YURTTA OLUP BİTENLER ze sürpriz numarama yapacaktım. Yapacaktım ama, Vali Beyefendi izin yenmiyorlar. Elimde olmıyan bu se- bepten dolayı numaramı yapamadı- ğim için; sizlerden Öözür dilerim. Şarkıcı, bu cümleleri söyler söy- lemez süratle salondan uzaklaştı ve kıyamet iste bundan sonra çıktı. Se- yirciler, "Sevim, Sevim..." diye tem- polu bir şekılde bagırıyor ve ille nu- maralını yapılmasını istiyorlardı. Bu arada "Vali de kim oluyor, bu islere ne diye karışıyor" diye sesler duyul- ması, Ziyafet sofrasında — oturanları iyice sinirlendirdi. Sebati Ataman derhal sofradan ayrılıp — arabasına bindi ve evine gitti. Hadise asayişle yalandan ilgili — olduğu 1ç1n Içışlerı Bakanı Dr. Namık Gedik ve Vali Di- lâver Argun bir müddet daha kaldı- lar ve hasır kuvvetin celbi, sükünetin iadesi için emir verdiler. Sonra gece- nin bu saatinde birlikte Vilâyete git- tiler Protesto işinde en hararetli masa- da, bir reklâm şirketinin sahiplerin- den Nusret Baban oturuyordu. Nus- ret Babanı eskiden tanıyan Kemal Aygün, hâdise — gelişirken, "kalkın- mayı yerinde inceleme heyeti" üyele- rinden Seyfettin Orhan Çağdaşı, nü- mayişçinin yanına göndermiş ve sü- künet tavsiyesinde bulunmuştu. Sey- fettin Orhan Çağdaş, vebalsiz elçilik vazifesini yaparken salonu dolduran- azır kuvvet ekibi de aldıkları emirleri yerine getiriyordu Emirler- den biri, "gürültücü masa"da oturan- ların karakola getırılmesıydı Nus- ret Babana, Kemal Aygünün üzüntü- sünü nakleden Seyfettin Orhanın da yakasına polısler yapıştılar ve "Yü- rü karakola”" dediler. Zor durumda kalan heyet üyesi, önce sükünetle,' ama sonra hiddet ve sinirlilikle polis- lere meram anlatarak karakola git- memek hususunda ayak diredi. İs- tanbul Belediye Meclisi üyesi oldu- ğunu gösteren hüviyet varakası ile sarı basın kartını ibraz etti. Memur evrakı alıp göz Aatmaya bile luzum görmeden cebine koydu ve gene "Ha di karakola" dedi. Ne hakla karako- la götürdüğü sorulunca da " be- yin emri üzerine" demekle iktifa etti. Çıkar yol olmadığını gören davetli de çaresiz kapıda bekliyen cibe bindi ve karakolun yolunu tuttu. Gazino sa- hibi, Sevim Çağlayan, reklâm şirketi sahibi Nusret Baban da karakola ge- tirilenler arasındaydı. Sevim Çağlayan, gazinodan çıkar- ken Kemal Aygüne rastlamış ve "Ke- mâl Ağabey sen Ankarada vali olsay- dın. bunlar başımıza gelmezdi" dert yanıyordu. Vali Dilâver Argun ise, hâdiseyi "büyüklerin bulunduğu toplantılarda şarkı söyleme mazha— riyetine erişmeden doğan bir şım rıklık" ın neticesi olarak izah edıyor— mniyet Müdürlügünde Sevim Çağlayanın "halkı i resmi vazife gö- renlere karşı kışkırtmak"tan dolayı ifâdesi alındı. Gazinonun "İller İda- resi Kanunu"na dayanarak kapatıl- masına karar verildi ve gürültücü reklâm şirketi sahibine de uzun bir demokratik nasihattan sonra evine gitmesi söylendi. — Seyfettin Orhan Çağdaşa gelince, muhterem davetli- yi memurlar Nusret Babanla karış- tırmışlar ve bir yanlışlık olmuştu. Bizzat Vali Dilâver Argun ve Bele- diye Başkan muavini Turgut Toker, misafirden Özür dilediler. Bardak fırtınası S evim Çağlayan ertesi gün, Emni- yet müdürlüğünde tutulan zabıt- la suçüstü hükümlerine göre savcı- lığa sevkedildi. "Halkı kışkırtan" şar kıçı aleyhindeki deliller tam olma- dığı için, duruşmanın umumi hüküm- lere göre yapılmasına karar verildi. Hâdise, Sevim