28 Mart 1959 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 9

28 Mart 1959 tarihli Akis Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

let Bakanı o gün Adliyede savcı Se- bati Yalçının bürosunda çalışıyordu. Budakoğlu kimseyi kabule yanaşma- dı. Gazetecileri, Sebati Yalattı vası- tasıyla "Meclise İzahat verdim. Söy- liyecek yeni bir şey yok. Bir daha gelişimde görüşürüz" diyerek basın- dan uzaklaştır Gençlıgın protestosu Cuma akşa- mı Teknik Üniversite Talebe Birliği toplantısında devam etti. ündem "Gençlik teşekkülleri başkanlarının" Emniyet Müdürlüğüne — götürülmesi hâdisesiydi. Hukumet komiserinin müdahelesi üzerine Emnıyet Mü- dürlüğüne çağrılma" tabiri "son hâ- diselerin goruşulmesı şeklinde de- ğiştirildi. T. U. . başkam Attilâ Yalçın vahye hadıseyle ilgili yedi suni sorduktan sonra, gençler ayak- ta, Atatürkün Bursada soyledıgı ir- tica hakkındaki nutkunu dinlediler. Gençlik Atatürkün emrettiği vazi- feyi ifaya Basın sesini yukseltıyor encliğin protestosuyla birlikte, kendilerini ramazan — havasına kaptıran bazı gazeteler bile uyandı- lar. Öyle ki geçen haftanın ortasın- da İstanbul gazeteleri yeniden İkti- dar buyuklerının tahammül edemi - yeceği bir havaya büründü. Esasen başının bir kısmı yeşil — tehlikenin çoktan farkına varmış, mücadeleye başlamış bulunuyordu. Savcılık eliy- le bütün gazetelere gönderilen i 'P. ye âlet olduk, yalan yazdık, iftira ettik" gibi başlıklar taşıyan bir tekzip mücadeleyi daha da kızış- tırdı. Bu arada bir de hoş hâdise ol- dır: İrticaa karşı şiddetle sesini yük- selten gazetelerin başında — gelen Cumhuriyetin yazı işleri — müdürü, tekzipteki "Gazetemiz âlet oldu" i- baresindeki "m" harfini okumakta tereddude duştu Harf "m" de ,ola- bilirdi, "n" de.. Neticede 1bare a- zeteniz âlet oldu" şeklinde neşredil- di. Ama "m"yi "n" okuyan tek ga- zete Cumhuriyet oldu. Kampanyayı durdurmak için "neşir yasağı"ndan başka care yok- tu. Ardarda tebliğ edilen yasaklarla irtica meselesinin bir kısmı üzerine sukut perdesi indirildi. neşir yasağının — gönderilişi Babıalıde hayli eglencelı hâdiselere sebep ol gün sekreterler mes- leklerinde sürat rekorları kırdılar. Saat 23.30 sıralarında Emniyet Mü- durlugundekı Nöbetçi Müdür, gaze- telere telefon ederek. Buyuk Doğu hadiseleri ile ilgili her türlü beya- at ve basın toplantılarının neşrinin yasak edildiğine dair Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesinin bir karar aldı- ğını gazetelere bildirdi. Eğer, Büyük Doğu hâdiseleri ile ilgili herhangi bir basın toplantısı veya eyanat varsa, gazeteden çıkarılmasını iste- di Ve neşir yasağının gönderilmek ü- zere olduğunu ilâve etti. Halbuki o günkü gazetelerde en belli başlı ha- berleri, Büyük Doğu hâdiseleri teş- kil ediyordu. Sayfalar baştan başa bozulacak ve geç kalınacaktı. Te- lâsa kapılan yazı işleri müdürleri, hemen istişarelere başladılar. Neti- cede. Vatan. Cumhuriyet ve Milliyet, neşir yasağını 24 ten sonra tebellüğ AKİS, 28 MART 1959 Peşinde Doğan AVCIOĞLU Maneviyat S on aylarda dinin politika sahnesinde başrole çıkarılması, çok par- tili hayata geçildiğinden beri moda olan maneviyat esnaflığından biraz farklıdır: Şimdiye kadar dini hissiyatın ve duyguların gıdıklan- ması daha çok bir taviz zihniyeti içinde yapılıyordu Bir seçim borcu- nun ödenm demokrasiyle birlikte su yüzüne çıkan hislerin tatmini gayesi guduluyordu İşler çığrından çıkar gibi olduğu zamanlar, P. liderleri, bir Atatürk Kanunu, bir Milli Selâmet Kanunu ile -yangım söndürmeğe çalışıyorlardı. Din esnaflığı alt kademelerde ve perde ar- kasında cereyan ediyordu. Halbuki son aylarda Vatan Cephesinin mer- kezdeki siyasi mütehassıslarının, sistemli şekilde dini bir tekel tesisine çalıştıklarına şahit olunmaktadır. Görünüşe göre bu aklıevvel zevat "ehlisalip" cephesine