaatindeydiler. Me- selâ bir Himmet Ölçmen, mutad coş- kunluğu içinde bu temi en iyi işle- yenler arasındaydı. lnönüye "İktida- ra gelırsek size yapmıyacağımız yok- dedirten Hüsnü Yaman da genç arkadaşından aşağı kalmıyordu. Halkın istihlâkine ise, asırlık tevekküle — dayanıyordu. Halkta ıktıdarın değişeceğine dair en ufak bir ümit bırakılmamalıydı. Ümitsizlik, bedbinlik ve korku İk- tidarın lehıne çalışacaktı. Onun için n İktidardan hiç bir şekilde gitmıyecegı kanaati uyandırılmalıy- dı. Trakyada, "Her ne pahasına o- lursa olsun lktıdarı bırakmıyacağız" diyen. Hüsnü Yaman bu yeni propa- ganda edebiyatının parlak bir örne- ğini verdi. sunulan tem Korkunun yanı sıra. nimet te gös- termek lâzımdı: Başta İktidarın "public relations" mutehassısları hâ- line gelen Bayındırlık ve İm ba- kanları Tevfik İleri ve Medenı Berk olmak üzere, D. P. ropagandacıları mutad hızmeç_ aşkı" temini işledi- ler. Himmet Ölçmene göre — "1962 senesine kadar bu memlekette yolu, camii, okulu bulunmıyan köy -1959 yılında Türkiye köylerinin — hemen hemen yansında okul yoktur- kalmı- yacak" idi. Mamafih vaadlerin bü- yüklüğü ve yapılanların azlığı ara- sında o kadar geniş bir uçunun te- essüs etmişti ki "hizmet vaadleri"ne artık pek fazla aldırış eden kalma- mıştı. İlçeleri il yapma vaadi, hem da- ucuz, hem de çok daha tesirli bir propaganda temi sayılıyordu. 7