Çağlayan — üzerinde büyük bir alâka toplanmasına sebep oldu. Şarkıcının telefonu durmadan ça lıyor gazeteciler "işin aslı"nı Öğ- renmeğe çalışıyorlardı. Sevim Çağla- yanın evine kadar gelip kendisiyle konuşan Yeni Gün muhabirine, "za- manı gelince soylıyecek çok şeyim var" demesi, duyulan alâkayı daha da kamçılıyor ve gazetecılerı Sevim Çağlayanı Otel kanda viski- li ve tek şarkılı bır basın toplantısı yapmaya zorladı. b e salonu terkeden gazetecilerin bu tahammüllü, her, halde sanatkârın "alaturkacı" olduğunu bilmelerinden ileri geliyordu. — Avukatı tarafından okunan uzun beyanatından sonra -ki yaptığı numaraların asla streep-tease sayılamıyacagını izah ediyordu-. Se- vim Çağlayan, gazetecilerin sualleri- ni cesaretle cevaplandırdı. Sanatkâr, Sevim: Çağlayan İş — çıkardı nefsine büyük itimat duyuyordu. Radyodaki işinden çıkarılması mev- zuubahis değildi. Zira kendisi bu iş- ten iki sene evvel ayrılmıştı. Olsa ol- sa, radyoda misafir sanatkâr olarak okuduğu program kaldırılabilirdi ki, bunun da bir ehemmiyeti yoktu, "na- sıl olsa bir gün programı gene ken- disine verirlerdi". Sevim Çağlaya- nın bu büyük nefis itimadı, eve dön- düğünde bulduğu mektubu okuduk- tan sonra da kırılmadı. Mektupta, Basın-Yayın ve Turizm Umum Mü- dürü Halil Demircioğlu tarafından "görülen lüzum" uzerıne radyodakı programlarının 6 Tem 1959 g nünden itibaren kaldırıldıgı bıldırılı— yordu. Bu maceradan geriye şimdilik Gol Gazinosunun kapısında bir mü- Sevim Çağlayana uzuntuyle ka- rışık büyük bir rekl âm ve Ankarada iyi günler geçiren "kalkınmayı ye- rinde tetkik heyeti"nde de bu buruk bir hâtıra kalıyordu Vatan Cephesi nüktesi ereket diğer ziyafetlerde can sı- kıcı bir hâdise olmadı ve misafir heyet rakı kadehlerini şerefe kaldı- rıirken Göl Gazinosundaki buruk hâ- tırayı akıllarına bile — getirmediler. Günler eğlence ve neş'e ininde ge- çiyordu. Hele Perşembe gecesi Ka- raca Tiyatrosunun ön sırasını doldu- ran misafirler en içten gelen kahka- haları bol bol savurmak fırsatını bul- dular. Tiyatro idarecisi Şerefi "Ne oluyoruz yahu ? Heyetten diyen içe- ri dalıyor" diye şikâyete sevkedecek kadar tam kadrolu Muammeri sey- retmeye gelen misafirler, tek noksan- larını oyun başladıktan sonra yetişen Ulvi Yenalin ön sıraya oturmasıyla tamamladılar. Sahnede nükte yağdıran Muam- mer Karaca, Vatan — Cephesine ilti- hak edenler Aarasında "ölü — Süley- man"ı da sayıverince, ön sıraları dolduran — misafir heyet üyelerinin keyfi kaçar gıbı olduysa da, arka sı- ralardan yükselen — kahkaha tufanı karşısında onlar da kendilerini rap- tedemediler ve uzun uzun güldüler. Doğrusu, kalkınma gezisi çok, ama pek çok istifadeli geçiyordu. Zaferdeki imzasız başyazısında, Burhan Belge, bu 1stıfadelı geziden aldığı 11hamda parlak bir görüş or- taya atıyordu. Zevkine Varılabılmesı için aynen sütunlarımıza aktardığı- mız başyazı şuydu: Kemal Aygün riyasetindeki İstan- bul heyeti, Ankara vilâyetindeki te- sisleri gördükten sonra — Konya'ya *geçti. Sonra tekrar buraya dönerek, yeni Polatlı - Eskışehır yolundan Is— tanbula dön Böyle bu neviden bir temas, ye- nidir. Son derece muvaffak neticeler verdiğine de şüphe yoktur. Ümit e- eriz ki, örnek teşkil edecek ve bu- nun arkasından hem bu hem de da- ha başka tertipte heyetler, memle- ketin nasıl bütün sathı üzerinde had