karşı kurulduğu söylenen Vatan Cephesi kalele— rine din bayrağını asmak sevdasındadırlar. Dikkat buyurulsun, şu ya bu taşkınlığa göz yummak, şu veya bu ilde filân şeyh efendının kuvvetli nefesinden medet ummak bahis mevzuu değildir. Bahis mev- zuu olan, bir cephenin ve cephenin başındaki şahsın âdeta dinin tem- silcisi haline getirilmesi gayretidir. Resmi iftarlardan, bol fotoğraflı türbe ziyaretlerinden tutun da hususi trenli kurbanlara kadar cere- yan eden hâdiseler bu teşebbüsün ilk işaretleridir. B bir manevi desteğe, maddi bakımdan sağlamlığı müsellem Vatan Cephesının hakikaten ihtiyacı vardır. Yüzbinleri sadece midele- rinden up cepheler urmak ve onu yaşatmak elbette mümkün değildir. Mumkun olmıyan diğer bir şey, muhalefet yıllarında D. P. nin kuvvetini yapan 1946 ruhunun yeniden dünyaya getirilmesidir. Ne i. P. idarecilerinin buna niyeti vardır, ne de basübâdelmevte imkân.. 1946 ruhunu cömertçe harcayan D. P. onun yerini alacak bir kalkın— ma mistiği yaratmaktan da âcizdir. Bolluk, ucuzluk, refah etiketleri altında satışa çıkarılan ve tam aksi neticeler veren kalkınmaya kalben baglanabılecek pek fazla insan kalmamıştır. O halde yenı bir manevi çimento, yeni bir mıknatıs bulmak lâzımdır. Bunun için, mazide deni- ze düsen pek çok emsalinin yaptığı gibi, Azrailden çok seçim kaybet- mekten korkan bazı mütehassıs zevat, mukaddesatın gölgesine sığın- mayı akdetmişlerdir. Tekrar edelim, teşebbüs henüz rüşeym halindedir. Bu yolda ciddi bir adım atılmamıştır. Sadece plânlı bir iki keşif hareketine girişilmiş- tir. Ricat yolları açıktır. Esasen gemiler yakılsa ve ricat yolları ka- pansa ne olur ki? Bu cins teşebbuslerın muvaffak olmasına zerre kadar ihtimal yoktur. Evet, zemin dini hisleri istismara müsaittir. Otuz kü- sur yıllık gayrete rağmen, büyük kütleler din ve dünya işlerini ayıra- cak bir anlayışa erişememişlerdir. Hürriyetlere kavuşunca, yeraltından yeryüzüne çıkan davranışların, irkaç din esnafının eseri olduğunu kabule imkan yoktur. Yalnız zeminin istismara müsait olması başka şeydir, istismarın muvaffak olması başka şey... Bugün dini kisveli bir ik- tidara asla boyun eğmiyeeek memuruyla, hocasıyla subayıyla, talebe- siyle. gazetecısıyle bir sınıf yetişmiştir. Rejimin adı ister teokrasi ister demo i olsun cemiyeti idare eden, onu istediği istikamette yürüten bu mahdut sınıftır. Neron bile olsanız, bu sınıfın asla tasvip etmiyeceği şeyleri yapamazsınız, yapsanız da yaşatamazsınız. Türkiyede son hâ- diselere karsı basmın ve gençliğin gösterdiği şiddetli tepki de şahittir ki idare edenler sınıfı inkılâplara taassup derecesinde sâdıktır. O ka- dar sâdıktır ki bazı din esnafları onlara "inkılâp yobazları" sıfatını takmaktan kendilerini alamamışlardır O halde 1959 Türkiyesinde dini kisveli bir iktidarın tesisi imkânsızdır. Değil 1959 da, 1909 da, hatta 1808 do ileriye gidişi durdurmak mümkün olmamıştır Bırakalım inkı- lâp Türkiyesini, kudretini gökten alan idarelerin bulunduğu Ortaçağ- dan kalan müslüman memleketlerinde bile, din ve dünya işlerinin ay- rılması yolunda hızlı bir gelişme vardır. Bu tarihi gelişme bile başlı başına, geriye donuşlerı onlıyecek kudrettedir. Yalnız şu var ki din esnaflıgı u esnaflığın az çok müessir olduğu cemiyetlerde ileriye gidi- şi yavaşlatabilecek kudrettedır 31 Martlar geri gelebilir. Kıymetli zamanlar ve enerjiler beyhude yere harcanabilir. Bu kötü ihtimalleri önlemek, zihinlerde uyanan istifhamları da- ğıtmak, inkılâp mücadelesi 1çınde yetişmiş iktidarın yüksek basları- nın elindedir. Sayın Menderesin Atatürk ve Milli-Selâmet Kanunları- nın çıkarıldıgı günlerde yaptığı şekilde "din gibi mukaddes bir mefhu- mun üzerine şirketler kurup esham çıkaranlara" göndereceği sert bir ihtar, bütün endişeleri dağıtmaya kâfidir

Bu sayıdan diğer sayfalar: